Sohbet sudan, beyin sudan, sebep sudan, hep sudan

HÜRRİYET Ankara’daki “Su’dan kazalar” haberimizi okuyun. Biz Ankara’da her yaz, kontrolsüz asfalt sulamaları nedeniyle biteviye kaza yaparız. Sudan sebeplerle, yani.

Haberin Devamı

Havamızdan, suyumuzdan...
Denizimiz yoktur ya, doyamayız bir türlü suya.
Ama öyle “Denizi olmayan şehirde nasıl yaşıyorsunuz?” burun kıvırmalarına da, kaldırırız hemen kaşları:
“Balık mıyız la biz, suyu mu çıktı Angara’nın...”
Avrupa’nın en büyük fıskiyesini dikeriz Gölbaşı’na...
İki fıslar bozulur, yatar kıyıda Mad Max seti misali...
Ne gam, severiz dümen suyunda seyretmeyi.
Zaten, Hades’in ülkesindeki, üzerinde "Sakın içme" yazılı “Unutuş Çeşmesi”nden kana kana içmiştir, çoğumuz.
Sohbet sudan, beyin sudan, sebep sudan, hep sudan
Sonra, belediyenin önündeki “fışkiyeyi” kırar birileri.
Ankara’nın muzır gençleri durur mu, TV programına katılan Başkan Melih Gökçek’i “Fıskiye Sevenler Derneği” pankartını açarak protesto ederler.
Sorarlar hesabını, “Fışkiyeyi kim kırdı?”...
Gençlik Parkı’na yapılacak fıskiye için halk oylamasına bile gideriz. Havanda dövdüğümüz suyu, pişmiş aşa soğuk soğuk katarız.
Su katılmamış demokrasi fışkırır, bu kentin her fıskiyesinden de...
Hep biz, ıslanırız.
* * *
Zaten “sulama” da, milli görevimiz.
Politikacı “kaçamak” yaparken yakalanır misal, savunur kendini:
“O eve, çiçekleri sulamaya gitmiştim...
Geçen gün, öğrencisine cinsel istismar iddiasıyla tutuklanıp serbest bırakılan öğretim üyesi ne demişti ifadesinde:
“Bahçeye gittik, ağaçları suladık”...
Kimse elimize su dökemez, bu mevzuda.
* * *
Yaz gelir, kuraklıkla birlikte köyde-kasabada, varoşlarda “su kavgası” başlar.
Sudan sebeple... Bir kaşık suda kıyamet kopar; … kişi ölür, … kişi yaralanır.
Sonra yağar yağmur, kaçarken doluya yakalanırız. Her defasında su basar ortalığı.
Basar da, Kars’ta, Kütahya’da halk “Yağmur yağmasın” duasına çıkar.
Yağmaz, kuraklık, barajlar, barajlarda paçallanacak su meselesi...
Yağar, sel, altyapı, trafik felç...
Sorarız yetkililere, bin dereden su getirirler.
Belki de yağmur duasına, açık uçlu yakarılarla çıkılmalı bu memlekette:
“Biz bilemedik, sen bilirsin Allahım...”
* * *
Beynin kaçta kaçı suydu “hakkaten”...
Yoksa oran mı değişti, “su”dan yana?
Ama bunu düşünmenin ne yeri, ne de zamanı...
Çünkü biz her yaz, barajlardaki su oranına endeksleriz, aklımızı, fikrimizi.
“Su, bi parmak yükseldi” desinler, su serpilir içimize. “Ohhh” deyip, köpürtürüz duşta koltukaltlarımızı...
Suyu görmeden paçaları sıvarız, her seferinde.
* * *
Sonra gideriz mis gibi, serin bir kafeye, söyleriz sade kahveyi.
Havadan-sudan konuşup, üzerine de buz gibi bir su içeceğiz, üzerinize afiyet.
Sorarız garsona; “Suyun soğuk mu, hocam?”
Der ki, “Normal”... (Su gibi ömrü olsun, “Normal” şarkısıyla Bülent Ortaçgil’in)
Ha bu arada, Hitler’e mezarında “Heil, heil” dedirten Yıldız Tilbe’nin “Sudan Sebep” şarkısı, yaz hiti olmuştu değil mi, geçen yıl.
Ayranımız budur, yarısı sudur.

Yazarın Tüm Yazıları