‘Şüpheli’ sıfatıyla ifade verdim

Az kalsın ‘yolsuzluk ve rüşvet operasyonu’ beni de içine alıyordu.

Haberin Devamı

Yağmurlu bir öğleden sonrasıydı.
Telefonuma bir mesaj geldi.
Şöyle bir mesaj:
“Sayın Ahmet Hakan... Şu sayılı soruşturma dosyası kapsamında ifadenize başvurulacaktır... Şu tarihte şu adliyede hazır bulunmanız rica olunur...”

*

Bu gayet teknolojik ve gayet nazik daveti alınca...
Ülkesinin adliyesinin bu denli teknolojik ve bu denli nazik olamayacağına alıştırılmış deneyimli bir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak...
“Acaba kekleniyor muyum” diye düşündüm.
Hemen avukatımı aradım.
Avukatım, “Ben bir inceleyeyim, seni ararım” dedi.

*

İncelemenin ardından avukatım telaş içinde şu bilgiyi verdi:
“Seni meşhur ‘17 Aralık/25 Aralık Yolsuzluk ve Rüşvet Operasyonu’ kapsamında şüpheli sıfatıyla ifadeye çağırıyorlar.”

*

İlk olarak... “Allah Allah, bu ne iştir yahu?” dedim.
İkinci olarak... “Benim 17 Aralık’la/25 Aralık’la falan ne işim olabilir?” dedim.
Üçüncü olarak... “İfadeye çağıranlar paraleller mi? E hani paraleller dağıtılmıştı?” dedim.
Dördüncü olarak... Kendimi bir an kutularla oynarken, vergisi bile ödenmemiş pahalı kol saatleriyle haşır neşir olurken, kupon arazi peşinde koşarken, bir vakfa yüklü miktarda bağış yaparken hayal ettim.
Beşinci olarak... Egemen’ler, Zafer’ler, Muammer’ler falan geçti gözümün önünden...
Altıncı olarak... Dumur oldum. Öylece kalakaldım.

*

İşte tam bu altıncı aşamada avukatım devreye girdi.
Dedi ki:
“Birazdan dava dosyasına bakarım. Mesele neymiş öğrenirim.”
Çok geçmeden de meseleyi öğrenmiş bir şekilde döndü.

*

Her şeyi baştan sona anlatıyorum.
Mesele şuymuş:
MEŞHUR “Fatih” var ya... Hani şu “Alo Fatih” diye ünlenen... İşte o Fatih, benim çok eskiden beri tanıdığım biridir.
İslami kesimde saygın ve itibarlı bir isim olan Emin Saraç Hocaefendi’nin oğludur Fatih Saraç...
Ben üniversitede öğrenciyken Cağaloğlu’nda “Risale” adlı İslamcı entelektüellerin kitaplarını yayınlayan bir yayınevi vardı. Fatih Saraç, işte o yayınevinin sahibiydi. Biz öğrenciler oraya takılırdık. Fatih Saraç’ı ta o dönemden beri tanırım.
Sonra Fatih Saraç yayıncılık dışında işlere yöneldi. Körfez Araplarıyla temas kurdu. Çeşitli işler yaptı, ortaklıklar oluşturdu. Biraz da zengin oldu.
Yıllar içinde yolumuz bazen kesişti Fatih Saraç’la... Kesiştikçe de samimi bir şekilde görüştük.
Fatih Saraç yaklaşık iki yıl önce bir gün beni telefonla aramıştı: “Ben Habertürk’ün başına geçtim. Burada bir süre işlere nezaret edeceğim. Seninle de görüşmek istiyorum... Ne yapabilirim, birlikte ne yapabiliriz” falan diye konuşmak için.
İşte bu telefon görüşmemiz dinlemeye takılmış... Dinlemişler bu konuşmamızı... Ve “tape” haline getirmişler.
“Şüpheli” sıfatıyla ifadeye çağrılmamın nedeni işte bu “dandik tape” imiş.

*

Gittim savcılığa...
Üç savcı vardı karşımda:
İsmail Uçar, İrfan Fidan ve Fuzuli Aydoğdu.
Üçü de genç, kibar, anlayışlı ve saygılı idi.

*

Üçü de...
Ortada soruşturmaya değer herhangi bir unsur bulunmadığının, açıklanmayacak bir durum olmadığının farkındaydı.
“Dosyayı tamamlamak için bu tapeden yola çıkarak ifadenizi almak mecburiyetindeyiz” dediler.
“Peki ama niye şüpheli olarak?” diye sordum.
“Dosya gereği” dediler.

*

Savcıların merak ettiği bir husus daha vardı.
Sordular:
“Acaba bu süreçte herhangi bir şantaja maruz kaldınız mı?”
Cevap verdim:
“Bu tapenin nesiyle şantaj yapılabilir ki? Ne var ki tapede şantaja yol açsın? Şantaja falan maruz kalmadım.”

*

Savcıların yanından ayrılır ayrılmaz...
“Flaş... Flaş... Ahmet Hakan 17 Aralık Operasyonu kapsamında şüpheli sıfatıyla ifade verdi” haberi internete düşüvermiş.
Haberi okuyan matrak ve de şakrak arkadaşlar, “Dur şununla biraz kafa bulalım” diye beni aramaya başladılar:
Hayırdır dostum, şüpheli olmuşsun?
Yoksa o vakfa yüz bin dolarlık bağışta mı bulundun kardeş?
Ümraniye’de kupon arazi var, gelsene birader...
Saatin ne marka hacı?
Eve gelip ayakkabı kutularına dalalım mı hafız?

*

Sonra annem aradı.
“Bir şeyler duydum, doğru mu oğlum?”
Benden cevap:
“Yok anne... Önemli değil... Bi’ şey yok. Yok bi’ şey.”
Annemden dua:
“Allah korusun oğlum, Allah korusun.”
Annemle konuşmamı bitirdiğimde dudaklarımdan bir fısıltı halinde şu iki cümle dökülüverdi:
“Ağlarsa anam ağlar/Gayrisi yalan ağlar.”

Haberin Devamı


‘Şüpheli’ sıfatıyla ifade verdim


FEZLEKEDEKİ O CÜMLE

Haberin Devamı

İşte ‘dönemin başbakanı’ ifadesinin belgesi

Başbakan Erdoğan bir süredir ısrarla bir iddiayı dile getiriyor.
Diyor ki:
“25 Aralık Operasyonu için hazırlanan fezlekede benden ‘dönemin başbakanı’ olarak söz ediliyor.”

*

Başbakan Erdoğan, bu iddiayı dile getirirken şunları demek istiyor:
Bunların asıl hedefi bendim.
Bunlar yaptıkları ilk operasyonda, yani 17 Aralık Operasyonu’nda benim başbakanlık görevini yapamaz duruma düşeceğimi sandılar.
Kendilerinden o kadar emindiler ki 25 Aralık için hazırladıkları dosyada benden “dönemin başbakanı” olarak söz ettiler.
25 Aralık’a kadar beni “dönemin başbakanı” durumuna düşüreceklerinden bu kadar emindiler.

*

Cemaat’in yayın organlarında bu iddia yalanlandı.
Hükümet çevreleri ise iddianın doğru olduğunu vurguladı.
Fakat şu ana kadar bu konuda bir “belge” ortaya konmadı.

*

Avukatlar, üzerindeki “gizlilik” kararı kalkmış olan dosyalara ulaşabiliyorlar.
Ben de avukatlar aracılığıyla edindiğim soruşturma dosyasını etraflıca inceledim.
Çok sayfalı bir klasörün beşinci sayfasında Recep Tayyip Erdoğan’dan “dönemin başbakanı” olarak söz ediliyor.

*

İddiaya göre:
17 Aralık ve 25 Aralık operasyonlarını gerçekleştiren savcı ve polisler, dosyanın “sakıncalı” buldukları kısımlarını imha etmişler, verileri silmişler.
Ancak mali şube ve siber suçlar bölümü imha edilen ve silinen bu verilerin geri dönüşümünü sağlamış.
Ve “dosya” bir bütün olarak ortaya çıkmış.

*

“Dönemin başbakanı” ifadesi, işte bu “geri dönüşümü sağlanan” dosyada bulunuyor.

Yazarın Tüm Yazıları