“Martha Graham Dance Company” ve çağrıştırdıkları

Haberin Devamı

ŞÖYLE bir baktım da, ne kadar çok şey olmuş 1926 senesinde...
Medeni Kanun kabul edilmiş bir kere. Parasız yatılı Köy Muallim Mektepleri’nin kurulması da, piyango düzenleme hakkının Tayyare Cemiyeti’ne verilmesi de aynı yıl.
İngiltere, Irak ve Türkiye arasında yapılan görüşmeler sonunda Musul sorunu çözüme kavuşturulmuş (?!)
Kabotaj Kanunu yürürlüğe girmiş. Gazi Eğitim Enstitüsü kurulmuş.
1926, dört yıl süren Ağrı isyanlarının da başladığı yıl...
Biz bunlarla uğraşırken, ilk renkli film gösterilmiş New York’ta. Masa tenisinde ilk dünya şampiyonası Londra’da yapılmış. Stalin rakiplerini mağlup ederek Rusya’nın diktatörü olurken, Hirohito tahta çıkmış Japon İmparatoru unvanıyla... II. Elizabeth 1926 doğumlu, Marilyn Monroe da öyle... Erdal İnönü, Fidel Castro ve Can Yücel de aynı yıl doğmuşlar. Aynı yıl Sultan Vahidettin ölmüş, illüzyonist Houdini de... 1926 Nobel Edebiyat Ödülü’nü ise İtalyan Grazia Deledda’ya vermişler.
Bütün bunları kurcalamama yol açan sebep, “Martha Graham”ın kendi adıyla anılan dans topluluğunu 1926’da kurmuş olması. Toplumların sanat algısı ve önceliklerinin de, Maslow’un “ihtiyaçlar hiyerarşişi”nden bağımsız olmadığı anlaşılıyor. Sosyolojik tahlillerin kapısı hep aynı bahçeye açılıyor. Çünkü, “gecikmişiz...” Geçen perşembe akşamı, 88 yılı ardında bırakmış bu grubu Fuar Açıkhava Tiyatrosu’nda, 28. Uluslararası İzmir Festivali kapsamında, koreografileri 1935 ve 1947 yıllarına ait olan performanslarda izledik.
Ama çarpıcı ayrıntı, dünya prömiyeri bu yılın mart ayında New York City Center’de gerçekleştirilen bir dans gösterisini (Echo), İzmirli sanatseverlerin İKSEV ve destekçileri sayesinde ilk sahnelenişinden sadece 4 ay sonra Kültürpark’ta izleyebilmiş olmasında gizli... Bir yanım, “Gecikmişiz ama, arayı kapatmak için gayretteyiz” derken; öbür yanım, “Gayretteyiz ama, aramızda (ne tuhaftır) gecikmeye gönül vermişler de var” diye dövünüyor.
Bende gecenin sıradışı rengi olarak iz bırakan “Echo” için program kitapçığında, “Bu dans Narkissos ve Ekho mitinden esinlenilerek oluşturulmakla birlikte, onların hikâyesini farklı bir şekilde anlatır. Narkissos ve onun yansıması, Ekho ve onun çoklu yankısı, imkânsız aşk ve güzellik kibri; bu temalar, duygusal bir görünüm hedefleyen karmaşık ve canlı dans spekturumu içerisinde izleyicilerin keşfine sunulmaktadır” denilmiş. İzledikten sonra “keşif” sözcüğünün rastgele seçilmediğini anladım. Ötesinde, bilinçaltımızda gizli “siyasi vurgu”nun açığa çıkmasını da engelleyemedim. Kendine aşık “narsist”lerin ve sadece kendi sesini duyanların “eko’ya tapanlar”ın “egoist” toplumunda her yolun genetik ve kültürel defolarımıza çıkıyor olmasına üzüldüm.

Yazarın Tüm Yazıları