Kimdi o ‘maliyeci’

BALYOZ denilen adalet utancının kurbanları tek tek çıkarken düşünüyorum...

Haberin Devamı

Askeri darbeler dahil, siyaset tarihimizin en karanlık ara rejimini artık daha iyi görmeye başlıyoruz.
Kafamda bilançolar çıkarıyorum.
İçeride yaşanan dramları, hayatını kaybeden, intihar ettirilen insanları, analarının, babalarının, kardeşlerinin, evlatlarının cenazesine bile katılamayan insanları, basın tarihinde görmediğimiz linçlere maruz kalan insanları...
İşini kaybeden gazetecileri, öğretim üyelerini...
“Neydi bu yaşadığımız...”
Evet tekrar ediyorum ve hayatım boyunca da edeceğim.
Tarihimizin en karanlık ara rejimi...

* * *

Güya vesayetten kurtuluyorduk...
Güya bu ülkeye demokrasi geliyordu..
Güya insan hakları ihlallerine son veriliyordu...
Tam tersi oldu...
Bu dönem, “kumpas” denilip geçilecek kadar basit miydi...

* * *

Haberin Devamı

Geriye bakarken bu ara rejimin en büyük felaketlerinden birini daha hatırladım...
Şirketlere kesilen vergi cezalarını...
Tabii en başta da, çalıştığım gruba kesileni düşünüyorum.
Üç milyar dolara yakın bir vergi cezası kesildi...

* * *

Şimdi Maliye Bakanı’na, bütün hükümet üyelerine soruyorum.
Hiç merak ettiniz mi, kimdi o cezayı yazan müfettiş...
Hiç merak ettiniz mi, dünya ekonomi tarihinde görülmemiş büyüklükte bu cezayı yazan müfettişin gerisinde nasıl bir mesleki kıdem ve tecrübe vardı..
Nereden mezundu.
O günlerde neredeydi.
Bu cezayı yazdıktan sonra bir yere gönderildi mi.
Ödüllendirmek için mi gönderildi, yoksa “misyonu tamamlandığı” için gözden kaybolması için mi...
Kendi odasına konan böceklerin, yakını işadamlarına açılan davaların avukatı olan Başbakan, acaba yıllarca vergi şampiyonları listesinin başında yer alan bir iş insanına yapılan ve hayatı boyunca çalışarak elde ettiği her şeyi elinden almaya yönelik bu gasp girişiminin bırakın savcısı olmayı, merak edeni bile olamaz mı...

* * *

Haberin Devamı

Madem kumpastan söz ediyoruz..
Bilin ki kumpas sadece askerlere, aydınlara, gazetecilere kurulmadı.
Maliye Bakanlığı’nın son 5 yıllık mazisinde, koridorlarında iş dünyasına yapılan zulmün parmak izleri hâlâ duruyor.
Yok mu bu kumpasa da el atıp ne olduğunu merak edecek bir siyasetçi...
Nereden mi başlamak istiyorsunuz.
Gidin eski Maliye bakanlarına, Maliye’nin geçmişteki dürüst memurlarına, şimdi şerefli bir emeklilik hayatı yaşayan kıdemli vergi müfettişlerine, iş dünyasında güvendiğiniz iş insanlarına sorun...
Sorun bakalım Aydın Doğan’a yazılan o vergi cezalarının haklı olduğunu söyleyen tek kişi çıkacak mı...
Son 5 yılın kumpasından şikâyette samimiyseniz, Maliye Bakanlığı’nın mahzenlerindeki prangaları da gün ışığına çıkarma zamanı geldi...
İşe, o vergi müfettişinin sicilinden başlayabilirsiniz...
Tabii samimiyseniz...

Haberin Devamı


Eleştirelim ama bir konuda hakkını verelim

BALYOZ davasında içeriden çıkan bazı komutanların, “barış süreci”ne yönelik eleştirilerini okuyorum.
Başbakan Erdoğan’a benim de büyük itirazlarım var.
Ama bir konu var ki, kesinlikle hakkını teslim ediyorum.
Barış sürecini kararlı ve cesur biçimde başlattı.
Aynı kararlı ve cesur biçimde sürdürüyor.
O konudaki tek eleştirim, toplumun öteki kesimlerini de bu sürece dahil etme konusunda kıskanç davranması.
Oysa, ona oy vermeyen insanlar, onu desteklemeyen kurumlar içinde bu barış sürecini en az onun kadar samimiyetle isteyen ve destekleyenler var.
Sayıları da çok büyük.
Sürece onlar da dahil edilse, bu kalıcı bir Türkiye barışı haline dönüşebilir.
O nedenle Erdoğan’a eleştiride insaflı olmak, eleştiriye daha büyük güç ve meşruiyet katar.

Haberin Devamı


Çıkanların ağzındaki intikam cümlelerini neden sevmedim

SON iki gündür Balyoz’dan dışarı çıkanların konuşmalarını izliyorum.
Pazar sabahı hissiyatımı bir arkadaşıma açtım.
“Bu intikam ve hesaplaşma laflarını sevmiyorum” dedim.
Şu cevabı verdi:
“Haklısın, ama unutma ki, içeride yatan onlardı. Bir komployla insanın üç-beş yılı çalınmış, şerefi, onuruyla oynanmış, sağlığını, yakınını kaybetmişse, bu sözleri anlayışla karşılamak gerekir.”
Yine de içimi burkuyor bu cümleler.
Ülkemiz, geçmişle hesaplaşma, rövanş alma, intikam alma yüzünden çok çekti.
Hâlâ çekiyor.
Hepimiz geçmişte yeterince hata yaptık, yeterince ceza çektik.
Bitmeyen bir kan davasıyla yaşıyoruz.
Bence bu maziye bir çizgi çekmenin zamanı geldi.
Bakın 12 Eylül’ün faturasını, artık ne olup bittiğini algılama konusunda zorluk çeken iki insanın sırtına yükledik.
Birkaç köşe yazarı, birkaç o günün mağduru dışında, toplumda “Oh bir askeri darbe ile hesaplaştık, hesabını sorduk” gibi bir heyecan hissettiniz mi...
Hissetmezsiniz...
Çünkü 50 yaş üstü insanlar o günleri hâlâ unutmadılar.
Tekrar ediyorum...
Türkiye artık bu bitmeyen Vendetta duygusundan, toplumumuzu aşiret haline indirgeyen bu kan davasından kurtulmalı.
Geçmişe bir çizgi çekip ileriye bakma ve barışma zamanı geldi.
Örnek mi istiyorsunuz.
İşte İspanya.
Yüz binlerce insanın ölümüne neden olan bir Franco faşizmini yaşadılar.
Sonra demokrasiye geçtiler ve oturup karar verdiler.
Geçmişe bir çizgi çekildi, o dönemle ilgili davalar açılmadı.
İspanya bugün demokrasinin en kuvvetli olduğu ülkelerden biri.
Geçmişle hesaplaşmanın en etkili ve güzel yolu barışmaktır...
Kan davası kimseye yarar sağlamaz.

Haberin Devamı


Türk Dreyfus davasının Emile Zola’ları onlardı


BALYOZ davası, yaşadığımız karanlık ara rejimin ilk Dreyfus davalarından biriydi.
Bu süreçte istihbarat, polis, savcı, hâkim dörtgeni kaybetti. Halkın ve adaletin sivil avukatları kazandı...
Fransa’daki Dreyfus davasının bir Emile Zola’sı vardı.
Bizimkinin de şu insanları:
-HÜRRİYET GAZETESİ:
O günlerdeki linç kampanyasına
hiç katılmadı.
İçerideki insanların savunmalarını elinden geldiğince ve yeri el verdiğince duyurmaya çalıştı.
Bavul gazeteciliğine itibar etmedi. Bütün iftiralara ve baskılara rağmen duruşunu değiştirmedi.
-DANİ RODRİK: Ocak ayında Davos’ta onun ne kadar saygı duyulan bir bilim insanı olduğunu gözlerimle gördüm, kulaklarımla işittim.
Eşiyle birlikte, dünya adalet ve demokrasi tarihine örnek olay olarak geçebilecek titiz bir çalışma yaptılar.
Adli tıp oldular, olay yeri inceleme ekibi oldular, araştırdılar ve yüzlerce skandalı ortaya çıkardılar.
-SEDAT ERGİN: Otuz yıldır tanıdığım arkadaşım, beni yine şaşırtmadı.
Titiz gazeteciliği, kimsenin etkileyemeyeceği tarafsızlığı ve dürüstlüğü ile Balyoz davasını, o davanın savcılarından ve hâkimlerinden çok daha iyi inceledi.
Hepimizi uyardı.
-EZGİ BAŞARAN: Yeni kuşak gazetecilere, yeni kuşak aydınlara genç olmanın yeterince tecrübe ve bilgi sahibi olmaya engel olmadığını ispat etti.
Hayatı boyunca askeri darbelere karşı olduğu halde, darbecilikle suçlanan insanların da adalete hakkı olduğunu ısrarla savundu.
-YILMAZ ÖZDİL: Bütün o karanlık günler boyunca içeride yatan insanların yanında oldu.
Onlara moral verdi. İçerideki insan dramlarını, insan umutlarını bıkmadan usanmadan okurlarına aktardı.

Yazarın Tüm Yazıları