Javier Bardem’in mektubu

Javier Bardem’in Penolepe Cruz’la öpüştüğü bir fotoğrafı haber olacak da Gazze için yazdığı mektup haber olmayacak mı?

Haberin Devamı

Daha da büyük haber olmalı...
Gazze için dünyada vicdan sahibi her insan, her ünlü isyan ediyor, son olarak İspanya’da 1000 ünlü isim Gazze için bir ortak metin imzaladılar.
Aralarında Penolepe Cruz, yönetmen Pedro Almodovar’ın da bulunduğu metinle birlikte Oscarlı oyuncu Javier Bardem bir de mektup yayınladı...
Belki bundan sonra Hollywood stüdyolarında iş bulmakta zorlanacak, büyük tepkiler çekecek, bu yüzden cesareti daha çok alkışı hak ediyor...
İşte o mektuptan bölümler:
* Şu an Gazze’de yaşanan dehşetin karşısında mesafeli veya tarafsız durmanın hiçbir kabul edilebilir tarafı yoktur...
* Bu, terörist olduğu varsayılan çocukları da hedef alan, küçücük bir bölgeye suyu bile olmadan sıkıştırılmış çaresiz durumdaki bir halka karşı yürütülen bir işgal ve yok etme savaşıdır.
* Bunu anlamak ve meşrulaştırmak imkansız. Batılı ülkelerin böylesi bir soykırıma izin vermesi utanç verici.
* Ben, bu tür müdahalelere ve saldırganca siyasete karşı çıkan bir dizi Yahudi arkadaşımın ve tanıdığımın bulunduğu ABD’de çalışıyorum.
* Yahudi olmak bu katliamı otomatik biçimde desteklediğiniz anlamına gelmiyor. Tıpkı İbrani olmanın Siyonist olduğunuz anlamına gelmediği, Filistinli olmanın sizi otomatikman bir Hamas teröristi yapmadığı gibi. Böyle düşünmek, Alman olmanın Nazi olmak anlamına geldiğini söylemek kadar absürd...
* Evet, ben Avrupalıyım ve sessizliği, mutlak utanmazlığıyla beni temsil ettiğini savunan Avrupa Birliği’nden utanıyorum.
* Öldürenlerin kalplerinde şefkat bulmalarını ve daha nefretle şiddet doğurmaktan başka işe yaramayan bu ölümcül zehirden arınmalarını ümit edebiliyorum sadece...
Javier Bardem’in mektubunun altına vicdan sahibi hangi insan imza atmaz ki...
Kusura bakmayın arkadaşlar da güce tapan değil, güce karşı sesini yükseltebilen böyle sanatçılara sanatçı diyoruz biz...

Haberin Devamı

Oyuncular bir kanala ilk kez telif davası açtı

Kısa bir süre önce Türk televizyon tarihinde bir ilk yaşandı ve Oyuncular Sendikası, ilk kez bir kanala telif davası açtı...
Tekrar gösterilen dizilerden, yıllar sonra bir başka kanalda yeniden ekrana sürülen yapımlardan oyuncular tek bir kuruş telif alamıyor.
Senaristi de yönetmeni de alamıyor...
Çünkü yapılan sözleşmelerin hepsinde oyuncular, senaristler bütün haklarını yapımcıya devrediyor...
Yapımcılar da kanala...
Son yıllarda yurt dışı satışlarının artması nedeniyle yapımcılar ve kanal bu geliri yarı yarıya bölüşüyor.
Buradan başrol oyuncularına da pay düşüyor...
Ama hala Türkiye’de tekrar gösterilen dizilerden oyuncular pay alanıyor.
Gün gelecek bu değişecek...
Nasıl bugün bir şarkı televizyonda, radyoda, kafede, otelde çalındığında icracısı, bestecisi, söz yazarı para kazanıyorsa, televizyonda oyuncular, senaristler, yönetmenler de dizinin her gösteriminden para kazanacaklar.
Bunun hayata geçmesine az kaldı...
Oyuncular Sendikası uzun süredir bu konuda çalışıyor zaten...
Bununla ilgili ilk davalarını da Digiturk’e açtılar.
Digiturk’ü eski dizilerin ve yapımların telifi konusunda lisanslamak için mahkemeye başvurdular.
Henüz ‘büyük işveren’ konumundaki beş büyük kanala dava açmış değiller ama o günler de gelecek.
Digiturk’e açılan dava bir ilk adım...
Yakın gelecekte oyuncuların tek bir imzayla bütün telif haklarını devrettikleri dönem tarih olacak...

Haberin Devamı

2000 model Sülün Osman

1950’lerde 60’larda bir Sülün Osman varmış İstanbul’da...
Tramvayı, Galata Kulesi’ni, kent meydanındaki saatleri, şehir hafları vapurlarını saf vatandaşlara satar ya da kiralarmış...
Devir değişti, yıl oldu 2000’ler...
Kimse Galata Köprüsü’nü sana satıyorum numarasını yemez artık...
Onun yerine ne var?
Maldivler adalarında olmayan villaları satmak...
Üretilmeyen otomobili pazarlamak...
Bitmeyen devre mülkler yapmak...
Teslim edilmeyen toplu konutlar için vatandaştan para toplamak...
2000’den beri 15 yıldır her seferinde yeni bir numara bulmak ve buna saf vatandaşları ikna etmek...
Vallahi Sülün Osman mezarından kalksa, Jet Fadıl’ın elini öperdi...

40’ımdan sonra dondurmayı sevdim

Haberin Devamı

Benim dondurmayla aram hiç olmadı ama son bir yılda hayatım boyunca yediğim dondurmanın fazlasını yemişimdir...
Bunun iki nedeni var:
1- Üç yaşında bir kızımın olması
2- Galiba şehirdeki en iyi dondurmacıyı keşfetmiş olmam...
Hürriyet Cumartesi en iyi 10 dondurmacıyı seçti bu hafta, bizimkisi üçüncü sıradaydı:
Yaşar Usta...
Bana kalırsa ilk sırada olmalıydı.
Bostancı’daki dükkanı yıllardır meşhurmuş zaten...
Geçen yıl Cihangir’de bir dükkan açtı Yaşar Usta ve kızımla öyle keşfettik.
Temiz, lezzetli ve kaliteli malzemeden üretiliyor...
Yaz kış demeden haftanın bir kaç günü bir tek top dondurmamız var...
Bir şey itiraf edeyim mi, kızım ve Yaşar Usta sayesinde 40’ımdan sonra dondurmayı sevdim...

Yazarın Tüm Yazıları