‘O yönde bir meyil var, evet!’

ABD Başkanı Obama’nın Türkiye’ye büyükelçi olarak atamak istediği John Bass, Senato Dışilişkiler Komitesi’nde, Amerikalı senatörlerin sorularını yanıtladı.

Haberin Devamı

Bu “soru–cevap” seansı, Bass’ın atanma sürecinin önemli bir parçası ve eğer senatörler atanmasını veto etmiş olsalardı, Başkan Obama, yeni bir isim önermek durumunda kalacaktı.
Burhan Kuzu’nun tabiriyle “Zavalı Obama”nın başkanlık yetkileri işte böyle bir denge–fren mekanizması ile sınırlanıyor.
Ve Obama, “Senatörlerin vesayetini yıkacağım” diyemiyor.
Büyükelçiye, senatörlerden John McCain, “Başbakan Erdoğan’ın Anayasa’yı değiştirme arzusu ve diğer eylemlerinin otoriterleşme eğilimi olduğundan endişe duyuyor musunuz” diye sormuş.
Büyükelçi Bass, diplomatik sözlerle lafı dolandırmaya çalışınca da şöyle demiş: “Evet ya da hayır deyin. Yoksa atanmanızı bloke ederim!”
Büyükelçi Bass, McCain’e “Siz Obama’ya karşı başkanlık seçimini kaybettiniz, Başkan milli iradeyi temsil ediyor, haddinizi bilin” de diyememiş tabii ve şu yanıtı vermiş: “O yönde bir eğilim var, evet!”
Evet, Büyükelçi doğru bir yanıt vermiş, maalesef böyle bir eğilim uzun süredir var!
Çünkü Başbakan “güçler ayrılığı” ilkesine inanmıyor, bütün yetkinin ve gücün kendi elinde olmasını istiyor.
Bunun için yargı bağımsızlığını yerle bir etti, HSYK’yı Adalet Bakanlığı’nın bir genel müdürlüğüne çevirdi.
Meclis çoğunluğunu bir parmak işaretiyle yönetiyor, kendisinin Cumhurbaşkanı adaylığı için bile boş kâğıda imza attırabiliyor!
“Havuz” marifetiyle medyayı kendine bağladı, en küçük ihalenin bile kime verileceğine o karar veriyor, “kupon arazi” peşinde koşuyor!
Sözde anayasa profesörlerine “Türk tipi başkanlık sistemi” icat ettirdi, istiyor ki Anayasa’yı böyle değiştirsin, memleketin tek başına hâkimi olsun.
Henüz bunların hepsini yapamadığı için kendisine elbette “diktatör” diyemiyoruz ama demokratik dünyanın her yerinde bu durum “otoriterleşme eğilimi” diye tanımlanıyor.

Haberin Devamı

‘Haber değeri’ mi dediniz?

TRT’nin Cumhurbaşkanı seçimine katılan adaylara eşit davranmadığı yolundaki eleştirilere RTÜK Başkanvekili Hasan Tahsin Fendoğlu yanıt verdi.
TRT’ye yapılan eleştiriye, niye RTÜK Başkanvekili yanıt veriyor sorusu, bir bilmece olarak bir kenarda dursun!
Fendoğlu
şöyle diyor:
“Medya haber değeri peşindedir. Bir konunun haber değeri varsa o adayın o sözlerinden alır ama haber değeri, niteliği yoksa adayların bazı konuşmalarını almayabilir.”
Başkanvekili, 29 Haziran’dan, 10 Temmuz’a kadar, TRT haberlerinde Recep Tayyip Erdoğan’a 559 dakika, Ekmeleddin İhsanoğlu’na 137 dakika, Selahattin Demirtaş’a da 18 dakika süre verildiğini söylüyor.
İsmini, İzmir’de düşmana ilk kurşunu atan gazeteciden mi alıyor bilemiyorum ama “haber değeri” konusunda söyledikleri doğru.
Haber değeri olmayan bir konuşmanın, demecin haber bülteninde ne işi var?
Ama belli ki kendisi gazeteci değil. Öyle olsaydı her gün aynı şeyleri söyleyen Başbakan’ın sözlerinin de artık bir haber değeri taşımadığını bilebilirdi.
Başbakan günde üç kere ayrı ayrı yerlerde aynı şeyleri söylüyor ve hepsi sanki yeni bir habermiş gibi ayrı ayrı yayınlanıyor.
Bunun neresi gazetecilik?
Fendoğlu
, TRT’nin her adaya eşit süre tanımak gibi mecburiyetinin mevzuatta bulunmadığını da söylüyor.
Bunun mevzuatla değil, ödediğimiz vergiler ile ilgisi var!
TRT yayınlarını vatandandaşlar finanse ediyor ve vatandaşların Cumhurbaşkanı adaylarını yeterince tanıyabilmek için hepsine eşit süre verilmesini talep etmek de haklarıdır.

Haberin Devamı

Sığınmacı sorununun nedeni hükümet

SURİYELİ sığınmacılar sorunu, hükümetin akılsız dış politikasının yarattığı bir sorundur.
Bütün hesaplarını Esad’ın kısa sürede devrileceği üzerine yapmışlardı, “Nasıl olsa yakında memleketlerine dönecekler” diye düşünüyorlardı.
Sorunun bu hale gelmesinin belli başlı nedenleri var:
1– Sığınmacılar için sınır bölgesinde düzenlenen kampların Suriye’de savaşan ÖSO’nun karargâhı haline gelmesine göz yumdular. Siviller bu nedenle kamplarda uzun süre kalamadı, bir bölümü kamplara bile uğramadan kendilerine bir yer buldu.
2– Suriye’den göç edenlerin “homojen” olmadığını hiç düşünmediler, Suriye’deki her türlü ayrılığın kamplar içinde de boy vermesine neden oldular. Bu da bazı sığınmacıların kampları terk etmiş ya da kamplara hiç gitmemiş olmasının önemli bir nedenidir.
3– “Esad bir an önce devrilsin” diye sınırları açtılar, Suriye’ye gidiş gelişleri bilerek kontrol altına almadılar.
4– Sığınmacı sayısının böyle büyüyebileceğini hiç hesaplayamadılar, onun için kamplar yetersiz kaldı, başını sokacak bir dam arayanlar yurdun dört bir yanına dağıldılar.
5– Mülki yöneticiler, sığınmacı sorununu çok geç fark etti. Şimdi nerede, kaç Suriyeli sığınmacı var kimsenin tam olarak bildiği yok. Bu bilinemediği için sorunun çözümü için organize adımların atılabilmesine de olanak yok.

Yazarın Tüm Yazıları