Adresine ulaşamayan mektuplar

SİRKECİ civarındaki binaya gelen postacı elindeki zarfın üzerinde yazılı soyadına bir kere daha baktı.

Haberin Devamı

Sonra zarfları tekrar çantasına koyup öteki mektupların adresine yöneldi.
Merkeze döndüğünde zarfların üzerine “Sahibi bulunamamıştır” yazdı.
Mektuplar gönderen kişilere iade edilecekti.
1940’lı yıllardı. İkinci Dünya Savaşı yıllarıydı ve PTT idaresinde bu tür zarflar günlük sıradan olaylardı. Oysa o gün Sirkeci’deki adresine ulaşamayan o mektuplar, Türk iş dünyasının en büyük başarı hikâyelerinden birini başlatıyordu.
Mektupların üzerindeki soyadı “Ülker”di...
Adresine ulaşamayan mektuplarİsimleri ise “Sabri” ve “Asım”dı...
İsimler tutuyordu ama soyadları “Berksan”dı.*
Adresi belirleyen asıl isim soyadı olduğu için mektuplar geri gidiyordu.
“Ülker” onların soyadı değil, şirketin marka ismiydi.
Ama Anadolu onları daha o zaman “Ülker” adıyla tanımaya başlamıştı.
Türkiye’de ve dünyada müteşebbisler genellikle kendi soyadlarını marka haline getirirler. Ama bu aile, yıllar sonra soyadlarını değiştirip Ülker yapacaktı.
İşte size Ülker markasının ve arkasındaki insan olan Sabri Ülker’in hikâyesi.

Haberin Devamı


‘Devletler Ailesi’nin Abdülhamid bursuyla okuyan çocuğu

HİKÂYE çok daha önceleri, 1891 yılında Hacı İslam adlı bir gencin İstanbul’a gelip Fatih Medresesi’nde okumasıyla başlıyor.
Ailenin Rusya’daki lakabı “Devletler Ailesi”dir.
Gencin babası Hasan Efendi Kırım’da bitmeyen karışıklıkları bildiği için oğlunun İstanbul’da eğitim almasını istemiştir.Kırımlı öğrenci burada eğitime başlayacak ve Abdülhamid bursuyla okuyacaktır.
Okulu bitirir, öğretmen ve imam hatip olarak yetiştirilmek üzere öğretmen okuluna gönderilir. 1904 yılında Tekirdağ’ın Saray ilçesine bağlı Büyükmanika köyüne öğretmen olur.
Orada Hafız Numan Efendi’nin kızı Şakire Hanım’ı tanır ve evleniler.
Aile Tatar asıllıdır ve Bulgaristan’ın Tırnova şehrinden Trakya’ya göç etmiştir.
Şakire Hanım üç çocuğu Sıdıka, Mahire ve Asım’ı burada dünyaya getirir.
Mahire 4 yaşındayken vefat eder.
Bu arada Balkan Savaşı başlamıştır ve Ruslar Edirne’yi işgal etmiştir. Aile oradan İstanbul’a doğru hareket eder.
Sonunda kader onları yeniden Kırım’a götürecektir.
En küçük çocukları Sabri 1920 yılında orada doğacaktır.
Ülker markasının arkasındaki iki isim olan Asım ve Sabri’nin hikâyeleri işte böyle trajik olaylarla başlar. Bugünkü dünya devi Ülker’in arkasında çok acılı ve zor bir tarih vardır.

Haberin Devamı


Göç yolunda Sıdıka’nın başına gelen acı olay

TARİH kitapları Türklerin, Osmanlıların başkalarına yaptığı eziyetler konusunda çok cömerttir ama nedense Balkanlar’da, Kırım’da Türklerin çektikleri hakkında çok cimri davranır.
Hacı İslam ailesi, Bulgarlar ve Ruslardan kaçarken annesi küçük Asım’ı kucağında taşır. Ama kızı Sıdıka’yı taşımakta güçlük çeker. O nedenle kızını İstanbul’a doğru giden ve arabası olan bir aileye emanet ederler.
İstanbul’a geldikten sonra kızlarını aramaya başlarlar ve sonunda onu bir camide bulurlar.
Balkan savaşları sırasında 600 bin Türk öldürüldü, 900 bin Türk de çok zor şartlar altında Anadolu’ya göç etmek zorunda kaldı.

Haberin Devamı


Öğrenci odasındaki ağır dram

1995 yılında İstanbul’da Fatih Medresesi’nin küçük bir öğrenci odasında bir çocuğun başına gelebilecek en trajik olaylardan biri yaşanır.
Sabri Ülker’in büyük dedesi Hasan Efendi hacca gitmeye karar verir ve İstanbul’a gelir.
Bir bilgiye gore Hicaz’da, ikinci bilgiye göre ise daha gitmeden önce İzmir’de koleraya yakalanmış ve İstanbul’a getirilmiştir. Ancak İstanbul’da kalacak bir yeri olmadığı için, oğlunun öğrenci odasına getirilmiştir. Hasan Efendi o küçük odada, oğlunun kollarında can verir. Cenazesi, kendi kaderinden daha iyidir.
Dönemin Şeyhülislam’ı da o günlerde vefat etmiş. İkisinin cenazesi aynı gün Fatih Camisi’nden kaldırılmış.
Büyük bir kalabalık varmış
Yani Hasan Efendi’nin cenazesi sultanlardan daha sultan olmuş.

Haberin Devamı


Bolşeviklerden kaçarken altın bilezikler semaver yapılıyor

ÜLKER ailesinin Kırım’daki hayatı, Bolşevik ihtilali ile bir kere daha bozulur.
Bolşeviklerin ağır baskısı yüzünden aile yine İstanbul yollarına düşer. Ama bu defa iş daha zordur. Bolşevikler her şey el koymuş, orada burada sakladıkları üç-beş bilezik ve ziynet eşyasını kaçırmak imkânsız hale gelmiştir.
Aileler ellerindeki altınları eritip bunlardan semaver yapmıştı.
Onlara bile el konuyordu.
Ceplerindeki birkaç yüz ruble ise gemiye bindiklerinde harcanıp bitmişti. Gemi İstanbul’da açığa demirlediği için onları karaya çıkaracak kayıkçılara verilecek para bile kalmamıştır. Neyse ki İstanbul’daki yakınlarından biri karşılamaya gelmiştir ve kayıkçının parasını öderler.
Ama kaderin tecellisine bakın ki, o gün Bolşeviklerden kaçan aile, yıllar sonra Rusya’da adı ‘Bolşevik’ olan bir şirketi satın almak için masaya oturacaktı.

Haberin Devamı


İlk soyadları Berksan ne anlama geliyordu

1934 yılında Soyadı Kanunu çıkınca aile oturup bir soyadı bulmaya çalışır.
Kırım’a olan aidiyetlerini ifade eden birçok soyadı bulurlar ancak nüfus memurları bunu kabul etmez.
Bunun üzerine “Berk” soyadı ortaya atılır. Berk, “şimşek” anlamına gelmektedir.
“San” ise “gibi” anlamına gelir.
Böylece Ülker ailesinin ilk soyadı “şimşek gibi” anlamına gelen “Berksan” olur.
Yıllar sonra bu soyadını değiştirip, kurdukları marka olan “Ülker”i soyadları yapacaklardır.


Sabri Ülker kanunları

KÜÇÜK YAŞ KANUNU Müteşebbislik ruhunu küçük yaşta benimsedi. Sabri Ülker ticarete ilkokulda Manika köyü tren istasyonunda kurabiye satarak başladı.
DAHA BÜYÜK PAZARA GİT Kısa sure sonra “Ben bu trenin gittiği yere gitmeliyim. Orada daha büyük pazar var” diyerek elinde iki tepsiyle Sirkeci’ye gidip satmaya başladı.
ÜRÜNÜ ÇEŞİTLENDİREREK BÜYÜ Önce annesinin yaptığı kurabiyeyi satarak başladı. Sonra yumurta ve karpuz satmaya başladı.
ÜRETİCİ OLARAK KENDİNİ FARKLILAŞTIR Kırım’dan fakir bir çocuk olarak geldi ama geldiği yerin özelliğini markasının farkı haline getirdi. Köyde hep üzerinde Kırım gömleği ve şapkası ile gezdi. Böylece kurabiyesi de “Kırım kurabiyesi” oldu.
“TOKTA” DEMEYİ BİL KANUNU Sabri Ülker çocukluğunda kardeşleri ve yeğenleri ile oynarken bir taşkınlık olduğunda Kırımca “Tokta tokta” yani dur demeyi biliyordu. Bunu iş hayatının da kuralı yaptı.


Bisküviciliğin alfabesi hamur dairesinde başlar

AİLENİN bisküvi yolu, bir zamanların ünlü markası Besler’de başlar.
Sabri Ülker’in ağabeyi Asım bu şirkete memur olarak girer.
Sonra kendisine satış mağazasına ortak olması istenir.
Oradan başlarlar ve satış kısmının tamamını alırlar.
Daha sonra yaz tatillerinde Sabri Ülker de şirkette çalışmış. Ancak onun çalıştığı yer şekerli ürünlerin yapıldığı hamur dairesiymiş.
Besler’in sahibinin deyişiyle, “bisküviciliğin alfabesi hamur dairesinde başlarmış”...
Haklıymış.


Sabri Ülker’in özel defterindeki 4 Atatürk şiiri

SABRİ Ülker, Kütahya Lisesi’nde edebiyat bölümünde okudu.
Ama en çok fen derslerinde başarılıydı.
Bu arada şiiri çok seviyordu ve elyazısıyla tuttuğu özel defterine şiirler yazıyordu.
En sevdiği şiirler şunlardı.
Necip Fazıl: “Kaldırımlar”
Rıza Tevfik: “Kabri Fikreti Ziyaret” ve “Uçun Kuşlar”
Ahmet Haşim: “Gül”
Shakespeare: “Othello”
Yahya Kemal: “Nazar” ve “Mehlika Sultan”
F. Nafiz Çamlıbel: “İnkisar”
Ayrıca Atatürk’ün ölümünden sonra yazılan 4 şiiri de defterine yazmış.
Bunlardan biri Orhan Seyfi Orhon’un “Atatürk” şiiri.


NOT: Bu bilgileri Hulusi Turgut’un yazdığı “Sabri Ülker’in Hayat Hikâyesi” adlı çok güzel kitaptan derledim. Doğan Kitap, 2014

Yazarın Tüm Yazıları