Şu aşkı da beceremedik gitti

Pes vallahi, neyi tutsam elimde kalıyor. Hele şu aralar kesin başımda bir şey dolaşıyor.

Haberin Devamı

Vodoo bebeği gibi oldum...
Tam sokakta yürüyorum, ayağıma bir kramp giriyor, yere yapışıyorum, len diyorum ya Ahmet ya Fatma ayaktan soktu iğneyi sana.
Akşama beynime bir ağrı saplanıyor dan diye Zeynep misin Ziya mı diyorum, yukarılara çıkma, indir o iğneyi kafamdan aşağıya.
Aklıma geliyor, yatakta uyumaya çalışırken bir çingene geliyor gözümün önüne lunaparkta, hani küresi olanlardan, artık lanetlisin sen, hayatın kötü geçecek, bla bla, hele aşk hiç uğramayacak sana.
Neyse sizler benim kadar film izlemeyin der, gelirim konuya.
Beceremiyorum ben şu aşk işini ya.
Yine koydum son aşkıma noktayı.
Beraber koyduk. Daha doğrusu cezalıyım ama ölsem dönmeyeceğim geriye, kararlıyım bu defa.
Tamam, benimle beraber olmak da bir erkeğe verilebilecek en büyük ceza.
Eski kocam demişti ki “Yahu ben kaç kimlikle birlikte yaşıyorum, kaç kadınla, haberin var mı senin?”
Ben de demiştim ki “Senin yerinde olmak için millet canını verir, bundan güzel fantezi mi olur?”
Sonra hayatıma biri girdi.
Adamcağız beni tüm kişiliklerimle sevdi. Bana geldiğinde musmutlu onu karşılardım bazen.
Güzel bir yemekten sonra, “hadi” derdim ona sabahları, “erken kalkan çok yol alırmış.”
Arabasının motorunu ısıtırken de “Hop hop gece uzun, millet falanca yerde takılıyor, geceler uzun, çalış çalış nereye kadar, paraları öbür tarafa mı götüreceksin, kaykıl yana, bas gaza abi, bas gaza...”
Allah bu adama sabır mı vermişti, yoksa doktorların ısrarla inandıramadığı, her seferinde hayır dedikleri manik-depresifliğimden haz mı almaktaydı bilemedim, tam beş sene boyunca...
Ama benim çok karakterli kişiliğimden kocadan fazla o pay aldı, koca korkusu ne de olsa az çok beni durdururdu.
Bir gece uçağında benimle Londra’ya uçtu tek kıyafetle, kavga edip hastanelik etti, hastanelik oldu, bana kızdı.
Üç numaralı kişiliğimden arabasını duvara vurdu.
Sonra benim yaş ilerleyince kendimce manik ben, uslanmaya başladım.
Ve bir başgöz olayı yaşadım.
Bir randevu efendice oturdum yerimde, güzel geçti ilk gece. İkinci randevu; o da şahane.
Kaçıncı kimliğim? Sanırım en efendi halim ve gecenin finalini adamcağız yaptı; kahve, likör, lokum eşliğinde.
“Bla bla, böyle güzel kadın.”
İçimden; “Geçelim” dedim, “sadede gelelim, kimlik değiştireceğim.”
“Ben senden korktum Ayşe.”
“Niye?”
“Çünkü sen farklı bir kadınsın, çok farklı.
Bir tarafın acayip, hatta fazla muhafazakâr, bir tarafın çok çılgın, çok belli.
Sana hemen âşık olabilirim ama sen beni çok yorar, sürüm sürüm süründürür ve çok üzersin.”
Vay uyanık dedim içimden, görür görmez anladı, tabir-i caizse yemedi yani.
Şimdi gelelim şu günlere.
Allah’ın sopası yok işte, önüme benim gibi biri çıktı mı, çıktı.
Tek farkımız kadının üstünlüğü, zekâsı.
Ben de varsa yedi kişilik falan onda üç tane. Kapasite meselesi yani. Herkesin taşıyabilme gücü ayrı.
Beni delirtebileceğini sandı, masaya koydu karakterlerini. Eh ben altta kalır mıyım, ben de koydum.
O bir tane, ben arka arkaya iki tane.
Onunkiler basit. Gülerken “Of sıkıldım, hadi eve gidelim” şeklinde.
Benimkiler ağlarken, bir anda bahçede yıldızların altında dans edip havuza atlamak, taksi çağırıp telefonu kapayıp ortadan kaybolmak gibi...
Sonunda ceza vermeye başladı, son taktik; beni aramamak.
Ben de cezaya karşı engelledim onu, mekân bile değiştim, amacım zaten onu değiştirmekti ya. İşte bu da beceremediğim son aşk.
Şimdi şu karakterlerimi faydalı şeylere dağıtacağım biraz... İşe güce.
İçimde patlayan şeylere.
İzne çıkıyorum.
Patrona sormadan.
Patron benim çünkü bu sefer.
Aşk iznine bir süre.
Ayşe’nin notu: Bak bu da kişiliklerden birinin yazısı; hangi insan kendini bu kadar sabote eder, kısmetini bu kadar kapar ki?

Yazarın Tüm Yazıları