Burada yaşasaydım hiçbir kıyafet üzerime olmazdı

Altın Kelebek için Türkiye’ye gelen Jessica Alba’yla Les Ottomans’taki süitinde buluşuyoruz. Fotoğraf çekiminden önce üzerinde askılı bir kot elbise ayağında düz espadriller var. Mahallenin kızı havasında. Kendisi için donatılmış sofradan gözüne kestirdiği bir yapraksarmayı ağzına atıyor. “Yiyerek nasıl bu kadar zayıf kalıyorsunuz” diye sorduğumda “Türkiye’de yaşasaydım kıyafetlerin içine giremezdim” diye cevap veriyor. Jessica diğer yemekleri de afiyetle mideye indirirken, sohbete başlıyoruz.

Basında gördüğümüz pırıltılı kadının ardında nasıl biri var?

- Safımdır, hatta aptalımdır. Rekabetçiyim, sporu çok seviyorum. Yemek yapmaya bayılıyorum.

Seksi? Kime Jessica Alba desem, aklına gelecek ilk sıfat bu olur...

- Benim için o kadar önemli değil.

Kaliforniya’da bir kasabada büyürken dünyanın en seksi kadını olacağınızı hayal edebilir miydiniz?

- Hayır. En büyük hayalim de gerçek bir süper kahraman olmaktı.

Kızlar genelde balerin veya şarkıcı olmak ister...

- Doğru. Ama benim çocukluğum hastanelerde hastalıklarla boğuşarak geçti. İzole bir hayat sürdüm. Bu yüzden süper bir kahraman olup başkalarının hayatlarına bürünmek isterdim.

Sizi izole yaşamaya iten rahatsızlıklarınız nelerdi?

- Önce böbreklerimle ilgi sorunlarım vardı. Ardından şiddetli astım başladı. Bademcik, apandisit ve alerji problemleri de yaşadım. Sonra zaman içinde bunların üstesinden geldim.

12 yaşında kamera önüne geçmek de bu hastalıkları aşma yönteminiz miydi?

- Evet. Aynı zamanda kendimi yaşıtlarımdan ve ailemden uzak hissediyordum.

Ailenizle sorununuz neydi?

- Aslında harika bir aileydi. Babam ordudaydı. Sürekli seyyah gibi gezerdik. Ama ben hâlâ nedenini bilmediğim bir sebepten kendimi onlardan farklı hissederdim. Oyunculuk sektöründekiler biraz sirk insanlarına benziyor. Herhalde bu yüzden kendimi oraya ait hissettim.

Hep bulunduğunuz ortamın en güzeli miydiniz?

- Hayır. Erkek çocuğu gibiydim.

İçinizdeki kadını ne zaman keşfettiniz?

- 27 yaşında. Artık genç bir kız değil, genç bir kadınım diye düşünmeye başladım.

ÜNİVERSİTE OKUMAYI İSTERDİM

Dünyayı dolaşıyor, takdir topluyor, üzerine bir de para alıyorsunuz. Hayatınızda her şey göründüğü kadar harika mı?

- Olumsuzluklara odaklanmamak benim hayat felsefem. Bu yüzden sadece pozitif şeylere yoğunlaşıyorum.

Bazıları bunu istese de başaramıyor. Hayat size güzel o zaman...

- Ne diyebilirim! Açıkçası böyle bir hayata sahip olduğum için kendimi şanslı hissediyorum. Paramı da sevdiğim işi yaparak kazanıyorum. İyi bir ailem ve dostlarım var. Daha ne olsun!

Evli, mutlu, çocuklu... Üzerine iyi de bir kariyer. Peki bunları yaparken hayatta neleri ıskaladınız?

- Üniversiteye gitmeyi çok isterdim. Ama zamansızlıktan fırsatım olmadı. Şimdi amacım çocuklarıma bunu yaşatmak.

Hollywood’da olup bu kadar steril kalmayı nasıl becerdiniz?

- Bunda şaşılacak bir şey yok. Herkes nasıl yapıyorsa ben de onları yaptım.

Annelik, oyunculuk ve iyi eş olmak arasında
İYİ BİR DENGE KURAMADIM

Seksi olmak, yetenekli olmak, çalışkan olmak, şanslı olmak... Hangisinin kariyerinizde etkisi var?

- Bilmem, sence?

Yaklaşık 10 dakikadır tanışıyoruz. Siz bilmiyorsanız ben hiç bilemem...

- Yeteneğim ve çok çalışmam diyeyim.

Annelik, oyunculuk ve eş olma denklemini nasıl çözüyorsunuz?

- Tam bir denge kuramadım. Benim için en önemli olan şey çocuklarımın sağlıklı ve mutlu olabilmesi.

Nasıl bir annesiniz?

- Yumuşak göründüğüme bakma. Uyku saati geldiğinde yatakta olmalılar. Bunun yanında onlarla yaratıcı şeyler yapmayı seviyorum.

Ne gibi?

- Mutfağa girip yemek yapıyoruz. Yürüyüşlere çıkıp seyahatlere gidiyoruz. Hayatla ilgili sorular sormaları için elimden geldiğince onlara ilham vermeye uğraşıyorum.

Daha fazla çocuk istiyor musunuz?

- Şimdilik böyle gayet mutluyum.

Türkiye’ye Magnum’un 25. yıl partisi için gelen Jessica Alba Türk starlarını tanımıyor. Daha önce markanın yüzü olan Kıvanç Tatlıtuğ’un fotoğraflarını gösterdiğimde de “Onunla reklam kampanyası için bir araya gelmek isterim” dedi.