Okuyun ve şoke olun

Cumartesi akşamı arkadaşlarımla salaş ama meşhur bir balıkçıdayım.

Haberin Devamı

Millet politika konuşuyor, benim de içim fena halde şişiyor.
Gözüm yan masadaki mutlu çifte kayıyor. Sürekli kadeh kaldırıyorlar ve kahkaha atıyorlar, iç geçiriyorum, ay maşallah diyorum.
Kadının parmağında alyans var, taşları neredeyse kafam kadar. Kadın hoş, kaliteli, adam ise biraz kıro kalıyor kadının yanında. Kolunda altın bir saat var Molex ama taşlı, işte zaten adamın kıroluğu oradan belli. Belli ki parayı bulmuş bizimki.
Zaten konuşmalarını da duyduğumdan anlıyorum ki durumları süper iyi.
Bayram programı yapıyorlar. Adam diyor ki “Sen tekneye Ramazan’ın son iki günü git çocuklarla, ben de arife günü gelirim, inşaatlara bakmam, başında durmam gerekli”...
Kadın da “Tamam aşkım” diyor, “öyle yapalım, dediğin gibi”...
Kadınla göz göze geliyoruz bir ara, sen de amma dinledin bizi der gibi bakıyor bana, utanıyorum haliyle, gülümseyip kafamı çeviriyorum başka yana.
Sonra bir evlilik yıldönümü kutlaması lafı duyuyorum, yine dikiliveriyor kulaklarım.
Adam diyor ki “Seni Monte Carlo’ya götüreceğim bu sene”... Ağustosun 12’siymiş evlilik yıldönümleri.
Kadın diyor ki “Harika, hem kumar da oynarız orada”.
Severlermiş kumarı karı koca.
Ve o anda uzun boylu, siyah saçlı bir kadın silueti manzaramı kapatıyor.
Kadın ve adamın masasına doğru eğiliyor.
Adamın suratını görebiliyorum sadece. Adam sanki Azrail’i görmüş gibi bakıyor. Konuşacak ama konuşamıyor.
Sonra kadını görüyorum, hiçbir şey anlamamışçasına bakıyor, ben de zaten öyle bakıyorum ama aklıma iyi şeyler gelmiyor çünkü kadın masaya laubalice sarkmış duruyor.
Ve başlıyor konuşmaya. “Sohbetiniz bol olsun. Hayvan adam, iyi ki söyledin mesajla nerede olduğunu. Gelmeyeceğim sandın değil mi? Neredeydin üç gündür? Anlattın mı karına? Yalanlara boğdun mu yine onu? Rol kesmekte üstüne var mı senin?”
Eş olan kadın yerinden kalkıyor tüm lokantanın duyacağı şekilde kadına bağırıyor: “Kimsin sen, kimsin?”
“Anlamadın mı kimim, ben senin kocanın sekiz aylık sevgilisi, daha doğrusu onun tabiriyle aşkıyım...”
Kadın deliriyor.
Başlıyor adama bağırmaya, hatta tırnaklarını adamın suratına geçiriyor.
Adam sandalyede sendeliyor: “Dur ne olur...”
Araya girmek istiyorum bir an, kadını alıp kaçırmak istiyorum oradan.
Garsonlar masanın etrafını kuşatıyor.
Kadını tutup oradan uzaklaştırmak istiyor.
Masaya o kadar yakınım ki bir an eşin elinde bir şeyin parladığını görüyorum. Evet, o bir çatal.
Metres ya da sevgili susmuyor.
Kimse de kadını dışarı çıkaramıyor.
Adam sevgiliye “Şimdi yiyeceksin suratına bir yumruk” diyor.
Kimsenin yapamadığını eş yapıyor. Eş, kadının koluna çatalı saplıyor.
Ortalık karışıyor.
Sevgili çığlıklar içinde.
Lokantanın yetkilileri polis çağırmak istiyor.
Koca izin vermiyor.
Karısının kolundan tutup sürükleye sürükleye hangar gibi ciplerine bindirip karanlıkta kayboluyorlar.
Sevgili küfürler ederek kendini taksiye atıyor.
Ben cipin plakasını alıyorum.
Çünkü neler olacak sonrasında, kadıncağızı merak ediyorum, onunla konuşmak istiyorum.
Bu olay polise taşınmıyor. Kimse şikâyetçi olmuyor.
Bu nedenle gazetelerin üçüncü sayfalarına da düşmüyor.
Düşmesin zaten.
Aferin lokantaya diyorum.
İçime mi doğmuş ne, arkadaşlarım öyle diyor.
“Taktın kafayı o masaya, izledin, dinledin tüm gece Ayşe ya.”
“Valla” diyorum, “Hiç böyle bir şey ummuyordum. Ne mutlu bir çift diye sevinip durmuştum”...
Şimdi o kıro ne yapacak acaba diye düşünüyorum. Zavallı eş nasıl kendine gelecek?
Bu saldırgan sevgili bununla bence zor yetinecek.
O nedenle kadıncağızı bulmak istiyorum.
Bulunca da sizlere yazarım gelişmeleri.
Bayram programı, evlilik yıldönümü kutlaması, hepsi hayal oldu şimdi.

Yazarın Tüm Yazıları