“Anlatamazsın” duygusu

Sorsanız, deseniz ki, “Sevgili Habitus, dünya üzerinde en başa çıkılmaz, insanı en çok delirten ve çaresiz bırakan duygu nedir?” diye...

Haberin Devamı

Size hiç düşünmeden “Kültür/eğitim/karakter/toplum yapısı sebebiyle karşındakine yaptığı yanlışı anlatamama, çünkü o kişinin iyi bir şey yaptığını sanması duygusu” derim.
Nasıl bir şey o biliyor musun?
Mili Saraylar, “Önceliğimiz iş güvenliği, hedefimiz sıfır iş kazası” diye bir çocuğun işçi olarak poz verdiği bir afiş asmış.
Belli ki çocuğun sevimliliğiyle dikkat çekmek istemiş, çok doğru bir iş yaptıklarını düşünmüşler ama “poz veren çocuk işçi”ye dönmüş hadise.
Bunun yanlışlığını anlatamazsın mesela.
Bu işi düşünen ve “çok güzel bir mesaj” olarak algılayan insanı çocukluğuna döndürmen, başka koşullarda yeniden yetiştirmen, başka koşullarda yeniden eğitim çarklarından geçirmen ve vizyonu geniş bir adama döndürmen lazım, ki bu imkansız...
İşte tam da bu yüzden bunun neden yanlış olduğunu anlatamazsın.
Sonra... Mesela bir parkta, kırk yıllık ağaçları söküp yerine “bunlar daha düzgün duruyor” diye yenilerini dikmenin bir hizmet değil, doğaya kötülük, boşa vatandaş parası harcamak olduğunu anlatamazsın.
Çünkü adam ağacı dekorasyon malzemesi sanıyor.
“Canlı” kavramı seninkiyle aynı değil. Öyle öğrenmiş, beyin hücrelerine bu yerleşmiş.
Çalılık kuru alan da değil düzenlediği ama ağaç, çiçek onun için süs. Söker de, takar da.
Trafikte de bu geçerli.
Adama sinyal vermesi gerektiğini, yayanın öncelikli olduğunu, ya da ne bileyim, motor kullanırken kask takması gerektiğini, en basit trafik kurallarına uymasını gerektiğini anlatamazsın, çünkü öyle bir “kod” yok beyninde.
Kemer takmanın hayati önemini, girilmeyen sokağa girmenin yanlışlığını anlatamazsın, çünkü kurallara uymayı “koyunluk, enayilik” olarak öğrenmiş.
Kuralların, toplum bireylerinin bir arada, birbirlerine saygılı, rahatça ve güvenli bir şekilde yaşayabilmesi için koyulduğunu öğrenmemiş.
Uymadığında kaosa, yaralanmaya, ölüme yol açabileceğini düşünmüyor.
Kendi hayatının sorunsuz ve kolay akması için kuralsızlığın ve kanunsuzluğun en kolay yol olduğunu düşünüyor, bunu öğrenmiş, “kural” dediğin ayağına pranga. Önüne koyulmuş bir engel.
Gereksiz yere onu yavaşlatmak için ortaya çıkmış bir kasis.
O yüzden bir hata yaptığında hatasız olan tarafa “dayılanmayı” hakkı olarak görüyor. “Sen kurallara uyarak onun hayat hızını nasıl kesersin?”
Bizim gibi, haksız olsa da özür dilemeyi güçsüzlük olarak gören kültürlerde daha da baskın bu durum.
Adam yanlış veya hatalı olabileceğini kabul etmediği için hayat sürekli hata yaparak ve sonuçlarına katlanarak geçiyor.
Hataları düzeltme fırsatı elde etse bile kullanmıyor, böylece yanlışlar “genel, sıradan doğrular” olarak içine yerleşiyor.
Eh, karşındaki adam kritik bir hata yaptığında ona hesap soramaz hale geliyorsun; adam senin suratına aval aval bakıyor mesela, doğru bir iş yaptığını sanıyor çünkü.
İşte o noktada “derdini karşındakine anlatamama duygusu” öyle bir bastırıyor ki insanın omuzlarını...
Eğer çaresizliğin resmini görmek isteseniz, öyle durumlarda “hatayı anlatmaya çalışan insan”ın fotoğrafını çekebilirsiniz...
Tam olarak bu duygunun somutlaşmış halini göreceksiniz.

Yazarın Tüm Yazıları