Ulan Oto, alacağın olsun!

Zaman zaman, gazete köşelerinde şöyle notlar görülür:

Haberin Devamı

Yazarımız … yıllık izninin (yani kafa izni değil, kanunî hak) bir bölümünü (yani yıl içinde gene izne çıkabilir, kendini bağlamıyor) kullandığından (yani kendi arzusuyla izne ayrıldı, patron ‘sen şöyle bir hafta ortalarda görünme’ demedi) …
Yahut:
Yazarımız rahatsızlığı nedeniyle ...
Yazarımız yurtdışında görevde bulunduğundan (görevde yani, gezmeye gitmedi) …
Yazısı elimize ulaşmadığından (yani kabahat teknolojide, yoksa yazmış da) …
Yahut son moda:
Bir hafta arazi oluyorum canlarım, beni özleyin, baaay!
Bugün canım yazmayı hiç istemiyor / yazacak şey bulamadım, beni affedin olur mu!
gibi cicilikler.

*
Bu girişi okuduktan sonra aklınızdan geçeni de söyleyeyim:
Herif bugün yazmamış ya da yazmayacak, bahane hazırlıyor.”
Değil, ön yargılı ve kötü niyetli okurlarım, değil!
Bıçağın kemiğe bayağı bir girdiği saatlerde böyle yazmamın tek ve dürüst sebebi, demokratik bir hukuk devletinde yaşıyor olmamız. (Ne gülüyorsunuz ya!)
Yani, yazımın, bir (sözde) parlamenter rejimde cumhurbaşkanını doğrudan halka seçtirerek magazin diliyle ‘dünyada bir ilki gerçekleştirdiğimiz’ şu tarihî pazara denk gelmesi;
ve benim de, sanki başka konu yokmuş gibi, gazeteyi toplattırmam ya da kendimi kovdurtmam olasılığı yüksek bir konu seçmem.
Bana hangi beynini kullandığını söyle, sana liderini söyleyeyim. Ya da tam tersi…’ diye biten söz konusu yazıyı, bizim Oto (kadim dostum otosansüre biz aramızda kısaca ‘Oto’ deriz) ve yanımdaki âkil arkadaşlarım ‘ileri bir tarihe ertelemeyi’ daha ortama ve akla uygun bulduklarından;
Hürriyet İK ekibinin ‘Serdar bey, saat bilmem kaç oldu, yazı nerede?’ baskılarına aldırmayıp, yenisini yazmaya karar vermeme ve bilgisayar başına geçmeme rağmen – bunca laga lugadan da anlaşılacağı gibi – yazacak bir şey bulabilmiş değilim.
Maşallah o kadar temiz bir toplumuz ki, ne desem ya suya dokunuyor ya sabuna.
Lakin yaptığım girişle bütün bahaneleri açık edip elimi kolumu bağladığımdan, illa da bir şey yazmak zorundayım artık.
Ama bu arada hakkımı teslim edin ki, bu girişle epey bi’ yer kazandım.
Bu saatten ve kendime yeteri kadar acındırdıktan sonra, sandık farîzasini eda edip gazetesini eline almış okurların, eskilerden bir yazı okuyacaklarını idrak ettiklerini tahmin ediyorum.
(Çünkü vakti geldiğinde okuyacağınız oto-sansürlü yazıda bahsedeceğim, ‘neo-korteks beynini kullanan’ insanlara hitap edebildiğimi umuyorum. Mürşidini şaşırmamış, ilmin ve fennin önemini müdrik insanlara.)

Magandaların sırrı çözüldü
Ulan Oto, alacağın olsunPazar sabahı Beyoğlu’nda, Taksim’den Galatasaray’a kadar yürümem gerekti. Ortada tramvay hattı, güya trafiğe kapalı yolda bir sürü resmî plakalı hız düşkünü, önünüzü arkanızı devamlı kollamanız gerekiyor. Ama düz bir hatta yürümek ne mümkün. Zigzaglar çizerek önünüzdeki barajları aşmanız lazım.
Yan yana dizilmiş üç dört maganda, küçük parmaklar birbirine kilitlenmiş, birlikte iki yana yalpalanarak aheste yürüyorlar. Üç günlük sakal. Buram buram ter üstüne kötü ‘kolanyağı’ kokusu. Boyasız, aşınmış, yamulmuş ayakkabılar. İşaret parmağına dolanmış takım renklerinde tesbih...
Yahu kim bu insanlar, bu ırk nereden çıktı?
Biz bu adamlarla aynı kaldırımda yürümeye mahkûm muyuz?
... derken bu soruların cevabını buluverdim.
Fransız Haber Ajansı’nın ekranlara düşen bir haberi sayesinde :
Neandertal adamı ile insan akraba olmuş’
Bir Amerikalı paleontoloğun yaptığı açıklamaya göre, Portekiz’de bulunan 24.500 yıllık bir çocuk iskeleti, Neandertal adamı ile modern insanın atalarının - bugüne kadar iddia edildiğinin aksine - karıştığını, çiftleştiğini ve ortak çocukları olduğunu göstermiş.
Saint-Louis’deki Washington Üniversitesi’nden Prof. Erik Trinkaus, yaptığı açıklamada “Uzmanlar genellikle insanla Neandertal adamını kesin çizgilerle birbirinden ayırır. Halbuki bulunan 4 yaşındaki bu çocuğun iskeleti hem Neandertal adamının hem de ilkçağ insanının özelliklerini taşıyor. Yani bu iki tür arasındaki fark o kadar büyük değil. Birarada yaşamışlar, çiftleşmişler, çocukları olmuş” demiş.

*
Maganda diyerek adamların günahını almışız bunca yıldır.
Meğer onlar, evrimin farklı bir noktasındalarmış daha.
Ve - soğan yemeyin, burnunuzu karıştırmayın diye emir geldi diye - boşuna umutlanmışız.
24.500 yıldır beraber yaşıyorsak, bir müddet daha yaşayacağız anlaşılan.
Düne kadar ‘insanın ataları dünyaya hâkim olarak Neandertal adamını tarihten sildi’ diye bilirdik, aman dikkat edelim de tersi olmasın!
(Hürriyet-Pazar, 9 Mayıs 1999)

Not: Serdar Devrim’in bu sitede yer almayan eski İK yazılarını http://serdardevrim-ik.blogspot.com.tr/ adresinde bulabilirsiniz.

Yazarın Tüm Yazıları