Hangi cumhurbaşkanını istersiniz?

DİKKAT ediyorum...

Haberin Devamı

Cumhurbaşkanı adayının özellikleri için şu kavramlar sayılıyor: “Bilimadamı”, “devlet adamı”, “makul”, “akil”, “diplomat”, “yabancı dil bilir”, “milli manevi değerlere bağlı”, “geçmişi temiz”...
Nasıl bir devletçi gelenekse...
Oysa isterdim ki, sosyal demokrat bir parti bu özellikler kadar şunları da hatırlamalıydı:
“Halkçı...Emekçi...”
-Mümkünse bir sendikal mücadeleden gelse...
-Sokak mücadelelerini, siyasetin zorlu yollarını yaşamış olsa...
-Çevre gönüllüsü mitinglerde ön saflarda; halkların iftar sofrasında da, çilingir sofrasında da olabilse...
-Emekçi, işçi, köylü mücadelesinden bir iz taşısa...
-Bir HES direniş çadırında uyumuşluğu olsa...
-Mazot zammının acısını, töre kurbanının yokluğunu yaşamış olsa...
-Gençliğinde bir-iki öğrenci olayında gözaltı yaşamış olsa.
-Yani haksızlığa karşı bir isyan tecrübesi olsa ki, isyan edeni anlayabilse...
Ama hayır...
O devletçi gelenek var ya...
Cumhurbaşkanı dediğin çok konuşmayacak.
Her konuda fikri olmayacak. Varsa da söylemeyecek.
Toplumun atar damarlarında, siyasetin ve hayatın nehir yataklarında dolaşmayacak.
Törenden törene papyon takacak...
Ağırbaşlı, hukukçu, diplomat, uyumcu, renksiz, tarafsız olacak.
Anayasa’daki görevleri her konuyu kapsayacak. Ama o kullanmayacak.
İşine gelince, “Cumhurbaşkanı tarafsızdır” diyerek sorumluluktan kaçabilecek.
Bu devletçi geleneğin paraşütle indirdiği son cumhurbaşkanı Sezer’di...
O da yıllarca hizmet verdiği Anayasa’yı Başbakan’ın yüzüne fırlatıverdi...
Rahmetli Ecevit’in Başbakanlık’taki odasında olayı anlatırken yüz halini hiç unutamam.
Bembeyazdı...
İşte o yüzden soruyorum:
-Yalnızca akil, makul devlet adamı demek yeterli midir?
-Siz hangi cumhurbaşkanını seçmek istersiniz?

Haberin Devamı


Vurun o ‘müzisyen dilenci’ye...


OLMAZ öyle Sayın Müdürüm...
Olmaz öyle Sayın Şefim...
Olmaz öyle Sayın Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı...
Sayın Zabıta Müdürü Mahmut Durna diyor ki: “Bu olay göreve geldiğim günün ertesi günü oldu. Bir daha olmayacak...”
Ne mi oldu?
Çok ağır...
Çok utanç verici..
Ve hepimize çok acı verecek olan “müzisyen dilenci” olayı şudur:
-Bursa’da konservatuvar öğrencisi Abdülkerim Sağlamsoy her hafta Cumhuriyet Caddesi’nde akordeon çalıyordu.
Kim bilir belki de bu yolla okul masraflarını karşılıyordu.
Ve bir gün sivil giyimli birileri geldi. Kendilerine “zabıta” diyen bu hoyratlar Abdülkerim’i oturduğu banktan kaldırıp yere yatırdılar.
Sanki IŞİD üyesi eli kanlı bir terörist yakalamışlar gibi, kolunu büktüler, başını betona bastırdılar.
Tartakladılar...
Abdülkerim derdini anlatamadı. Şikâyetçi oldu.
Vay sen misin şikâyetçi olan...
Bu defa kendisine 950 liralık ceza kesti Bursa Büyükşehir’in zabıtası...
Cezanın gerekçesi ise içler acısı.
Tespit tutanağında şöyle yazıyor:
Faaliyet konusu: Müzisyen dilenci...
“Mal veya hizmet satmak için başkalarını rahatsız etmek. Müzik aleti çalarak yaya yolunu işgal etmek.”
İşte bu yüzden olmaz öyle Sayın Başkan...
Dünyanın bütün gelişmiş kentlerinde, müzisyenler sokaklarda çalar.
Bu bir renktir... Zenginliktir. Şehrin ritmidir.
Abdülkerim’e bunları yapanlar cezalandırılmadıkça, o renk soluk kalır Bursa’da...
Acır Bursa...
Ellerinde kırılmış flütleriyle, hayalet müzisyenler dolaşır sokaklarda...
Ve bu defa ben dilenirim onlar için...

Yazarın Tüm Yazıları