Soma’da devletin denetim raporları açıklanmalı

BİR kömür madeninde can güvenliğini sağlamak üzere birbirinden büyük ölçüde bağımsız tam dört ayrı denetim mekanizması işliyorsa, o maden ocağında meydana gelen bir faciada 301 insanın hayatını kaybetmesi nasıl açıklanabilir?

Haberin Devamı

Madenden çıkan cesetler, devletin gözetiminde işlemekte olan bu denetim sisteminin etkinliği, caydırıcılığı ve ciddiyeti açısından bize ne anlatıyor?

Bu soruları çoğaltabilmek mümkün. Ancak fotoğrafın tümünü görebilmek için dünkü yazımızda konu ettiğimiz denetim mekanizmalarını ana başlıklarıyla bir kez daha kayda geçirelim.

* * *

Soma’daki madende A) Yılda en az iki kez Çalışma Bakanlığı müfettişleri, B) Yine yılda en az iki kez Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’na bağlı Maden İşleri Genel Müdürlüğü’nün (MİGEM) müfettişleri düzenli teftiş yapıyor. Buna ek olarak C) Yine bir Enerji Bakanlığı kuruluşu olan Türkiye Kömür İşletmeleri’nin (TKİ) kendi kontrol teşkilatına mensup görevlilerin de madende tam gün mesai yaparak durumu izlemesi gerekiyor. Ve nihayet D) Madeni TKİ’den kiralayan şirket de mevzuat gereği madende ‘A grubu sertifikalı’ denetim elemanları çalıştırıyor. Onların görevi de bir aksaklık olup olmadığını gözlemek.

Haberin Devamı

Özellikle TKİ temsilcileri ile işletmenin kendi denetim elemanları, 365 gün madenin içinde olmak durumundalar.

Soma’daki facianın meydana geldiği 13 Mayıs günü öncesinde bu dört denetim mekanizmasının da madende bir anormallik tespit etmediğini anlıyoruz.

Peki gerçekte durum böyle miydi?

* * *

Şimdi tablonun düşündürücü tarafına geçiyoruz. Kazadan sonra gazetelerde çıkan haberlerin önemli bir bölümü, bu ocakta çalışan işçilerin yaptıkları açıklamalar, aslında çok uzun bir zamandan beri madenden tehlike sinyallerinin gelmekte olduğunu gösteriyor.

Kazadan hemen sonra Cumhuriyet savcısı ile birlikte olay yerine giden bilirkişilerin hazırladığı teknik raporun içeriğinde yer alan bilgiler okuyanları dehşete düşürüyor. Hürriyet’te 23 Mayıs’ta Banu Şen ve Fevzi Kızılkoyun ortak imzasıyla çıkan bu konudaki haberde yer alan olguları kısaca hatırlayalım.

Madenlerdeki karbonmonoksit yoğunluğu ocağın muhtelif noktalarına yerleştirilen sensörler (algılayıcılar) ile ölçülüyor. Sensörlerin ölçümleri otomatik olarak sistemin hafızasında kayıt altına alındığından bir madende geriye dönük karbonmonoksit yoğunluğunu okuyabilmek pekâlâ mümkün.

Haberin Devamı

Kurallara göre bir madende karbonmonoksit salınımında tehlikeli eşik 50 PPM değeri. Bilirkişiler sensörlerin hafıza kayıtları üzerinde yaptıkları incelemede, mart ayından faciaya kadar yayılan iki aylık süre içinde kabul edilebilir azami sınır olan 50 PPM değerinin üstüne çıkan çok sayıda kayıt saptamış.

Bazı sensörlerde tehlike sınırı olan 50 PPM’nin 10 kat fazlası 500 değerine kadar çıkıldığı saptanmış. Bu durumla yalnızca bir sensörde değil birden çok sensörde karşılaşılmış. Üstelik kayıtlarda bu şekilde “çok sayıda ölçüm” yer alıyor.

Yüksek içerikli karbonmonoksit bir madende “kendiliğinden yangın”ın en önemli göstergesi. Bilirkişi raporunda “Güvenlik kurallarına göre maksimum 50 PPM üzerinde karbonmonoksit bulunan madenlerde çalışılamaz” deniliyor. Ama çalışılmış.

Haberin Devamı

Ayrıca, rapora göre sorun yüksek yoğunlukta karbonmonoksit değerleriyle sınırlı değil. Aynı zamanda bir başka önemli gösterge olan oksijen yoğunluğunda da sınır eşiğinin altında değerler tespit edilmiş. Yani madende oksijen azalmış.

* * *

Özetlemek gerekirse, 13 Mayıs tarihindeki faciadan önce bu madendeki sensörler tehlike çanlarını çalmaktaydı.

Peki bu işaretleri kimse fark etmedi mi? Bilirkişiler en vahim gerçeği bu noktada saptıyor. Madende beliren bu gibi tehlikeli göstergelerin işletmenin sorumluluğundaki teknik nezaretçi defterlerine kaydedilmesi zorunluluğu var. Oysa bilirkişiler 24 Şubat tarihindeki bir hadise dışında defterlerde herhangi bir uyarıya yer verilmediğini tespit etmiş.

Haberin Devamı

İşletmeden maaş alan şirketin kadrolu denetçilerinin patron baskısı altında gerçeklerin üzerini örttüğünü varsayalım bir an için. Peki TKİ’nin bu işletmede tam gün esasıyla çalışıyor olması gereken kontrol görevlileri sensörlerdeki bu değer artışlarını fark etmediler mi? Bu konuda TKİ kontrol görevlileri tarafından hazırlanmış herhangi bir rapor var mı?

* * *

Gelinen noktada yapılması gereken, bu tesisle ilgili geçmiş döneme ait bütün denetim raporlarının kamuoyuna açıklanmasıdır. Burada gösterilecek şeffaflık yalnızca TKİ’nin belgelerini değil, Çalışma Bakanlığı ile Enerji Bakanlığı’na bağlı MİGEM’in bütün denetim raporlarını da kapsamalıdır.

Enerji Bakanı Taner Yıldız ve Çalışma Bakanı Faruk Çelik, bu dosyada siyasi sorumluluğu taşıyan iki kilit görevli olarak topluma karşı bu şeffaflığı sağlamakla yükümlüdürler. Tabii, hesap verilebilirlik ilkesinin işlediği bir demokrasinin gereğinden söz ediyoruz...

Yazarın Tüm Yazıları