O ağacın altı

Haberin Devamı

GAZETEYİ OKURKEN GÖZÜM O KELİMEYE TAKILINCA



GÜNE her zamanki gibi kahvemle başlamıştım.
Cumhuriyet gazetesinin ikinci sayfasında Özgen Acar’ın yazısını okurken o kelimeye takıldım. “Dilek ağacı...”
Yazı, 20 Temmuz’da kaybettiğimiz büyük arkeolog Dr. Klaus Schmidt’le ilgiliydi.
Arkeoloji konularında uzman gazeteci Özgen Acar, Göbeklitepe’nin hikâyesini çok güzel yazmıştı. Bu diziyi hazırlamaya o gün oturup karar verdim.
İlk işim Türkiye’nin en iyi rehberlerinden biri sayılan Saffet Emre Tonguç’u aramak oldu.
Süre çok kısaydı ve Hürriyet okurlarının bu müthiş hikâyeyi bayramda okumasını istiyordum.
Göbeklitepe’deki kazılar hakkında çok şey yazıldı.
Üç gün boyunca okuyacağınız bu dizi tabii ki, benim gazeteci bakış açım ve hikâye anlatıcılığımın ürünü.
Ama Klaus Schmidt gibi ben de Göbeklitepe’de ortaya çıkarılan bulguların insanlık ve inançlar tarihi konusunda birçok şeyi değiştirebileceğine inanıyorum.
İşte size bayram boyunca okuyabileceğiniz, müthiş bir arkeoloji thriller’ı...

Haberin Devamı

O ağacın altı


1. GÜN

Vazonun içindeki toprağın sırrı

-25 Temmuz 2014 günü, yani geçen cuma günü saat 14’te Almanya’nın Diebach kasabasının Gartenfeldweg mahallesinin küçük kilisesinde mütevazı bir tören vardı.
Törene küçük bir arkadaş ve aile grubu katılmıştı. Küçük kalabalık önce, ölen arkadaşlarının anne ve babasının yaşadığı evin arka tarafındaki bahçede buluşmuşlardı.
Uğurladıkları arkadaşları bu bahçeyi çok seviyordu ve belki de onu insanlık tarihinin en ilginç buluşlarından birine götürecek olan yol, o bahçede kurulan hayallerle başlamıştı.
Bir Ferzan Özpetek filmini hatırlatan arkadaş grubu, kasabanın küçük mezarlığına doğru hareket ettiğinde, siyah takım elbiseli bir adamın elindeki küçük vazo kimsenin dikkati çekmedi.
Yeşil suni bir zeminin ortasına açılan boş mezar, ondan tam 51 yıl öncesi başlayan gizemli bir yolculuğun son durağıydı.
Elinde kavanozu tutan adam, yavaşça mezara yaklaştı ve bir süre durdu.
Elindeki vazo kutsal kâse gibiydi.
İnsanlığın inanç tarihini değiştirebilecek olan bilgiler belki de bu vazonun içindeki toprakta saklıydı.
Daha doğrusu, o toprağın alındığı “O ağacın altında”...
O gün toprağa verdikleri insan, hayatının önemli bir kısmını o ağacın altındaki sırrı çözmeye harcamıştı.



O ağacın altı

Haberin Devamı


51 YIL ÖNCE GENÇ BİR ARKEOLOG O AĞACA BAKIYOR VE ‘BİR TUHAFLIK VAR’ DİYOR

Diebach’taki cenaze töreninden 51 yıl önce, 1963 yılında...
Chicago ve İstanbul üniversitelerinin arkeoloji bölümlerinden oluşan bir karma arkeolog heyeti Şanlıurfa’ya geldiğinde, herkes bunun rutin bir inceleme olduğunu düşünüyordu.
Arkeologlar eskiden beri Bizans arkeolojisi ile ilgileniyorlardı ve aradıkları şey de buydu.
O gün Şanlıurfa’nın 10 km uzağındaki tepeye geldiklerinde dikkatlerini çeken ilk şey, bir ağaç oldu.
Bomboş bir arazide tek başına duran ağacın etkileyici bir görüntüsü vardı. Bir dut ağacıydı ve bölgede “Dilek ağacı” olarak biliniyordu. İnsanlar çok eskiden beri oraya geliyor ve dilek tutuyordu.
Arkeologlar ağacı incelerken, içlerinden birinin gözü hemen ilerdeki küçük bir tepeye takıldı.
Tuhaf bir görüntüsü vardı. Toprağın dokusu değişikti. Altında bir şey saklıyor gibiydi. Bir süre incelediler ve hafifçe kazdılar.
Buldukları ilk şey, küçük kireç taşı parçacıklarıydı. Chicago Üniversitesi arkeologları bir süre sonra ülkelerine dönüp, gezi raporlarını yazdılar.
Raporun o tepeyle ilgili bölümünde yazılanın özeti şuydu: “Kayda değer bir bulguya rastlanamadı. Burası muhtemelen bir Bizans ileri karakoluna ait. Bulduğumuz kireçtaşları ise muhtemelen mezar taşıdır.”
Dosya kapatıldı.
Tepedeki ağaç ilk işaretini vermişti ama ağacın altındakiler bunu almamışlardı.

Haberin Devamı

O ağacın altı


25 yıl sonra pulluğa takılan ikinci işaret


-Şavak Yıldız için “O ağacın altında doğdu” denilebilirdi. Gerçi yaşadığı köy, bu tepeye 5 kilometre uzaklıktaydı ama o tepeyi herkes gibi çok iyi biliyordu. Ailesi kim bilir kaç nesildir orada yaşıyordu.
1988 yılında, bir sabah her zaman çalıştığı tarlaya giderken, insanlık tarihi ile ilgili bir işareti alacağı aklına bile gelmemişti. Tarla, yeğeni Mahmut Yıldız’a aitti. O yıl arpa ekeceklerdi.
Tarlayı sürmeye başladığında güneş yavaş yavaş büyüyordu. Üçüncü sıraya geldiği zaman, pulluğun bıçağına çarpan sert şeyin çıkardığı sesi işitti. Önce bir şey göremedi. Sonra eliyle toprağı eşelemeye başlayınca, o sert şey parmaklarına dokundu.
İki eliyle kazıp biraz derine inince, ikinci bir cisim daha göründü. Heykele benzeyen iki şeydi. Çıkardı, üzerindeki toprağı eliyle sildi. Bir süre oyalandı ve sonra yine tarlayı sürmeye devam etti.
Hava kararmaya başlayınca, bulduğu iki heykeli alıp eve getirdi. Yeğenleri ve öteki akrabaları bir süre baktılar. Aralarından biri gidip antikacıya satmayı teklif etti. Ancak Şavak Yıldız kararlıydı.
“Yarın götürüp bunu müzeye teslim edeceğim” dedi. “Sen deli misin” dediler. “O kadar yol...”
Ertesi sabah yola çıktığında, belki de bir ödül alabileceği umudunu taşıyordu.

Haberin Devamı

Müze müdürü de ikinci işareti anlamıyor

-Şanlıurfa köye 10 kilometre kadar uzaklıktaydı. Bugün için yarım saatlik yol, at arabasıyla çok uzun süre alıyordu.
Şavak Yıldız Şanlıurfa Arkeoloji Müzesi’ne girerken, biraz sonra tuhaf bir cevap alacağını aklına bile getirmemişti.
Müze müdürü Adnan Mısır üstü başı toz içindeki köylünün elindeki iki heykeli inceledikten sonra, “Bunlar hiçbir işe yaramaz, al götür” dedi.
Şavak Yıldız bozulmuştu.
“Ben bunları ne yapayım. Alın sizde kalsın” deyip ayrıldı.
Köyüne dönerken, insanlık tarihini değiştirebilecek bir işareti Şanlıurfa Müzesi’ne taşıdığının farkında değildi. “Dünyayı değiştiren adam” olmak ise aklından bile geçmeyecek bir şeydi.
O kapıdan çıkarken, müze müdürü masanın üzerinde duran heykellere baktı ve bir görevliye seslendi:
“Alın bunları depoya atın...”
Ağacın altından gelen ikinci işareti onlar da görmemişti.
Esrarengiz heykeller, bir Indiana Jones filmindeki gibi karanlık bir depoda, o işareti alacak kişiyi beklemeye başlamışlardı.
İşaret 6 yıl sonra, Berlin’de iki katlı bir binanın altındaki kütüphanede alınacaktı.

Haberin Devamı

Altı yıl sonra bir adam o işareti alıyor ve yola çıkıyor


-Alman Arkeoloji Enstitüsü, Berlin’in Dahlem bölgesinde yan yana üç binadan oluşuyor.
Dört dönüm arazi üzerine kurulu binalar, eski Yunan ve Osmanlı mimarisinden esinlenerek yapılmış.
Enstitü başkanının da oturduğu ana binanın altında büyük bir kütüphane var.
1994 yılında o kütüphanenin üst katındaki küçük odalardan birinde oturan adam elindeki raporu okuduktan sonra, “Bu doğru olamaz” dedi.
Adamın adı Klaus Schmidt’ti. 41 yaşındaydı. Bir arkeolog için çok genç sayılabilecek bir yaştı.
Birkaç gün önce eline tesadüfen bir rapor geçmişti. Rapor, Chicago Üniversitesi arkeologlarınca hazırlanmıştı.
Raporda yazılan bütün ayrıntıları tek tek okumuş, sonuna geldiğinde o cümleye takılmıştı: “Bu bulgular bir Bizans ileri karakoluna ait olabilir.”
O bulgulardan sonra “Kayda değer bir şey yok” sonucuna ulaşılmasına şaşırmıştı.
O bölgeyi daha önceden biraz biliyordu. Bulunan şeylerin Bizans kalıntısı olması mümkün değildi.
İçindeki ses ona, “Hayır burada çok önemli bir şey var” diyordu.
“Hemen kalkıp oraya gitmeliyim” dedi.
Şanlıurfa’daki o ağacın altından gelen işaret, nihayet adresini bulmuştu.


İnancın ilk Big Bang’i ve ilk kara delik orada mı meydana geldi


-Klaus Schmidt bir hafta sonra Şanlıurfa Arkeoloji Müzesi’nden içeri girerken, insanlık ve dinler tarihinde birçok şeyi değiştirebilecek yolculuk başlıyordu.
Tepedeki ağaç nihayet sesini bir insana duyurabilmişti.
İnsanlık tarihinin ilk ilahi mesajı belki de o ağacın köklerinden geliyordu.
Prof. Klaus Schmidt emindi. Tepedeki o ağaç, insanlığa ait en büyük sırrı saklıyordu.
Dinlerin ve inancın sırrını...
“İnancın Big Bang’i orada meydana gelmiş, kara deliği orada oluşmuştu.”
Kim bilir belki de Hazreti İbrahim’i o topraklara çağıran ilahi ses de o ağacın altından gelmişti.
Bir yıl sonra o inançla toprağı kazmaya başladıktan bir süre sonra öyle bir şeyle karşılaşacaktı ki, dünyadaki bir çok arkeoloğun ve komplo teoricisinin gözü buraya dönecekti. On bir bin yıldır sessizliğini koruyan Göbeklitepe, ilk defa ses veriyordu.


İŞARETİ ANLAYAN ADAM



O ağacın altı


Geçen cuma günü Almanya’nın küçük bir kasabasındaki kilisede bir tören vardı. Kilisede İsa heykelinin yanına, başında Güneydoğu poşusu olan bir insanın fotoğrafı konulmuştu. O insan, Göbeklitepe’deki ağacın altından gelen mesajı alan Dr. Klaus Schmidt’ti.


İKİNCİ İŞARETİ ALAN ADAM

O ağacın altı



Şavak Yıldız o yörede yaşayan bir köylü. 1988 yılında bir sabah tarlayı kazarken pulluğuna takılan şeyi, ilahi bir işareti bulmuş, ama ne olduğunu anlamamıştı.


YARIN


Aman Allah’ım bu daireler de ne


-Dr. Klaus Schmidt ve ekibi toprağın ilk kat altına indiğinde karşılaştıkları daireler neydi. Onların hemen yanındaki taşlar hakkında ne düşündüler.


-Kollarını yana açmış tonlarca ağırlığındaki taş oraya nasıl gelmişti. Taş yapıların hepsinde aynı oran vardı. Bunun anlamı neydi.


-Taşların üzerindeki hayvan motiflerinin ortak özelliği neydi. Taşlar üzerindeki tek farklı canlı onları niye şaşırttı.

Yazarın Tüm Yazıları