Seni sevmiyorum, o zaman öl!

Allah belasını vermiş desenize, inşallah ölürsün...

Haberin Devamı


Mezara kadar gidersin... Ahmet Kaya’yı bitirdin, sen de öl, geber...
Allah sana hiç şifa vermesin, zaten tipin kayık, anca parayla düzeliyorsun, inşallah acı çekerek ölürsün...
MS teşhisi konulduktan sonra bunlara benzer bir sürü beddua/hakaret tweet’i yazıldı, halen de yazılıyor Serdar Ortaç’a. Her biri diğerinden daha korkunç, daha şiddetli. Bu bedduaları sıralayanlar üşenmeseler hastanede tedaviye başlayan Ortaç’ı bir gece yarısı gidip kendi elleriyle öldürecekler, o derece.
Hayır, madem sevmiyor, hatta delicesine nefret ediyorsun değerli vaktini harcayıp beddua tweet’i atmakla uğraşma değil mi?
Ki sevmeyebilir, nefret edebilirsin; en doğal hakkın. Ama bu seni sevmiyorum, o zaman öl mantığı nedir? Bu topraklara özgü bir cinnet hali mi?
Bir zamanlar bunun bir de aksi yönü vardı: Seni sevmeyen ölsün, ölsün diyen arabesk şarkıyla dillere pelesenk olmuş... Meğer o günler daha naifmiş, şimdinin dil şiddetindeki öldürücü doz inanılmaz.

BEDDUA HAZCILIĞI
Mesele Serdar Ortaç meselesi de değil. Özneler sürekli değişiyor. Arap turistlerden nefret eden çok mesela. Bir Arap turist gördükleri anda basıyorlar arka arkaya küfrü.
“Her yerdeler, pislikler, gebersin bunlar” diyeni bile duydum. Ya da sevmediği siyasetçi hakkında “Ölemedi gitti bu da” diyen...
Beddua hazcılığı bu. Beddua ederken sadistçe bir haz alınıp bünye rahatlatılıyor. O gün hedef Serdar Ortaç oluyor, ertesi gün bir başkası...

Haberin Devamı


Ortaç’a film önerisi: Kimse Beni Sevmiyor
Serdar Ortaç’a edilen bedduaların bir başka yönü daha var.
O da, yazılan her kötü sözü Ortaç’ın sosyal medya hesabından paylaşması. Tamam, üç-beş tanesini paylaşır, ayıplarsın. Ama bu beddua hazcılarının oltasına takılıp kalmak, her kötü sözü paylaşmak neyin nesi? Bu da bir çeşit haz gibi geliyor bana. Mazoşistçe bir haz...
Ve o hazdan yine bir sevilme arzusu pörtlüyor alt metinde aslında: “Kimse beni sevmiyor, şu halimde bile insaflı değiller.” Dileğim/naçizane tavsiyem; Serdar Ortaç’ın artık bu bedduaları okumaktan vazgeçip telefonunu bir kenara bırakması. Kafa dağıtmak/moral kazanmak için arka arkaya biraz film izlemesi.
Özellikle de ünlü Alman yönetmen Doris Dörrie’nin klasik olmuş şahane filmi Keiner Liebt Mich/Kimse Beni Sevmiyor’u izlemeli Ortaç.
Bu filmdeki Fanny karakteri kimsenin onu sevmediğine (ve asla sevemeyeceğine) öyle inanmıştır ki, karamsar hayatını “nasıl ölünür” gibi kurslara giderek taçlandırır. Neyse ki kısa sürede bu gidişattan/girdaptan kendini kurtarır.
Gerisi filmde. Siz de bulursanız mutlaka izleyin.
Şu an benim de canım izlemek istedi yıllar sonra...

Haberin Devamı

Mykonos’a neden kaçılıyor
An itibariyle Mykonos’tayım. Rüzgar yine başrolde. En püfüründen esiyor Ve adaya geçen yaz olduğu gibi yine bir Türk akını var.
Geldiğim uçakta mesela, ünlü kategorisinden Sertab Erener ve Demir Demirkan vardı. Model grubuyla birlikteydiler.
JESTLERİ TAKİP ET!
Bu akından mekanlar hoşnut. Nereden mi anlaşılıyor? Türkçe müziklerden! Geçen yaz hoşluk olsun diye en fazla birer Ajda- Tarkan şarkısı çalıp geçerdi mekanlar. Şimdi bayağı yarım saat Türkçe pop çalıyorlar. Ebru Gündeş’ten İrem Derici’ye kadar...
Sadece meşhur Nammos’ta filan değil, deniz ürünlerine doyulamayan Sea Satine’de de durum aynı. Çünkü gelen Türk müşteri iyi para harcıyor. İşletmeciler bolca Türkçe müzik çalarak onlara jest yapmakta haklı yani... Bu jeste karşılık kasılmayıp masa üzerinde coşan, kendini tamamen bırakan Türkler de görülmeye değer hani!
ACABA?
Zamanında bana bir rehber anlatmıştı. Diktatörlüğü döneminde Franco bir tek Ibiza’ya dokunmamış, rahat bırakmış. Bu yüzden bu ünlü ada bir anda özgürlük ve eğlence adası haline gelmiş. Bizim için de Mykonos böyle bir yer mi olmaya başladı acaba?
Özgürce eğlenmek için sık sık ülkeden kaçıp bu adaya mı sığınıyoruz?
Yoksa abartıyor muyum?

Yazarın Tüm Yazıları