Bu kadar çok parti bu kadar ayrı düşünce 10 Ağustos’a kadar nasıl birlikte kalacak?

DOĞRUSU merak ediyorum...

Haberin Devamı

-MHP Genel Başkanı Bahçeli, HDP Genel Başkanı Selahattin Demirtaş için, “terörist” imasıyla “Aday olamaz” dediğinde acaba CHP yönetimi ne düşünüyor?
-Demirtaş’ın CHP seçmeninin bir bölümü üzerinde yarattığı olumlu etkiyi görmüyor mu?
Bugün bazı il ve ilçelerde CHP yönetimlerinin parti binalarının camlarına Ekmeleddin Bey’in posterlerini asmadığını duyuyorum.
Bu bir tepkidir. Ya da sarsıntı. Bir yönetim sorunu.
Şöyle de diyebiliriz:
-Sol bir parti. Sosyal demokrat bir gelenek, acaba nasıl bir dalgalanma halinde?
Düşünün ki bugün HDP dediğiniz partinin kökleri CHP ve SHP’den geliyor.
Hatırlayalım:
HDP’nin kökleri Halkın Emek Partisi’dir.
O partiyi de 1991’de SHP’den ayrılan/atılan milletvekilleri kurmuştur. SHP ise CHP’nin Erdal İnönü ile devamıdır.
Daha o tarihlerde muhafazakâr siyaset, Kürt siyasi hareketi için “bir avuç eşkıya” derken, SHP 1990’daki Kürt Raporu’nda Kürt kimliğini kabul ettiğini açıkça ilan etmişti.
Peki ya bugün?...
İşte “kök sarsıntısı” dediğim de budur.
Geriye doğru baktığınızda HDP kadroları, CHP kadrolarına AK Parti’den daha yakındır.
Yakın tarih bunu böyle söylüyor.
CHP yönetimi tarafından dışlanmış tarih böyle anlatıyor.
O yüzden soruyorum:
-MHP Genel Başkanı, HDP Genel Başkanı’nı “terörist iması”yla şikâyet ederken, CHP yönetimi acaba bu konuda ne diyor?
Ya da moda haliyle şöyle sorabilirim:
-Ey Türkiye sosyal demokrat hareketi! Nereye böyle?

Haberin Devamı

GECE YARISI KÖŞK’TEN GELEN O TELEFONU NEDEN HATIRLADIM

Gece yarısına doğruydu...
Rahmetli Adnan Kahveci evden aradı:
“Fatih şu anda Çankaya Köşkü’ndeyim. Sayın Cumhurbaşkanı, ‘Uygunsa gelsin, rahat giyinsin diyor’...”
15 dakika sonra Kahveci kendi kullandığı bir araçla beni aldı.
Özal, Savunma Bakanı Hüsnü Doğan’ı yeni azletmişti.
Bense merak damarları tutuşmuş bir gazeteci olarak Köşk’e gidiyordum.
Kahveci’yle iyi arkadaştık (nur içinde yatsın! Büyük kayıptır). Yol boyu ağzını aradım. Ama sakindi.
İçeri girdiğimde Özal elinde bir şey tutuyordu.
Daha “İyi geceler” demeden elindeki plastik kartı uzattı:
“Artık para kullanmıyorsun. Bu kartı vereceksin, alışveriş yapacaksın. Para yerine geçecek...”
Kredi kartını gösteriyordu. Ve beni şaşırttığı için muzip bir çocuk gibi gülüyordu.
O gece uzun uzun yapacağı yenilikleri anlattı.
Özal kavgacı değil, bir devrimciydi. Ve o devrimci ruh bütün arkadaşlarına yayılmıştı.
Güneş Taner’in hızı ve ekonomideki cesur kararları. Keçeciler’in temkinli hali... Işın Çelebi’nin dönüştürücü kimliği... Vehbi Dinçerler’in sahiciliği. Cemil Çiçek’in olanları halka anlatabilme zekâsı. Ve daha niceleri.
Özal, halktan aldığı siyasi gücü sonuna kadar kullanmayı bildi.
Kara Kuvvetleri komutanıyken kendisini Genelkurmay başkanı olarak tayin edip kartvizit bastıran Org. Necdet Öztorun’u o emekli etmişti. Çünkü başbakandı. Ve Genelkurmay başkanı ona karşı sorumluydu.
Cumhurbaşkanıyken Savunma Bakanı Hüsnü Doğan’ı o azletmişti.
Çünkü yetkileri vardı.
Niye anlattım bunu?
Köşk’teki “noter” dönemi Özal zamanında çoktan kapanmıştı.
Yani bugün halk tarafından seçilmiş cumhurbaşkanının tarafsızlığı ya da siyasetin içinde olup olmayacağı tartışılıyor ya...
Eski bir tartışmadır bu.
Halk tarafından seçilmemiş bir Özal bunu zaten gerçekleştirmişti.
Çünkü cumhurbaşkanının yetkileri az değildir. Bir de partisine hâkim olursa...
Eminim, Özal halkoyuna gitseydi yine seçilirdi. Ömrü yetmedi.
Körfez Savaşı sırasında en büyük rolü o oynamıştı.
Dönemin Genelkurmay Başkanı Torumtay, malzeme yetersizliği yüzünden istifa ettiğinde, hiç geri durmadı. “Bugün mü söylüyorsunuz bunu” diye çıkışmıştı bile.
Okluk Koyu’nu Camp David gibi yapan oydu.
Boğaz Köprüsü’nü açarken, makam arabasının direksiyonuna geçip, “Koy bakalım bi kaset Semra Hanım” diyen Özal’lı yıllardan bugüne gelirsek...
Şimdi o eski tartışma artık halka havale ediliyor.
Hepsi bu.

Yazarın Tüm Yazıları