Demokratik olgunluk

OKURLAR ister ki, gazete yazarı onların sözcüsü olsun, onların istediği gibi yazsın. Halbuki doğru olan, yazarın kendi fikrini yazmasıdır.

Haberin Devamı

Üstelik okur dediğimiz kitle homojen değildir; değişik siyasi ve felsefi tercihleri olan karmaşık bir kitledir. Aynı yazıyı birbirine zıt şekilde anlayan okurlar da az değildir. Elbette yazar okurlara saygılı olmalı, okurlarına saygı gereği yazılarını özenle yazmalı. Fakat yazar şu veya bu okur kesiminin, hele de asla şu veya bu partinin kalemşoru olmamalıdır. Yazar “objektif” olmaya, yani bahsettiği olaya çeşitli yönlerden bakmaya çalışmalı, aynı zamanda kendisinin doğru bildiği değerlerden yana da “taraf" olmalıdır!

OLGUN DEMOKRASİ?

Keskin bir kutuplaşma ortamındayız. Hangi cephenin kılıcını kuşansanız o kesimin alkışı, öbür kesimin öfkesi hazır. Hele bazı gazeteler var ki, siyasi savaş bülteni gibi çıkıyor; köşe yazıları öfke saçıyor...
Niye olgunlaşmış demokrasilerde böyle çatışmacı politikalar, coşkulu mitingler, savaş bildirisi gibi çıkan gazeteler yok?!
Çünkü olgunlaşmış demokrasilerde girişimci orta sınıf büyük ağırlığa sahiptir. Kavga değil, hukuk güvenliği ve yönetimde rasyonellik isterler. Partiler de oy almak için siyasi kutuplardaki öfkelere değil; ortadaki siyasi itidale ve ekonomik rasyonalizme seslenirler. Thatcher’a oy veren bir “orta sınıf", onun yıpranması üzerine Tony Blair’i iktidara getirebilir.
Türkiye’nin o düzeyde bir demokrasiye ulaşması için önce bu kutuplaşma illetinden kurtulması, siyasetin kutuplardan ortalara gelmesi lazım.

MESELA MÜSİAD

MÜSİAD Başkanı Nail Olpak’ın Hürriyet’te çıkan açıklamalarını okudunuz mu? Ben okurken içimde bir ferahlama hissettim. Sayın Olpak tam bir rasyonel girişimci olarak bakın ne diyor:
“Bağımsız ve güvenilir bir yargı, çok ihtiyacımız olan yabancı sermayenin de önceliğidir. Yatırımcıların da kaygılarının giderilmesi lazım...”
TÜSİAD’ın eski Başkanı Muharrem Yılmaz’ın da söylediği aynen böyle değil miydi? Malum, vatan haini ilan edilmişti siyaset tarafından! Açıkça görülmüyor mu, siyasetin öfkesiyle, girişimci sınıfın rasyonalizmi arasındaki fark?!
Şu sözler de MÜSİAD Başkanı Sayın Olpak’a ait:
“Demokrasimizde sorunlar var. Kaliteli bir demokrasi istiyorsak, seçim sisteminden, partiler kanunundan başlayarak gitmek lazım. Bugün sadece liderlerimizin belirlediği yapı içerisinde siyaset yapıyorsak bunun yansımaları da böyle oluyor. Yanlışa dur demenin yöntemi belli. Uygar toplumlarda anlaşmazlık olduğunda kim çözer bunu, bağımsız yargı çözer.” (Hürriyet, 3 Ağustos)
Hukukun hepimiz için ekmek demek olduğunu çok veciz bir şekilde anlatmış.

MÜZAKERE DİLİ

TOBB yahut MÜSİAD veya TÜSİAD ya da Anadolu’daki çeşitli iş dernekleri... Bunlardan hiç “zehir zemberek” nutuklar duydunuz mu? Güneydoğu’da PKK terörüne karşı çıkanlar da Diyarbakır Odaları, Esnaf Kefalet Kooperatifi, GÜNSİAD değil miydi?
Olgun demokrasinin zemini, “burjuvazi” dediğimiz bu sosyolojik kesimin daha fazla yaygınlaşmasıdır, sendikaların daha fazla profesyonelleşmesidir. Özgürlükçü sivil toplumun güçlenmesidir.
Aydınlara düşen sorumluluk, kutuplaşmayı körüklemekten sakınmak ve demokrasimizin olgunlaşması için çalışmaktır.
2011 seçimlerine giderken, “Mitingleri sevmiyorum” diye yazmıştım; mitinglerin düşünce yerine coşkuyu güçlendirmesinden yakınmıştım. (Milliyet, 11 Mayıs 2011)
Ben şahsen coşkulu miting konuşmaları gibi yazmayacağım, öfkelerin sözcüsü olmayacağım. İnandığım doğruları, çatışma değil müzakere diliyle savunmaya devam edeceğim.

Yazarın Tüm Yazıları