Bu hayat sadece 25 dakika uzakta

Güncelleme Tarihi:

Bu hayat sadece 25 dakika uzakta
Oluşturulma Tarihi: Haziran 17, 2014 01:57

Büyükşehirde yaşıyorsunuz ama şehrin karmaşası ve büyüklüğü karşısında kendinizi küçülmüş, un ufak olmuş hissediyorsunuz. Kafanız da biraz karışık, kentten tamamen kopmak da istemiyorsunuz, hızlı hayatla aranıza sadece biraz mesafe koymak, kendinize ikinci bir hayat şansı tanımak istiyorsunuz. Bunu yapanlar var. Buluştuk, konuştuk, hayatlarının röntgenini çektik.

Haberin Devamı

Biz gazetecilerin yıllardır diline pelesenk olmuştur: “Güney’e yerleşeceğim, bahçeli bir ev alacağım ve huzurlu bir hayat süreceğim...” Ama sanki artık bunu daha geniş kesimlerden, daha sık duyar olduk. Deneyenler, başarılı olanlar var elbet. Fakat bu hayali gerçekleştirenlerin büyük kısmının gittikleri yerlerden hüsranla döndükleri de aşikâr. Büyük şehir hepimizi kıstıran bir stres kapanı, bunu biliyoruz. Ama gelin görün ki şikâyet ettiklerimiz kadar sevdiklerimiz de var şehirde. Bir adımda ulaşacağımız kültür etkinlikleri, en iyi restoranlar, alışveriş merkezleri, eğlence mekânları gibi nefes aldığımız ne varsa... Bir eksikle: Doğa!

Şimdi şehrin etrafında işte tam da bu eksiği giderecek bir hayatın peşine düştü insanlar. Bir emeklilik meselesi gibi görünse de artık 20’li yaşlarını yaşayanlar da alternatif hayatı tercih etmeye başladı. Foto muhabiri arkadaşım, Murat Şaka’yla günlerce İstanbul’un etrafında dolaştık. Ankara’ya da baktık.

Haberin Devamı

Bu hayat sadece 25 dakika uzakta

ÇOCUKLARIM GÖZÜMÜN ÖNÜNDE OYNUYOR

Bu hayat sadece 25 dakika uzakta

Mustafa ve Nazmiye Şabanlıoğlu yaz-kış burada nefes alıyor.

Bu hayat sadece 25 dakika uzakta
Uzunya bir koy. Yazın pek şenlikli. Plaja akın edenlerin sayısı hiç az değil. Bir restoran var ve geniş bir yeşilliğin içinde karavan evler. Birine yaklaşıyoruz. Önünde lüks bir araç, içinde bir bey, marangoza bir şeyler tarif ediyor. “Gelebilir miyiz” diyoruz, bizi içeri buyur ediyor. Burayı yeni almış 49 yaşındaki Yavuz Gündoğdu. O bir işadamı, ticaretle uğraşıyor. İki çocuğu ve eşiyle buraya yemeğe geldiklerinde büyülenmişler. İçeride altı kişinin yatacağı bir donanım var. Mutfağı, bahçesiyle bir ev adeta. Hem deniz gören bir ev hem 40 bin TL’ye mal etmiş, hem de bahçesi var: “Çocuklar burada çok neşeliler. Şehirde oynayacak yer bulamıyorlar. Eşimle ben de sessizlikten etkilendik” diye anlatıyor. 5-6 ay burada olacaklar. Bahçeye ilk oturduklarında eşiyle aynı anda “İşte huzur” dediklerini söylüyor. “Neden Bodrum, neden Antalya değil” dediğimde, “Buradan her gün işime gidip gelebilirim. Akşam çocuklarımla buluşabilir, denize bakan güzel bir sofrada, yeşillikler içinde yemeğimi yiyebilirim. Çocuklar gözümün önünde oynayabilir, denize girebilir. Şehirde çalışıyorum ama burada her şeyi unutuyorum” diye cevap veriyor. E başka söze gerek kalmıyor zaten.

Haberin Devamı

Bu hayat sadece 25 dakika uzakta

Yavuz Gündoğdu için Uzunya huzur demek...

Pırasa bile yetiştiriyoruz

Karavanköy’de dolaşmaya devam ediyoruz. Torun torba, kedi-köpek bir aile görüyoruz. Anne Nazmiye Şabanlıoğlu’yla konuşuyoruz. Buraya sekiz yıl önce misafir gelip kalmışlar. Gidip bir karavan almışlar. Karı-koca emekliler. İki kızları var, biri evli, diğeri üniversitede okuyor. Dördüncü Levent’te oturuyorlarmış, şehre yakın olduğu için burayı seçmişler. “Karadenizliyiz, bizim için yeşille maviyi bir arada görmeden olmaz” diyorlar. Her gün denize giriyorlar. Beş aylık kızı olan Derya Altun, annesini ziyarete sık geliyor. Beraber vakit geçirdiklerini, misafirlerini ağırladıklarını, aile olmayı hessettiklerini anlatıyor. Burada karavana kendin sahip oluyorsun. Arsa için de 4 bin lira yıllık kira ödüyorsun. Pırasa bile yetiştiriyorlar. Kışları da buraya geliyorlar. Anne Nazmiye Hanım, “Eve döndüğümde deliksiz bir uyku çekiyorum” diyor.

Haberin Devamı

Denize bakıp kahvemi içiyorum

Biraz aşağıda 50 yaşındaki Nur Yeğin ile tanışıyoruz. Annesini almış gelmiş. Nur Hanım mimar. Uzunya’da üçüncü yılı. İstanbul’a yakın olması tercih sebebi. “Burada Ege hayatı yaşıyoruz” diyor. Ormanın içinde 2-3 saatlik yürüyüşler yapıyor. Denize giriyor. Trafikten, stresten kaçmış. Kent gürültüsünün yorgunluğunu burada gideriyor. “Bir kere geldiyseniz bu ortamdan kopamazsınız. Ayağımı çimene basıp, çiçek kokularıyla uyanıp, denize bakıp kahvemi içmek beni cezbediyor” diyor.

Bu hayat sadece 25 dakika uzakta

NİRVANA’YA ULAŞMIŞ GİBİYİM

Bu hayat sadece 25 dakika uzakta

Ecem Arslan, oğlu Refik Sıraç ve köpekleriyle bu bahçede cenneti yaşıyor.

Haberin Devamı

Bu hayat sadece 25 dakika uzakta
Bu haberi yaparken kimseyle randevulaşmadık. Yerleri belirledik ve gittik. Kilyos’ta bir çay bahçesindeyiz. Çay bahçesi dolu ama benim gözüm ön masalarda oturan iki güzel kadına ilişiyor. Gözümü alamıyorum, huzur yüzlerinin orta yerine oturmuş, ben de yanlarına ilişmek için izin istiyorum. 42 yaşındaki Ecem Arslan kabul ediyor röportaj isteğimizi, bizi evinde ağırlıyor. 15 yaşında bir oğlu var. 20 dakika mesafede bir kolejde okuyor. Ve bana yaşadığı yeri anlatıyor: “Buraya geldiğimden beri Nirvana’ya ulaşmış gibiyim. Daha önce Çengelköy’de ve Maslak’ta oturdum. Oralarda yaşarken kuaförden çıkmazdım. Şimdi her şeyimi kendim hallediyorum.” Gül dikme dersi alıyormuş, anlatırken gözleri parlıyor. En sevdiği de hiç dedikodu ortamı olmaması: “Burada sadece bahçe kıskançlıkları yaşarız. Senin bahçen mi daha güzel benimki mi?” Yaz geldiğinde plaja gidiyorlar, tıpkı Ege’de yaşar gibi denize giriyorlar. Canları şehir çektiğinde İstinyePark’ta sinemaya gitmeleri sadece 15 dakika: “Burada yaşadığım için çok mutluyum. Hem daha ucuz. Psikoloğa da gerek yok, rehabilitasyon gerekiyorsa o da komşularımız tarafından karşılanıyor.”

Haberin Devamı

Şehrin göbeğinde otururken çılgınca alışveriş yaptığını anlatıyor: “Şehirde yaşamak insana varlık içinde yokluk, mahrumiyet korkusu veriyor. Oysa şimdi neyim eksikse bakkaldan onu alıyorum.” Eli çok lezzetli, hele kadınbudu köfteleri şimdiden Kilyos’un dilinde. Bir blog açtı, bu tadı işe dönüştürme hazırlığında...

Bu hayat sadece 25 dakika uzakta

Bu hayat sadece 25 dakika uzakta

Bu hayat sadece 25 dakika uzakta

TAM BİR TERAPİ

Bu hayat sadece 25 dakika uzakta

Enis-Cansu Kabil çifti büyük aşklarını stresten uzak, adada yaşıyorlar.

Bu hayat sadece 25 dakika uzakta
Enis ve Cansu Kabil evliler. 35 yaşındaki Enis’in dedesi 1960’lı yıllarda Paşabahçe vapurunun ilk kaptanı olduğu için annesi Heybeliada’ya taşınıyor. Babasıyla evlendikten sonra da her yıl yazlıkçı olarak buraya geliyorlar. Enis büyüyor, baterist oluyor, Cansu’yla evleniyor. 28 yaşındaki Cansu Sabancı Holding’de çalışıyor, sosyal medya sorumlusu. Suadiye’de yaşarlarken birden karar veriyorlar: “Şehrin gürültüsünden, hava kirliliğinden ve daha birçok olumsuzluğundan sıkıldık. Adaya gidiyoruz!”

İki senedir Heybeliada’da yaşıyorlar. Cansu, “Her şeyden önce sabah korna sesiyle değil, martı sesiyle uyanıyoruz. Bahçemize mangalımızı kuruyoruz, yemek yiyoruz, yürüyüşe çıkıyoruz. Odun sobası üstünde kestane yaptığımız bile oluyor. Kahvaltımızı denize karşı yapıyoruz. Yazın güneşlenip bol bol denize giriyoruz. Evimizde kıyafet baloları düzenliyoruz” diyor.

Bu hayat sadece 25 dakika uzakta

Peki gidip gelmek zor olmuyor mu? Enis, “Hayır” diyor: “Aksine gece geç saatlere kadar vapur ve motor çalışıyor. Sabaha kadar deniz taksi var. Hiçbir aktiviteden, gece gezmesinden ve arkadaş buluşmasından geri kalmıyoruz. İşe gitmek için her sabah kalkıp sahile iniyor, vapuru beklerken sıcacık simit, eski kaşar ve demli bir çayla güne başlıyoruz. Dönüşte kitap okuyoruz, tam bir terapi.”

Bu hayat sadece 25 dakika uzakta

Kabil çifti, burada birbirine destek olan mahalle kültürü olduğunu söylüyor. “Peki çocuklarını burada yetiştirmek isterler mi? Aynı anda cevap veriyorlar: “Kesinlikle isteriz. Şehre 25 dakika mesafede insanların birbirine güvendiği, yardımcı olduğu, hırsızlığın, tacizin olmadığı böyle bir yerde yetiştirmeyip nerede yetiştireceğiz. Biz çocuğumuzun arkadaşlarıyla düşe kalka sokakta büyümesini istiyoruz.” Enis, milli takımda profesyonel su topu oynamış, orada yüzmenin, takım ruhunun önemini de anlamış. Çocuğuna da bunu aşılamak istiyor.

Bu hayat sadece 25 dakika uzakta

KÜÇÜK YERDE DOSTLUKLAR ÖNEMLİ

Bu hayat sadece 25 dakika uzakta

Nejat-Gülnaz Bağ çifti bahçede rüya gibi bir dünya yaratmış.

Bu hayat sadece 25 dakika uzakta
Murat’la Polonezköy sokaklarında dolaşırken sapsarı bir ev görüyoruz. Gülnaz Hanım bahçesiyle uğraşıyor. Bahçe bahçe değil, milli park. O kadar güzel yapılmış ki, emeğin önünde eğiliyoruz. Nejat-Gülnaz Bağ çifti, buraya 20 yıl önce gelmiş. Nejat Bey, eski Beykoz Jandarma Komutanı. “Emekli maaşıyla geçinmek kolay değil. Bir iş yapmak gerekiyordu” diyor. Polonezköy’de bir otelin işletmesini alıyor. İşte bu sarı ev ve muazzam bahçeyi de eşiyle birlikte yapıyorlar. “Ev neden sarı?” diye soruyorum, Nejat Bey anlatıyor:” Ben Fenerbahçeliyim, eşim Galatasaraylı. Ortak rengimiz sarı. Kavga çıksın istemedik...” Yürüyüşe çıkıyorlar, komşularıyla buluşuyorlar. “Küçük yerlerde dostluklar da kıymetli “diyorlar. Burada huzuru bulduklarını söylüyorlar. Canları sıkıldığında kolaylıkla şehre gidiyorlar. Ulaşım kolay, 25 dakika sonra Levent’te olabilirsiniz.

Bu hayat sadece 25 dakika uzakta

Bu hayat sadece 25 dakika uzakta

HAYATA YENİDEN ÂŞIK OLUYORUM

Bu hayat sadece 25 dakika uzakta

Bu hayat Faruk Bildirici ve eşinin hayaliydi.

Bu hayat sadece 25 dakika uzakta
Faruk Bildirici, Hürriyet Gazetesi’nin Okur Temsilcisi. Eşi Serpil Hanım ile Çankaya’da oturuyorlardı. İstanbul kadar olmasa da Ankara artık sıkmaya, yormaya başladı. Kentin debdebesi, gürültüsü, kalabalığı çekilmez oldu. Kentin kıyısında, Yapracık’ta yaşamaya karar verdiler. Faruk Bildirici, “Bir zamanlar moda olan ‘Hadi gidelim bir sahil kasabasına’ modu bana çok uzak bir yaklaşım. Bunu yapan arkadaşlarım var ve onları takdir de ediyorum. Ama bana kentin kıyısında olmak daha pratik geliyordu. Kentin dışında ama kente ulaşabileceğimiz bir uzaklıkta olmak daha konforluydu. Kaldı ki, artık o sahil kasabalarının çoğu devasa kentler haline geldi. Büyük kentten kaçıp sahilde bir kente sığınmak çelişik bir durum. Kent hayatının istediğin kadar içinde olmak en iyisi. Eşim Serpil ile yıllardır devam eden ve kentin kıyısında olan kooperatif evini bitirmeye karar verdik...” Yaklaşık bir yıldır sadece istedikleri ölçüde kent hayatının içindeler. Bir anlamda yarı köy hayatı yaşıyorlar. Toprakla, kuşlarla iç içe... Araç gürültüsünden uzakta, daha dingin bir yaşam... İnsan kalabalığı yok, sıkışmışlık duygusu yok. Üstelik haftanın her günü olmasa da gazeteye de gidip geliyor. Her sabah hayata yeniden âşık olduğunu anlatıyor: “İnanın, buraya ilk geldiğimiz günlerde sürekli başım ağrıyordu. Nedenini anlayamamıştım. Sonra kesildi. Meğer kentin kirli havasına o kadar alışmışım ki, vücudumun oksijene tepki veriyormuş!”

Tabii kentin kıyısında yaşayınca onun kurallarına da uymak gerekiyor. Günlük programı önceden yapmak lazım. Sürprizlere daha kapalı bir yaşam tarzı. “Hadi kalkıp sinemaya gidelim” yerine, onu da önceden planlarsanız sorun kalmıyor. Bir de alışverişi önceden listeler hazırlayarak, birkaç işi birleştirerek organize etmek gerekiyor. Mesela Faruk Bildirici çim biçmeyi öğrenmiş, çiçeklerle bitkilerle de yeni tanışıyor. Her ağaçta tomurcuk açtığında, bir bitki yeşerip canlandığında hayran hayran seyretmek gibi bir alışkanlık edindi. Hatta Okur Temsilcisi olarak bir sorunla uğraşırken bir gerginlik yaşandığında bahçeye çıkıp, bitkilere sığınınca daha serinkanlı bakabiliyor etik sorunlara.

Bu hayat sadece 25 dakika uzakta

TRAFİK LAMBASI YOK

Bu hayat sadece 25 dakika uzakta

Mehmet Kaya

Bu hayat sadece 25 dakika uzakta
56 yaşındaki Mehmet Kaya inşaat mühendisi. 2001 yılında şehir hayatını terk edip Ağva’nın Şuayipli Köyü’nde kendine ev yapıyor: “Buranın huzurunu, denizini seviyorum. Bir de düşünün trafik lambası yok” diyor. Harika bir bahçesi var. Soğanlar, sarmısaklar, marul, domates, gül ağacı ne ararsan bahçede ekili. Mehmet Bey için vazgeçilmez olan elma ağacının çiçeklerine bakmak. Bir de bülbül sesiyle uyanmak.

Bu hayat sadece 25 dakika uzakta

Ayşegül Çulcugil

48 yaşındaki Ayşegül Çulcugil iki yıl öncesine kadar Üsküdar’da oturuyormuş. Annesi hastalanıyor. Onu da alıp Ağva’ya geliyor, deniz kenarına, ormana götürüyor. Kısa süre sonra annesinin atakları sona eriyor. Buranın sessizliğinde kitap okumayı, yürüyüş yapmayı seviyor. Haftada iki gün de Üsküdar’a gidip, eski müşterilerine kuaförlük hizmeti veriyor.

Bu hayat sadece 25 dakika uzakta

Bu hayat sadece 25 dakika uzakta

MİLYON DOLAR VERSELER ŞEHİRDE YAŞAMAM

Bu hayat sadece 25 dakika uzakta

Birgül Demirci köpekleri ve bitkileriyle tam bir doğa tutkunu.

Bu hayat sadece 25 dakika uzakta
Demirciköy’den geçerken, “Durun” diyorum. Üzerinde şekerpembesi bir tişört, altında eşofman, sapsarı saçlı bir kadın, elindeki hortumla el emeği göz nuru olduğu uzaktan belli bahçesini suluyor. İki elimle ağaçları aralıyor, selam veriyorum. “Ne güzel bir bahçeniz var, bize çay ikram eder misiniz...” Gazeteci olduğumu bile bahçeye girdikten sonra öğreniyor. Kocaman bir şehirde, yalnız başına bir kadın onunla çay içmek isteyen yabancıyı geri çevirmiyorsa onu hayatta korkutan hiçbir şey yoktur: “Bazen anahtarımızı kapının üzerinde unutup gittiğimiz olur...” Emirgan’da oturuyor, eşiyle birlikte ticaret yapıyorlarmış. Eşinin doğa tutkusu onları buraya getirmiş. Sonra eşini kaybetmiş 62 yaşındaki Birgül Demirci. “Benim olmazsa olmazlarım hayvanlarım ve çiçeklerim” diyor. Artık milyon dolar verseler şehirde yaşayamayacağını söylüyor. Altı köpeği, üç kedisi varmış, “Neredeler” diyorum: “Rüzgaaaar, Lodoooos, Poyraaaz” diye çağırmaya başlıyor. Bütün sokak hayvanlarına bakıyor. Her şeyi kendi ekiyor. Emekli maaşıyla geçiniyor. Demirci’ye göre burada 1500 TL ile güzel yaşanır.

BAKMADAN GEÇME!