Irak’taki mezhep savaşının ilk sonuçları

IRAK ve Şam İslam Devleti” (IŞİD) örgütünün ülkenin kuzeyinden ortasına doğru çok geniş bir coğrafyada egemenliğini kurmasıyla birlikte, yalnızca Irak içindeki değil bütün Ortadoğu’daki güç dengelerinin altüst olduğunu, bunun sonucu bölgedeki bütün ittifakların yeni baştan şekilleneceğini söyleyebiliriz.

Haberin Devamı

Bu durum, bölgedeki konumundan iç politikasına kadar pek çok önemli sonucu Türkiye’nin gündemine taşıyor.
Bu sonuçları ana başlıklarıyla şöyle özetleyebiliriz:

BEYLİKLER SİSTEMİNE DÖNÜŞ: Herkesin üzerinde birleştiği görüş, Irak’ın artık siyasal birliğini kaybederek, -Kürt, Şii ve Sünni olmak üzere- her biri kendi içinde homojen olan üç parçalı kaotik bir ülkeye dönüşmekte olduğudur. Türkiye, Irak sınırında komşu olarak Kürt Bölgesel Yönetimi’nin yanı sıra artık IŞİD gerçeği ile de yaşamak durumundadır. Suriye’deki tablo daha iç açıcı değildir. Bu ülkede Beşar Esad’ın, PYD’nin ve ayrıca muhtelif köktendinci grupların kontrolünde birbirinden sınırlarla ayrılmış çok sayıda egemenlik bölgesi söz konusudur. Yeni dönemin realitesi, Osmanlı İmparatorluğu’nun kuruluşu öncesinde Anadolu’da olduğu gibi, her biri ayrı bir coğrafi alanı hâkimiyetinde tutan beylikler sistemini çağrıştırıyor.

ESAD GÜÇLENİRKEN: Bu parçalanma sürecinin en önemli sonuçlarından biri Beşar Esad’ın kendi bölgesindeki durumunu sağlamlaştıracak oluşudur. Batı dünyası, bölgeye yayılan köktendinci tehlike karşısında, bütün günahlarına rağmen Beşar Esad rejimini geçerli bir muhatap olarak kabullenme noktasına gelmiştir/gelmektedir.

KAZANAN KÜRTLER: Bir bu kadar önemli olan husus, Kürt Bölgesel Yönetimi’nin (KBY) Kerkük’ü de kendi sınırları içine sessizce dahil ederek konumunu sağlamlaştırmakta oluşudur. Bütün bu istikrarsızlık coğrafyası içinde Kürt bölgesi, Batı dünyasının gözünde bir istikrar unsuru olarak algılanacaktır: Kuzey Iraklı Kürtlerin 1991’den bu yana yürümekte olan ulusal kurumlarını inşa etme süreci güçlenerek devam edecektir. Kürtlerin bir diğer potansiyel kazanımı, aralarının açık olduğu Bağdat’taki Şii Maliki Yönetimi’nin IŞİD tehdidi karşısında kendileriyle ittifaka yönelebilecek olmasıdır. Bunun karşılığı, Maliki’nin, Kürtlerin petrollerini Türkiye üzerinden uluslararası pazara sevk etmelerine gösterdiği direnci gevşetmesi olabilir. Çıkardıkları petrolü kendi başlarına pazarlayabilmeleri Kürtlerin devletleşme sürecini pekiştirecektir.

DİĞER KAZANAN İRAN: Soli Özel’in dün Habertürk’teki analizinde de vurguladığı gibi, İran, ortalık durulduğunda özellikle Şiilerin hâkim olduğu alanlarda Bağdat üzerindeki etkisini perçinleyecektir. Hatta bunu ABD ile işbirliği içinde yapması halinde, İran’ın bölgedeki ağırlığı ciddi bir şekilde artacaktır. Bağdat üzerinde sözü geçen, bu yönüyle bölgesel nüfuzunu iyice genişletmiş bir İran’dan söz ediyoruz.

TÜRKİYE’NİN MÜTTEFİKİ KÜRTLER: Türkiye, kuşkusuz bölgeye dönük bütün politikasını yeni baştan gözden geçirmek durumundadır. Her halükârda, Türkiye ile KBY lideri Mesud Barzani arasında zaten uzun bir zamandır verimli bir işbirliğine sahne olan ilişkilerin daha da yakınlaşmasını bekleyebiliriz. Iraklı Kürtler, bugün itibarıyla bölgede Türkiye’nin en değerli müttefiki konumundadır.

PYD İLE YUMUŞAMA KAÇINILMAZ: Kürtler söz konusu olduğunda bir de madalyonun diğer yüzü var. Türkiye, 2012 yazından bu yana Suriye sınırının geniş bir kesiminde PKK çizgisindeki PYD (Demokratik Birlik Partisi) ile komşu hale gelmiş bulunuyor. Ancak gelişmelerin seyri, Türkiye’yi menzil küçültmeye ve bugüne dek Barzani ile işbirliği yaparak ikili bir kıskaca almaya çalıştığı PYD ile ilişkilerini normalleştirmeye yöneltmelidir. Herkesle çatışarak bölgedeki çıkarlarınızı koruyamazsınız. Ancak PYD’ye dönük bir açılım, içte Kürt sorununun çözümünde ilerleme sağlanmasıyla birlikte yürüyecek bir adımdır. Unutmayalım ki, PYD’nin manevi önderi İmralı’da ikâmet eden Abdullah Öcalan’dan başkası değildir.

ALEVİLERLE BARIŞ: Soli Özel’in haklı olarak vurguladığı gibi, yeni dönemde Türkiye’de siyasetçilerin mezhep ayrımcılığını körükleyen söylem ve politikalardan vazgeçmeleri de gerekecektir. Bölgedeki çatışmaların bir mezhep savaşı karakteri kazanması, bu mahalledeki bütün ülkeleri mezhepsel açıdan kırılgan bir hale getiriyor. O zaman Türkiye’ye düşen, iç barışını güçlendirmek, bu çerçevede Kürt sorununun çözümüne paralel bir şekilde Alevilerin sorunlarını da çoğulcu bir yapı içinde aşabileceğini göstermesidir. Alevi sorununun çözümü hiçbir zaman bugünkü kadar aciliyet ve hayatiyet kazanmamıştı.

VE TÜRKİYE’NİN GÜCÜNÜN SINIRLARI: Bütün bu hadiselerden çıkarmamız gereken önemli bir sonuç var. Olayların akışı Türkiye’nin gücünün sınırlarını herkese sarsıcı bir şekilde göstermiş olmalıdır. Yakın zamanlara kadar bölgede düzen kurucu olmakla övünen, kendisini Ortadoğu’nun en önemli gücü olarak takdim eden Türkiye, bugün güney sınırlarında cereyan eden katliamlar karşısında izleyici durumundadır. Olayların seyrini yönlendirebilme yeteneğinden yoksundur ve diplomatlarını, vatandaşlarını rehin alan IŞİD’in elinden kurtarabilmek için çırpınmaktadır. Bu, kuşkusuz bir dönem büyük bir özgüvenle “Buraları bizden sorulur” iddiasındaki bir ülkenin çevreye yaydığından bir hayli farklı bir görüntüdür.

Yazarın Tüm Yazıları