Benim bildiğim Davutoğlu

2009'da Saraybosna'da bir camide tesadüfen rastladığım "akademisyen Davutoğlu" mu, yoksa 2012'de Brüksel'deki tarihi NATO toplantısında görüşme imkanı bulduğum "siyasetçi Davutoğlu" mu başbakan oluyor? Bu sorunun cevabı, Davutoğlu hükümetinin başarısında belirleyici olacak.

Haberin Devamı

Davutoğlu'na başbakanlık yolunun açılması Batı medyasında son günlerde yoğun eleştirilere konu oluyor.

Bir ülkenin dış politika performansı, başka ülkelerin medyasında çıkan yorumlarla ölçülemez.

Siyasetçilerimiz, uluslararası imajlarını ölçmek için bu yorumlara bakabilirler ve bakmalıdırlar.

Ama asıl kulak vermeleri gereken, kendi vatandaşları ve özellikle de onlardan gelen yapıcı eleştirilerdir.

Davutoğlu'nun, cumhurbaşkanı seçilen Başbakan Erdoğan'a göre eleştiriye daha açık bir isim olduğunu biliyorum.

Haberin Devamı

Onun başbakanlıkta başarısını, dışişleri bakanlığı dönemindeki vahim hatalarla ilgili bir özeleştiri yapıp yapmayacağının belirleyeceğini düşünüyorum.


* * *

Stratejik Derinlik'i henüz Türkiye'de dar bir akademik topluluk dışında pek kimse bilmiyorken üniversitede okuduğumu ve hocalarımın küçümser yorumlarına karşı Davutoğlu'nu savunduğumu üç yıl önce bu köşede yazmıştım.

Davutoğlu akademiden politikaya geçişi sonrasında teorilerini pratiğe dökerken, siyasetbilimi ve uluslararası ilişkiler çıkışlı eski bir dış haberci olarak yedi yıldır yine bu köşede dış politikayı sık sık konu aldım.

Ankara'nın, ABD'nin itirazına rağmen Brezilya ile birlikte İran konusunda arabuluculuk yapmasının akıllıca olduğunu 23 Nisan 2010'da yazdığımda, Türk medyasının büyük bölümünde aksi yönde yorumlar yayınlanıyordu.

Eylül 2011'de Türkiye'nin Filistin halkı yararına İsrail hükümetine karşı sergilediği sert tutumu sürdürmesi gerektiğini savundum. Bu da o dönem için aykırı bir görüştü.

Haberin Devamı

3 Kasım 2012'de, "Güneydoğu Avrupa’yı bugün Türkiye birleştiriyor" diye yazdım, ki bu bölgede Ankara'nın çatışan tüm taraflar nezdinde edindiği nüfuz, Davutoğlu'nun bence en önemli başarısıydı.

* * *

Aynı dönemde, bir yandan da, dünyanın dört bir yanından siyasetçilerin Türkiye'nin yeni dış politikasından bir şekilde etkilendiklerini görüyordum.

Finlandiya Başbakanı "Türkiye dış politikada süper güç oldu" diyor, bir İsrailli Dışişleri yetkilisi "Stratejik Derinlik'i anlamamışız" diye itirafta bulunuyordu.

Mayıs 2010'da haberleştirdiğim gibi, Davutoğlu'nun Kıbrıs sorunu konusundaki yaratıcı bir teklifi ezber bozuyor, BM Genel Sekreteri'nin dahi kafasını karıştırıyordu.

Haberin Devamı

Bu kazanımlara karşın dış politikamız değişen koşullara adapte olamayıp gerçeklikten koptukça sorunlara dikkat çektim.

Özellikle Ortadoğu politikasındaki çifte standartları ve uluslararası hukuktan kopuşu eleştirdim, hatta tiye aldım.

Türkiye'nin önce bölgeye örnek olacak bir "yumuşak güç" haline gelmeye çalışıp, sonra kendi yarattığı bu kuvvetle kavga etmesini yerdim.

Davutoğlu kabinesinde Dışişleri Bakanı olması muhtemel isimlerden Mevlüt Çavuşoğlu'nun liderliğinde, Avrupa Parlamentosu'nda yapılan siyasi grup değişikliğinin tuhaflığına dikkat çektim.

Bilimsel araştırmalar da Türkiye kamuoyunun büyük bölümünün dış politikadaki bu savrulmayı onaylamadığını gösteriyordu, yazdım.

* * *

Haberin Devamı

2009'da Saraybosna'da bir kebapçıda konuştuğum; her krizde tüm tarafları, hatta Bosna Hersek'i felç eden Sırp yöneticileri bile çözüm için masaya oturtabilen 'akademisyen Davutoğlu'nun tüm bu aksamaları gördüğünden şüphem yok.

Fakat 2012'de NATO'nun Türkiye'ye Patriot gönderme kararı aldığı Brüksel'deki zirvede görüştüğüm, Suriye kriziyle birlikte tipik Türk siyasetçisi kimliğine bürünmüş Davutoğlu, bu aksamaları görmezden gelmeyi seçti.

Çünkü ne yazık ki Türkiye siyasetinde özeleştiriye, geri adıma prim verilmiyor. İktidar için de, muhalefet için de durum bu...

Bir kez siyasetçi olunca, hata yaptığınızı fark etseniz bile imajınızı bozmamak ve dolayısıyla oy kaybetmemek için o hatayı sürdürmek zorunda hissediyorsunuz kendinizi.

Haberin Devamı

Davutoğlu'nun yeni dönemde başarılı olması için Türk siyasetindeki bu statükoyu yıkması, kendisine dar gelen siyasetçi gömleğini çıkarıp bilimadamı kimliğini hatırlayarak hiç alışık olmadığımız bir başbakan portresi çizmesi yeterli.

Bu nedenle yeni hükümet, hem Türkiye hem de Davutoğlu için önemli bir fırsata, bizi ileriye taşıyacak bir "tabula rasa" imkanına dönüştürülebilir.

Yahut 'Yeni Türkiye'de eski siyaset sürer ve eleştirilerden yarar sağlamak yerine onları boşverir, hatta yasaklar; hatalarımız içinde debelenip dururuz.

* Hürriyet Daily News Yayın Koordinatörü Emre KIZILKAYA'nın kişisel sitesi emrekizilkaya.com, Twitter hesabı @ekizilkaya

Yazarın Tüm Yazıları