Turizmde alarm!

Bodrum ve Çeşme dahil ‘marka turizm’ merkezlerinde fırsatçılık yaparak fahiş fiyat uygulanmasına tepki büyüyor.

Haberin Devamı

AYVALIK-Midilli ile ilgili turizm gözlemlerimizi aktardığımız yazımıza hem teşekkür hem tepki geldi. Tepki genel olarak Türk turizmcilerinin ve restoranlarının yüksek fiyatlarından başlıyor, çevreye karşı ne kadar hoyrat davrandığımızı anlatıyor.
Bodrum’dan gelen bir mesajda “Dünyanın en pahalı yemeğini, hatta açıkçası kazığını yiyoruz” diyordu. Bodrum Esnaf Sanayici ve İşadamları Derneği (BESİAD) Yönetim Kurulu Başkanı Engin Ali Kaplan da yüksek fiyatlara tepki gösteriyor. Yiyecek-içecek satışı yapılan lokanta, restoran, kafeteryalarda uygulanan yüksek fiyat politikası turisti de ticaret erbabını da isyan ettirdiğinden herkes hemfikir. Belediye Başkanı Mehmet Kocadon ne diyor biliyor musunuz:
“Şikâyetleri yüzümüz kızararak dinlemek durumunda kalıyoruz. 2006 yılında bu konu ile ilgili raporlar tutup, sektörün sınıflara ayrılarak fiyatlarının belirlenmesini ve buna aykırı davrananların cezalandırılmasını istedik. Bu esnaf bindiği dalı kestiğinin farkında değil. 30 TL’ye su böreği, 15 TL’ye maden suyu mu olur!? Üç kişilik bir aile akşam yemeğini 1500 TL’ye yerse nasıl tatil yapar. Bunu yapanlar sektörün her kesimine büyük zarar veriyor.”
Bodrum’un, Çeşme’nin, Alaçatı’nın, Göcek’in, Kuşadası’nın, Marmaris’in bugününü, yarınını kimse düşünmüyor. Bu nedenle Yunan adalarına rağbet her geçen gün artıyor. Yarın sektör krize girerse, Yunanlara karşı çok mahcup olacağımız bilinmeli... Fahiş fiyatlarla turistleri kaçıranlar bu marka turizm merkezlerine en büyük kötülüğü yapıyorlar. Turizmimizi çökertenlerin peşine kim düşecek?

Haberin Devamı


GÜNÜN SÖZÜ

“Bazıları hep ‘haklı’dır ve o yüzden hep ‘mağdur’. Cem MUMCU


Ne büyüksün Cumhuriyet

ÖYLE büyüksün ki Cumhuriyet; Türk, Kürt, Çerkez, Gürcü, Boşnak, Arnavut, Azeri, Alevi, Sünni, Şii bütün yurttaşlarını kavradın, kucakladın, harmanladın ve bir ulus yaptın.
Tunceli doğumlu Alevi yurttaşını Cumhuriyet’i kuran partinin genel başkanı yaptın. Kayserili torna ustası Ahmet Hamdi Gül’ün oğlunu devlete baş yaptın. Büyüklüğün de burada Cumhuriyet. Adam olmayanlar seni hâlâ anlamıyorlar, anlayamıyorlar. Seni kuranlara ve hepimize armağan edenlere rahmet olsun.
Ruhları şad olsun.
Rıdvan BUDAK

Haberin Devamı


Tevfik Fikret’in 99. ölüm yıldönümü

Düş ama eğilme

ERDEMLİ yaşamı ve seçkin yapıtlarıyla Ulu Önder Atatürk’e, gerçekleştirdiği o görkemli “1923 Türk Aydınlanma Devrimi”nde en büyük esin kaynağı olmuş Tevfik Fikret’in ölümünün 99. yıldönümüdür bugün. Heybetli şairi, Rumelihisarı sırtlarındaki eşsiz bir zevkin ürünü ‘kartal yuvası’ Aşiyan’da sevgiyle, saygıyla, tükenmez gönül borcuyla anacağız...
“Kıran da olsa kırıl, düş; fakat eğilme sakın!” diyeceğiz...
“Zulmün topu var, güllesi var, kal’ası varsa;/Hakkın da bükülmez kolu, dönmez yüzü vardır; /Göz yumma güneşten, ne kadar nuru kararsa;/Sönmez ebedi, her gecenin gündüzü vardır!” diye haykıracağız...
“Hakikat her zaman hakikattir” deyip “hak bellediğimiz bir yola yalnız gideceğiz”...
Aziz Naci DOĞAN

Haberin Devamı


Atlı okçuluk aldı başını gidiyor

HAFTA
sonu, Okçuluk Müsabakaları ve Şenlikleri vardı. Bu etkinliğin esas adı Biga Sancak Beyi Osman Bey olarak geçiyor. Osmanlı tarihinde 300 nişancıya nasip olan ‘nişan dikme’ ünvanı aldığı için bu etkinliklere adı veriliyor.

Turizmde alarm
Ayrıca Biga Sancağı’na bağlı Kaz Dağlarının kuzey yamacına bulunan kara çam’lardan oklar yapıldığı için bu etkinliğın Biga’da neden yapıldığı sorusunun da bir yerde yanıtı oluyor.

Osmanlı ‘Okmeydanı’nı, üç başkenti (İstanbul (Okmeydanı), Edirne ve Bursa) dışında Biga Sancağı’na bağlı olan Gelibolu’da kurduğu biliniyor.
Tarihçilere göre, bu yarışmanın başlangıcı M.Ö. 334 yılları na dayanıyor.

Turizmde alarm
Okçuluk yarışmasının en önemli etkinliği bir savaşın sahnesinin temsili olarak sunumuydu… Çanakkale’yi geçerek Biga’ya gelen Makedon Kralı İskender, Pers İmparatoru Darius yönetimindeki Orduyu, Biga’nın hemen yakınındaki Granikos Çayı civarında büyük bir direniş göstermesinekarşın ilginç taktikler uygulayarak yenilgiye uğrattı.
İskender de, bu savaşı ile tarihin akını değiştirdi ve ‘Büyük İskender’ oldu.

Turizmde alarm
Bu temsili sahnede Yunanlı ‘savaşcılar’ yer aldı. Çay kenarındaki ‘temsili savaş’ta yarışmacıların at üzerinde ok atıp mizrak kullanmaları adeta görsel bir şölen gibiydi. Öylesine güzeldi ki, binlerce izleyiciyi tarihin derinliklerine götürdü. Bu etkinliklerin bu noktaya getiren Biga Kaymakamı Fatih Genel’in, ata ve okçuluğa duyduğu tutkunun, Cirit Federasyonu Başkanı olan ağabeyi Sami Genel’in profesyonel eğitimciliğinin Giranikos Savaşı’nın yapıldığı alanda kesişmesi at üzerindeki okçuluk etkinliğinin daha da sevileceğini gösteriyor.

Biga Kaymakamı renkli bir kişilik…Kendisiyle kentin Çay boyunda yeni açılan ‘Edahan’ Oteli’nde bir araya geldik. Konukları otelin sahiplerinden Nükhet Aydın ile eşi Gökhan Aydın karşılıyorlardı.
Kaymakam Fatih Genel çok samimi bir bürokrat, öteki kaymakamlara benzemiyor, Çeşitli hobileri var; at ve okçuluğun dışında manda boynuzundan yaptığı ‘zihgir’ denilen ok yüzükleri ve atçılıkla ilgili küçük objeler de görülmeye değer. Amatör balıkçılık da yapan Fatih Genel Bigalılar tarafından çok seviliyor. Dördüncü yılını bitirirken, Bigalıların Görevini daha da sürdürmesi için israrlı olacaklarını söyleyebiliriz. Bu sporun bu ölçüde sevilmesinde, 3’ü kız 11 kardeş olan Genel kardeşlerin etkisi büyük…Kayseri, Pınarbaşı, Uzunyayla’da, ‘Çerkez Kültürü’ ile büyüdükleri için bu konuda hem bilgi, hem de arşivsel olarak büyük çabaları olduğu söyleniyor. 25 yıldır bu sporun içinde olan ağabey Sami Genel aynı zamanda Cirit Federasyonu Başkanlığını yürütüyor.

Turizmde alarm

(Ömer L.Bakan)

Haberin Devamı



CÜNEYT ARKIN- CEMAL HÜNAL

İki gün süren yarışmalarında atlı ve yaya okçuluğu dalında ter döktü katılımcılar alkışlanmaya değerdi. ‘Issız Adam’la ünlenen sinema sanatçısı Cemal Hünal da bunlardan biriydi.
Dört vuruştan ikisinde de hedefi vurdu. ‘Başkonuk’ Cüneyt Arkın çok keyif aldı yarışmalardan… İzleyicilerin ilgisinden hiç rahatsız olmadı. Bölgenin milletvekilleri, belediye başkanları, işadamları yanında, at ve ok‘severler özgün giysileriyle etkinliklere büyük renk kattılar.
Gösteriler sırasında her dakika sizi bir başka tarihe götürdü diyebiliriz.
Bir bakıyorsunuz, Atilla’nın torunları germiş yayı, bir bakıyorsunuz Yunan savaşçılar pusuya yatmış Truva misali… Öte yanda Çerkez giysili iki güzel Bigalı kız, yorulanlara ayran ikram ediyor. Karnı acıkana da keşkek ve höşmerim (Peynir tatlısı) ikram ediliyor.
Ukraynalılarla çekikgözlü Uzak Asyalılar kapışıyor…

Şenliklere 24 ülkeden 630 sporcu yarışmacı katılması Türkiye’de şimdiye kadar yapılan en büyük etkinliklerden biri olduğu yolunda görüş birliğine varıldı.


Geleneksel Spor Dalları nedir?

Haberin Devamı

BİGA’daki etkinliklerde karşılaştığımız Geleneksel Spor Dalları Federasyonu Başkan Vekili, Erzurum Üniversitesi öğretim üyelerinden Prof. Ziya Gökalp Ceylan’a bazı sorular sorarken “ben size bir bilgi notu göndereyim”dedi.
Prof. Ceylan, federasyonun 1996 yılında kurulduğunu o zamandanberi geleneksel sporlarımızın yaşatılması, tanıttırılması, geliştirilmesi için yoğun çaba gösterdiklerini söyledi; bu amaçla da illerde en faal etkinliklerde bulunduklarını anlattı. Peki bunlar ne?
“Federasyonun kuruluşunda Yağlı Güreş ile beraber Atlı Cirit dalı yer almış daha sonra yağı güreş, güreş federasyonuna bağlanmış ve Atlı cirit kurucu dal olarak hizmet vermiştir. Geleneksel Türk tarzı at biniciliğin geleneğini devam ettiren bu spor dalımız bugün Türkiye genelinde 13 ilde yapılmakta olup Erzurum ve Uşak en fazla kulüp sayısına sahip illerimizdir. Ayrıca, Bayburt, Erzincan, Manisa, Sivas, Kars, Malatya, Denizli, Balıkesir, Bursa, Kütahya, Kocaeli gibi illerinde toplam 1500 atlı cirit sporcusu bulunmakta olup bunlardan 850 tanesi halken aktif bu Atlı cirit yapmaktadır.
Atlı cirit bir savaş oyunu olarak geleneksel at biniş tekniklerinin barındırıldığı bir daldır. Türk atlı savaş sanatında yer alan uyluk hareketi manevraların yapılması özelliğini barındırır. Bu tekniği en iyi uygulayan atlı ciritçilerdir. Bu biniş tekniğinin devam ettirilmesi yeni yeşeren federasyon dallarında biri olan atlı okçuluk içi kaynak teşkil etmektedir. Atlı okçuluk çoktu puta (hedef tahtası) yarışlarını yapıldığı Memlük ve kabak alma müsabakalarının yapıldığı iki kategoride yapılmaktadır. Memlük kategorisinde üç adet putanın yerleştirildiği (hedef tahtası) parkuru 10 saniye içinde tamamlamak şartıyla putalara isabet ettirmeye çalışılır. Putaların üs kısmın daha küçük bir yıldız ve karın olarak ifade edilen alt kısmın bulunan yıldız hedef noktasıdır. Üst kısımdaki yıldıza isabet 10 karındaki yıldıza isabet 5 ve putanın bu yıldızlar dışında kalan kısmı 3 puanla ödüllendirilir. Yeni yapılanan atlı okçuluk dalında İstanbul ve Kayseri yanında, Sivas, Erzurum ve Konya`da yapılmaktadır.”
Ceylan ayrıca Federasyonun dallarından Sivas Rahvan binicilik Ege sahillerindeki hemem hemen bütün illerde, Batı Karadeniz sahil şehirlerinde ve Ardahan, Urfa gibi yılda 35 yarış yapıldığını bildirdi.
Atlı Kızak, Erzurum, Ardahan, Kars, Bursa, Sivas,
Geleneksel kızak Erzurum, Ardahan, Kars, Bursa,
Aba Güreşi (Aşırtmalı ve Kapışmalı) Hatay, Kahraman Maraş, Gaziantep, Osmaniye,
Kuşak Güreşi: Eskişehir, Kocaeli, Hatay, Kahramanmaraş, Gaziantep,
Şalvar Güreşi:Hatay, Kahramanmaraş, Gaziantep, Osmaniye,
Yapılmakdır. “

Özgürlük Çanakkale’nin karakteridir!

Sırtını İda’ya yaslamış, sokaklarını Ege’ye uzatmış beş bin yıllık antik Troia kentinin Odeon’undan yükselen ses, gecenin karanlığında bütün bir ülkenin ihtiyacı olan ışıktı aslında:
“Bugün bu ülkede ayrımcılık yapanları işitebilecek kulaklarımız yok. Ne mutlu ki sağırız… Kimseyi fikrinden, kökeninden dolayı horlayacak dilimiz yok. Ne mutlu ki dilsiziz, lalız… Kimseye inancından dolayı küçümseyerek bakacak gözlerimiz yok. Ve körlüğümüzle şeref duyarız… Onun için ben de bir Aleviyim, Sünniyim. Ben de Türküm ve Kürdüm. Affınızı beklemeden Ermeniyim, sıkılmadan Rumum, Ezanım, Hazanım, Çanım. Ve biz hepimiz, adımız ne olursa olsun, soyadı Türkiye olan kocaman bir aileyiz.”
Konuşan Çanakkale’nin CHP’li Belediye Başkanı Ülgür Gökhan’dı ve 51. Troia Festivali’nin açılışını yapıyordu.
Cemal Süreyya’dan Melih Cevdet’e, Ümit Yaşar’a, Mustafa Kemal’den Che Guevera’ya uzanan konuşmasında üç dönemdir belediye başkanı seçildiği kentin DNA’sını çıkarıyordu:
“Özgürlüğü, özgürlüğün değerini biz Çanakkaleliler iyi biliriz. Çünkü Çanakkale özgürlüğün diğer adıdır. Özgürlük bu kentin karakteridir. Bu kent kavga çıkmadığı için değil, özgür olduğu için huzurludur.”
50 yılı geride bırakmak gibi Türkiye’de pek az rastlanan bir özelliğe sahip olan Troia Festivali “Barış Kültürümüz Olsun” belgisiyle taşınmıştı 51. Yıla ve bu yıl “barış”ın yanına bir de “özgürlük” eklenmişti; “Özgürlük Haktır, Haklar Özgürlük İçindir”.
Çanakkaleliler “Barış” diyordu, çünkü sadece savaşla anılan bir kent olmak istemiyorlardı. “Barış Kültürümüz Olsun” derlerken de gerçekten de kentlerini farklı inançtan ve etnik kökenden gelen insanların barış içinde bir arada yaşadığı örnek bir coğrafyaya dönüştürmüşlerdi.
Türkiye’nin batısında kaç kentin “Kardeş Belediyesi”, Kürtlerin yoğun olarak yaşadığı bir bölgedendi. Ama Çanakkale Belediyesi, Diyarbakır’ın Sur İlçesini “Kardeş Belediye” seçmişti.
Bu ülkenin batısındaki kaç kentin belediye başkanı her yıl 21 Mart’ta “Newroz” ateşini Türklerle, Kürtlerle birlikte yakıyordu? Ama Çanakkale Belediye Başkanı Gökhan bölgesinde bu ateşi tutuşturan nadir belediye başkanlarından biriydi.
“Özgürlük Haktır” diyen Çanakkaleliler zaten yaşama karşı farklılıklarını ve zenginliklerini biliyorlardı. Sadece bu festivalle ayrıcalıklarını taçlandırıyorlardı. Yani Ankara’dan esen baskıcı hava olmasa, AB’ye girmek için tek gerekçeleri “vize problemi” olurdu.
İşte 51. Troia Festivali, böyle bir kentin sokaklarına, parklarına, meydanlarına, odeonlarına, kordon boylarına özgürlüğü ve barışı dalga dalga yaydı.
12 Ağustos’tan 16 Ağustos’a kadar konserlerle, şenliklerle, panellerle, danslarla, çocuk etkinlikleriyle kentin dört bir yanına ayrı bir renk, ayrı bir hareket geldi.
Belki bazıları kızacak ama bütün etkinliklere kızlı-erkekli katıldılar ve kadınların kahkahası hiç eksik olmadı.
Festival sırasında, Çanakkale Olay Gazetesi’nin sahibesi 30 yıllık arkadaşım Aynur Ganiler ile birlikte Havra’yı Cami’ye, Kilise’yi Tekke’ye bağladık yüzlerce Çanakkaleliyle beraber.
"Biz Hep Dosttuk!" belgisiyle Çanakkale'nin sokak sokak, inanç inanç birbirine bağlandığı bu etkinlikten sonra hep beraber "Bienaldeyiz" grubunun pişirdiği aşure kazanlarının başına geçildi. Bir zamanlar Çanakkale'de yaşayan ve bugün çok az da kalsa varlıklarını sürdüren farklı etnik ve dinsel kökenden kadınların bir araya gelip aşure pişirmesindeki amaç "acıyı tatlıya bağlamak"tı ve bir aşure gibi farklılıkların bir araya gelmesiyle yaratılacak "lezzetli hayatlar"a vurgu yapmaktı.
Ahmet Şık, Ragıp Duran’la paylaştığı mikrofonda “Hukuk herkese lazım olacak, bana lazım olduğu gibi…” diyordu. Bir başka panelde, Kadri Gürsel ve İsmail Saymaz’la “olmayan basın özgürlüğünün milli iradenin gerçekleşmesinde ne kadar gerekli olduğunu” konuştuk.
Bütün etkinliklerde olduğu gibi biz gazetecilerin katıldığı paneller de büyük ilgi gördü Çanakkalelilerden. Aslında bir şey öğrenmeye değil, bildiklerini derinleştirmeye, soru sormaya, tartışmaya gelmişlerdi. Yani bu kentte kimse “sıradan izleyici” değildi.
Fazıl Say’dan Yeşim Salkım’a, Metin Uca’ya, Bülent Ortaçgil’den Vedat Sakman’a, İlhan Şeşen’e, Yasemin Göksu’ya kadar geniş bir yelpazede sanatçılar festival boyunca Çanakkalelilerle birlikte oldu. Son gün “Ege Dansları”yla Kordon’a çıkan FasaFisa dans grubunun bir üyesi de Defne Derneği Başkanı (E) Büyükelçi Yalım Eralp’ti.
Sadece barış ve özgürlük kenti değildi Çanakkale. Ülkenin geleceğine ilişkin kafa yoran, proje geliştiren, etkinlik ve eylemlilikte bulunan insanların da kentiydi. Konu çok sıcak olduğu için belki “algıda seçicilik” yarattı ama, Cumhurbaşkanlığı seçimi sonrası gündeme gelen CHP kurultayı ve parti politikalıların geleceği de kentteki CHP’lilerin gündemindeydi. Zaten bu kentte CHP’lilerin büyük bölümü daha şimdiden partinin varması gereken çağdaş sosyal demokrasi çizgisini çoktan göğüslemişlerdi.
Zaten Çanakkale’yi görünce, Cumhurbaşkanlığı adaylarından Selahattin Demirtaş’ın sadece Diyarbakır ve çevresi için değil, tüm Türkiye için istediği “özerkliğin” burada ne kadar da gerekli olduğunu anlıyor insan.
Çünkü onlar Troiya hazinelerini çalan Schillieman’a değil, Troia sevdalısı olan Prof.Dr. Manfred Osman Korfmann’a saygı duyuyorlar.

Yazarın Tüm Yazıları