Hindistan'a yeni bir geçit...

Malum, Hollywood başarı öykülerini sever, hele hele gerçekse baş tacı eder...

Haberin Devamı

‘Yetenek Avcısı’ (‘Million Dollar Arm’) da Amerikan Beyzbol Ligi’nde forma giyen ilk Hintli gençlerin ‘gerçek’ hikâyelerini perdeye taşıyor. Filmin konusu kısaca şöyle: Zamanında çok işler başarmış bir menajer olan JB Bernstein, iş ortağı Aash’ye birlikte yeni projeler peşinde koşmasına rağmen pek de başarılı olamıyor. Şirket iflas noktasındayken aradığı ilham perisini TV’de buluyor. Gezindiği kanallardan birinde Hindistan’dan kriket maçı, diğerinde Susan Boyle’un ‘I Dreamed a Dream’i seslendirdiği Britanya’daki ‘Yetenek Sizsiniz’ yarışması yayınlanmaktadır. Bernstein karma bir işe soyunuyor ve Hindistan’da düzenlenecek büyük bir organizasyonla iki yetenekli genci Major Lig’e transfer etmenin hayalini kuruyor. Finansörü Bay Chang’den de istediği desteği alınca Hindistan’ın yolunu tutuyor. Nihayetinde uzun bir sürecin ardından atış konusunda üst düzey iki genç olan Dinesh ve Rinku’yu, çevirmenlik görevini üstlenen Amit’le birlikte Los Angeles’a getiriyor. Bundan sonrası uzman ellerdedir; onlar da bu iki yeteneğin beyzbolcu olması için çabalıyorlar. Lakin bu iş o kadar da kolay değildir.
Yönetmenliğini Craig Gillespie’nin üstlendiği, senaryosunu da Thomas McCarthy’nin kaleme aldığı ‘Yetenek Avcısı’, bu ‘gerçek’ öyküyü aktarırken sırtını daha çok duygusal anlara yaslamış görünüyor. İlk kez aile ortamının dışına çıkan -ki bu ortam alabildiğine gelenekseldir- iki genci ‘Gurbet elde’ hem de ultra-modern Amerikan toplumunda yaşadığı çelişkiler üzerinden duygu tonajını sürekli yükselten film Bernstein’ın sistem içinde ayakta kalmak için zaman zaman insanlığını kaybettiği noktalara da vurgu yapıyor. Menajerin elindeki değerlerin ve kendi insanlığının farkına varmasına da, kiracısı olan kadın doktor Brenda vesile oluyor. Uzaktan uzağa Tom Cruise’lu ‘Jerry Maguire’ı da hatırlatan ‘Yetenek Avcısı’, derdini gayet iyi anlatmış ama bu sulara bir kazanan hikâyesi olduğu için dalmış olma hissiyatından kendisini alıkoyamıyor. Şöyle özetlemek lazım belki; Bersntein’ın Hintli gençleri ve çevirmenlerini taşıdığı Porsche’sini satıp Minivan alması onu ve bu filmi ‘Bilge’ yapmıyor!

Hindistana yeni bir geçit...

Sonuç? ‘Mad Men’in Don Draper’ı olarak tanınan Jon Hamm’in Bernstein rolünde sürüklediği yapımda ‘Pi’nin Yaşamı’ndaki Pi Patel’le hatırladığımız Suraj Sharma Rinku ve ‘Slumdog Millionare’de ara bir karakterde izlediğimiz Madhur Mittal de Dinesh rollerinde gayet başarılılar. Keza çevirmen Amit’te de Pitopash benzer şekilde kayda değer bir performans ortaya koyuyor. Yaşlı yetenek avcısı Ray’de Alan Arkin, eğitmen Tom House’da da Bill Paxton kısa ama öz ve de etkileyici rolleriyle boy gösteriyor. Doktor Brenda’da da Lake Bell öykünün ‘İyilik meleği’ olarak hoş bir sada estiriyor...

Hindistana yeni bir geçit...

Dinesh ve Rinku, kendilerinden sonra gelen Hintli gençlere umut ışığı olmuşlar ve ülkede beyzbol tutkusunun gelişmesine katkıda bulunmuşlar. Lakin bu tutkunun altında sınıf atlama derdi olduğu çok açık. Tıpkı üzerinde yaşadığımız topraklardaki futbolun işlevi gibi... ‘Yetenek Avcısı’ bu durumu da hatırlatıyor, eğer böyle bir şeyi hatırlamaya ihtiyacınız varsa tabii ki...

Yazarın Tüm Yazıları