Anketler ne diyor?

İKİ anket var elimizde... ‘Nasıl bir cumhurbaşkanı istiyorsunuz?’ diye ankete dayalı bir siyasal analiz.

Haberin Devamı

İkincisi ‘Kimin cumhurbaşkanı olmasını istiyorsunuz?’ ana sorusu ve ‘Adayınız olmaz ise kime oy verirsiniz?’ yan sorulu bir anket.
Birinci analizde partilerin cumhurbaşkanı adayları irdeleniyor ve nasıl bir cumhurbaşkanı olmalı sorusuna yanıt aranıyor. Analiz aynı zamanda cumhurbaşkanı adaylarının seçim stratejilerinin belirlenmesinde de yol gösterir nitelikte. Genel ağırlık, adaylar, seçmen karşısına kimlik ve kişiliklerinin yanı sıra Cumhurbaşkanlığı’nın yeni fonksiyonuna dair farklı tanımlarıyla da çıkacaklar. Cumhurbaşkanlığı makamının yeni fonksiyonuna dair tasarımları, adayların seçmene sunacakları en önemli projeleridir. Adayların, Cumhurbaşkanlığı kampanyasında mesajı, birbirine bağlı şu iki soruya net bir yanıt verecek şekilde kurgulamaları gerekiyor:
“Ben kimim ve nasıl bir cumhurbaşkanı olacağım?”
Ancak ilk anketin sonuçları oldukça çarpıcı. Gazetelerde yayınlanan bilgilere göre, CHP içinde cumhurbaşkanı adayı olarak, Eskişehir Belediye Başkanı Prof. Yılmaz Büyükerşen’in adının ön plana çıktığı yönündeydi. Burada ilginç olan şey Emine Ülker Tarhan’ın öne çıkması... Ancak, Tarhan’ın CHP adayı olması halinde MHP Lideri Devlet Bahçeli’nin “çatı cumhurbaşkanı adayı” tezinin güme gideceğinin ilk göstergesiydi.
Çünkü, Tarhan’ın sert milliyetçi tavrı MHP’li seçmen nezdinde sempati toplasa da, taviz vermez, otoriter ve inanç yapısı da MHP tandanslı seçmeni bir o kadar kendisinden uzaklaştırıyor. Prof. Yılmaz Büyükerşen’in sağ kanat için bir hoşgörü abidesi olarak daha bir önem kazandığı gözleniyor.
Seçimin ilk turunda eğer MHP, “çatı konusunda seçmenini tatmin edecek bir aday için CHP ile anlaşamaz ise” Recep Tayyip Erdoğan’ın ilk turda seçimi kazanması mümkün... MHP bir aday çıkarır ve ikinci tura kalamaz ise yine Erdoğan’ın şansı yüksek. Tabii bu yüksek oranlar sadece “iyi bir isim üzerinde uzlaşı sağlanması” halinde geçerli. MHP’li seçmenin Emine Ülker Tarhan’a karşı ikinci tercihi Erdoğan. Bunu fark eden Bahçeli’nin, dün ilk ‘çatı’ önerisini, AKP’nin de aday adayı olduğu belirtilen Abdullah Gül olarak sunması bu tezi doğruluyor.

PARLAMENTER SİSTEME İĞDİŞ

AKP için ise durum biraz karışık. Taban Erdoğan’ın partiyi bırakmaması gerektiğine inanıyor. AKP içinde en çok oy alan aday mevcut Cumhurbaşkanı Abdullah Gül. Bunda Erdoğan’ın köşke çıkması ile parti içinde başlamış olan kuvvetle muhtemel post kavgası. Durumun ANAP ve DYP gibi olmasından korkuluyor. Ayrıca Erdoğan’ın otoriterliğe doğru koşuşu parti içinde “Cumhurbaşkanı olursa daha otoriter olur ve aksak da olsa çalışan parlamenter sistem tamamen iğdiş olur” görüşü dillendirilmeye başlandı bile...

TURLAR SIKILAŞACAK

Bütün bunlara karşın AKP’ye karşı bir blok oluşmuş değil. Yine anketlerde çıkan sonuçlara göre, bu Cumhurbaşkanlığı seçiminde MHP’ye küskün ülkücülerle, MHP’nin genel oy vereni ağırlık kazanıyor. Yani cumhurbaşkanını MHP’nin tabanı belirleyecek. HDP veya BDP burada yardımcı aktör durumunda...
İşin ilginç yönü herkes Erdoğan’a karşı bir aday çıkarmakla meşgul... AKP ters köşe yapıp ilginç bir aday çıkarabilir ve Erdoğan ‘3 dönem kuralını’ değiştitirp partinin başında kalabilir.
Abdullah Gül bu konuda favori...
Ama bu yarışın plasesi yok...
Sürprizi ise Arınç...
CHP’de ise favori Emine Ülker Tarhan Plase Prof. Yılmaz Büyükerşen
Sürpriz Deniz Baykal
Gül üzerinde anlaşma olmazsa MHP’de tek aday Meral Akşener...
Dışarıdan bir aday olabilir mi... Türkiye için en doğru aday 4 partinin ortak aday çıkarması.
Ama görünen o ki; bu aday Erdoğan ‘değil’; gelişmeler bu yönde güçleniyor.
Anketler ve analizler böyle diyor.

Haberin Devamı

Günün sözü

Haberin Devamı

“AKP-RTE 2 aydır Cumhurbaşkanlığı seçim kampanyası yapıyor. CHP-MHP geç kalıyor. Oyuna geliyorlar. Cumhurbaşkanı adayı “siyasi aktör” olabilecek birisi olmalı...
Lokman KONDAKÇI

Biliyor musunuz?

-SAĞLIK Bakanlığı Aile Sağlığı Merkezi (ASM) çalışanları için birçok ilde başlatılan hastane acillerinde ve 112 istasyonlarında ayda en az sekiz saat zorunlu nöbet uygulamasının bugün 12.30’da Ankara Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nin bahçesinde basın açıklamasıyla protesto edileceğini...
-SİLİVRİ Sanayici ve İş Adamları Derneği’nin (Silivri SİAD) düzenlediği Silivri EXPO Sanayi ve Ticaret Sergisi-Kariyer Günleri’nin başladığını...
-KIRKLARELİ’nde Cumhuriyet Savcısı Eşref Çağdaş Bal’ın, Başbakan’ın Kırklareli’ne geldiği 1 Mart 2014 tarihinde açılan “Hırsız Var ki, Bilal geldi mi, ve Sandıkları Çalcan mı?” dövizleri için Deniz Gülşen ve Çiçek Güçlü hakkında TCK’nın 125/1,3-a, 4, 53. maddeleri uyarınca ayrı ayrı cezalandırılmasını talep ettiği ‘hakaret’ davasının ilk duruşmasına bugün Kırklareli’nde başlayacağını...

Haberin Devamı


27 Mayıs’ı anlamak

-27 Mayıs’ı anlamak için, Anadolu’da başarılan Ulusal Kurtuluş Savaşı’nı, Atatürk ilke ve devrimlerini, tam bağımsızlığı, emperyalizm karşıtlığını ve yurtseverliği özümsemek gerekir. Bu özümsemeden payını alamamış siyasetçiler, 27 Mayıs 1960 Devrimi’ni darbe sayarlar ve yıllardır kendi yaptıkları sivil darbeyi görmek istemezler.
Suay KARAMAN


TUSAK Yasası ile 55 sanat kurumu kapatılacak

TÜRKİYE Cumhuriyeti’nin 90 yıllık (1924-2014) Sanat birikimine ‘Türkiye Sanat Kurumu’ adını verdikleri TÜSAK Yasası ile son darbeyi indirmek istiyorlar!
TÜSAK Yasası ile 55 adet Sanat Kurumunun kapatılmak isteniyor.
TÜSAK, binlerce sanatçının işsiz kalması bir yana, 90 yıllık sanat birikiminin bir anda yok edilerek ülkemizin ortaçağ karanlığına çekilmesi, çölleştirilmesi demektir.
TÜSAK’la, sanatçılar yaratma özgürlüğünü yitirecek; mesleğini yapamaz, sanatını icra edemez duruma getirilecektir.
TÜSAK Yasası’nın bir tuzak olduğunu görüyor, bu tuzağa gelmeyeceğimizi ilan ediyoruz.
Bu sebeple 28 Mayıs Çarşamba günü (bugün) saat 14.00’te Ses Tiyatrosu’nda tüm sanatçılar bir araya geliyor ve bir basın açıklaması yapıyoruz.
İnci ÖZDİL- Orkestra Şefi
inciozdil@gmail.com


Kırklareli’nde ‘Hırsız Var ki’ iddianamesi görüşülecek



KIRKLARELİ Sulh Ceza Mahkemesinde, 28 Mayıs 2014 Çarşamba günü saat 09.45’te Deniz Gülşen ve Çiçek Güçlü hakkında Başbakana hakaret davası açılması için hazırlanan iddianame görüşülecek.
Dava, Kırklareli Sulh Ceza Mahkemesinde görüşülecek.
Kırklareli’nde Cumhuriyet Savcısı Eşref Çağdaş Bal, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın seçim çalışmaları sebebiyle Kırklareli’ne geldiği 01 Mart 2014 tarihinde açılan “Hırsız Var ki” dövizleri için Deniz Gülşen ve Çiçek Güçlü hakkında Başbakana hakaret davası açılması için iddianame hazırladı...

Savcı Eşref Çağdaş Bal’ın dava açılması için hazırladığı iddianamesinde; ‘Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın 01 Mart 2014 tarihinde Kırklareli’nde Cumhuriyet Meydanında yaptığı seçim çalışmaları sırasında, “Hırsız var ki, Bilal Geldi mi, ve Sandıkları Çalcan mı?” yazılı dövizleri açarak “bütün hırsızlar buraya gelmiş” şeklinde bağırdıkları ve bununla Başbakanını hedef aldıkları, TCK 126/1 maddesi uyarınca hakaret suçunun işlenmesinde mağdurun ismi acıkça belirtilmemiş veya isnat üstü kapalı geçiştirilmiş olsa bile niteliğinde ve mağdurun şahsına yönelik bulunduğunda duruksanmayacak hallerde mağdurun isminin belirtilmiş ve hakaretin açıklanmış sayılacağı, bu doğrultuda şüphelilerin üzerlerine atılı kamu görevlisine görevi nedeniyle alenen ‘hakaret suçunu’ işledikleri anlaşılmıştır’ diyor.
Olayın üç gün sonrasında, 4 martta açılması dikkat çeken davada, Savcı Bal, Gülşen ve Güçlü’nün TCK’nın 125/1,3-a, 4, 53. maddeleri uyarınca ayrı ayrı cezalandırılmasını istiyor.
Deniz Gülşen ve Çiçek Güçlü iddianame üzerine yaptıkları açıklamada; “Türkiye Cumhuriyeti Başbakanının mağduriyeti her gün artıyor. Ülkede her gün mahkemeler adaletsizliği tescilliyor. Ülkede her gün polisler görevi; can güvenliğini korumak olduğu vatandaşı öldürüyor. Ülkede her gün insanlar ekmeğinin peşinde can sürüyor. Ülkede her gün kardeş kardeşe düşman oluyor. Ve ülkenin başbakanı kendisine hırsız, katil, diktatör denildiği için... Bunlar ölürken biz susmayacağız. Biz bu memlekete Hak, Adalet, Eşitlik ve Özgürlük gelene kadar susmayacağız.”

Haberin Devamı

Liman Başkanlığı, deniz motorlarını denetliyor mu?


BEN emekli bir deniz subayıyım. 19 Mayıs 2014 günü Heybeliada’dan Bostancı’ya Mavi Marmara ‘Yeni Ahmet Kaptan Motoru’ ile geçtim. Ana salon sancak ve iskele ön giriş kapılarına bir tarafa bir kola dolabı bir tarafa cips vs dolapları konularak ve ilk yolcu oturma sırasının büfeye çok yaklaştırılarak giriş ve çıkış trafiğinin çok sıkışık hale getirildiğini gördüm Nitekim bir ailenin küçük çocuğunun sırtına portakal suyu dökülerek ciddi kavga çıktı. Bir kaç yıl önce olan motor yangınını da hatırlayarak olası
bir tehlike durumunda tahliyeyi çok zora sokacak ve can kaybını çok arttıracak bu durum muhtemelen diğer özel sektör motorlarında da mevcuttur. Kazalara karşı duyarsızlığımızın canımızı yaktığı bu günlerde Liman Başkanlığına gönderdiği maili sizlere de iletiyorum.
M.DANACI


Avrupa Parlamentosu Seçimleri ve Türkiye’de AB Politikası


AVRUPA Parlamentosu seçim sonuçlarının hepimiz için çok önemli bir siyasi mesajı var. Toplumların doğrudan demokrasi talebi dünyanın her yerinde olduğu gibi Avrupa’da da yükseliyor. Avrupa Parlamentosu seçimleri de bunun dışavurumunun bir aracı olarak ortaya çıktı. Yurttaşlar temsili ve kısmen katılımcı demokrasi ile yetinmek istemediklerini ve katılımcılığın çok yüksek olduğu ve hatta doğrudan demokrasiye giden yolun inşasını talep ettiklerini vurguluyor. Bunlar yurttaşların siyaset ile kurduğu ilişkinin evrimine bakınca Türkiye için de geçerli talepler.
Bu yeni dönemde Avrupa Parlamentosu’nda hem aşırı grupların güçlenmesi hem de Türkiye’nin iç meselelerle fazlasıyla meşgul olarak Avrupa’daki gelişmeleri idrak edememesi nedeniyle dikkatli yönetilmesi gereken bir süreçteyiz. Sorunun sadece aşırı gruplar olmadığını aynı zamanda ana akım partiler içinde de Türkiye ile ilgili tartışmaların farklı bir yöne savrulduğunun farkında olmalıyız. Kötü ve partizanca yönetilerek Avrupa Birliği müzakere sürecinin içine sokulduğu açmaz Türkiye’nin, yurttaşlarımızın çıkarlarına zarar veriyor.
CHP. Avrupa Birliği ile ilgili bir çok girişimi başlatarak, Brüksel’de Avrupa Birliği Temsilciliği kurarak tarihi rolünün bilinciyle hareket etmeyi sürdürüyor. AB sürecin yurttaşlarımızın ülkemizde daha iyi yasal, sosyal ve ekonomik standartlarda yaşamasına hizmet etmesi için Brüksel’de ve Türkiye’de çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Yasa önerilerimizde, kamuoyu oluşturma çalışmalarımızda, Türkçe/İngilizce Avrupa Birliği yayınlarımızda CHP’nin bu girişimlerinin yansımaları görülebilir.

Haberin Devamı


DEMOKRASİ SORUNLARI


1. Türkiye dostları ve taraftarları demokrasi ile güçlendirilmeli. Yakın zamana kadar Türkiye’nin üyeliğine karşı gerekçelerini din/kültür/coğrafya gibi zayıf gerekçeler üzerine kuran Avrupa’nın aşırı grupları, şüphecileri, Türkiye karşıtları 2008/2009’dan bu yana söylemlerini değiştirdiler. Çok daha güçlü bir gerekçe olan “demokrasi sorunları”nı kullanmaya başladılar. Türkiye’de her geçen gün artan anti-demokratik gelişmeler Türkiye karşıtlarının işini kolaylaştırırken Türkiye yanlısı siyasetçileri de yalnızlaştırdı. Türkiye’nin üyeliğini destekleyenler mevcut hükümet ile Türkiye toplumu arasındaki ayrımı daha net bir biçimde ortaya koymaya başladılar. Türkiye’de reform gündemine geri dönülmemesi Avrupa’da demokratik Türkiye’yi destekleyenlerin elini her geçen gün zayıflatıyor.
2. Türk kurumları Avrupalı platformlarda, Avrupalı paydaşlar olarak etkili olmalı. Türkiye’nin siyasi partilerinin, sivil toplum örgütlerinin Avrupa düzeyindeki muadilleri ile ilişkilerinin geliştirilmesi önümüzdeki dönemden Türkiye’nin kazançlı çıkması için elzem. Sadece ciddi bir demokratik açığı kalmamış, reformlarda hızla ilerleyen, toplumsal mutabakatı tekrar sağlamış bir Türkiye için bu girişimlerin etkisini yükseltmek olası. Örneğin CHP ikinci büyük parti olan Avrupa Sosyalist Partisi PES’in üyesi, AKP Avrupa şüphecisi ECR adlı grubun üyesi. Sendikalarımız ETUC üyesi. Türk iş dünyası TÜSİAD tarafından BusinessEurope’ta... CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu AB ile bölgesel politika başlığının açılması için liderlere mektup gönderdi. AB sürecinin geniş tabanlı, çok sesli bir istişare içinde yürümesi için AB Komiseri Füle ile Kemal Kılıçdaroğlu’nun görüşmesinde Avrupa Komisyonu ile gayrı resmi komisyon çalışmaları düzenlenmesine kararı alındı ve uygulamaya geçti. Türk kurumlarının Avrupa düzeyinde etkili olmaları ve çalışmalarının derinliği önemli. AKP’nin ise EPP’den küçük bir grup olan ECR’a geçmesi Türkiye’nin üyelik sürecine zarar verdi. Bu durum EPP içindeki Türkiye’nin üyeliğine karşı bazı grupların daha rahat harekete geçmelerine neden oldu.


TBMM-AP İLİŞKİLERİ


3. Avrupa Parlamentosu ile ilişkiler yeniden yapılandırılmalı. Avrupa Parlamentosu ile ilişkileri isitşare ile görevli bir komisyonun ötesinde kurumsallaştırmak gerekiyor. 2009-2014 döneminde TBMM-AP Karma Parlamento Komisyonu çalışmaları verimsiz geçmiş ve sonuç elde edilememiştir. Avrupa kanadında Türkiye karşıtı milletvekillerinin ağırlıklı varlığı, Türkiye kanadında ülkedeki anti-demokratik ortamın yansıdığı dağınık hava komisyonun karar alma mekanizmasındaki etkisizliği ile birleşince son toplantılara katılım son derece düşük düzeyde kalmıştır. Her iki kanattan da toplantıyı terk edenler olmuştur. Türk hükümetinin bu kurumu Türkiye-AB ilişkileri açısından değerlendirmemesi önemli bir sorundur.
4. Türkiye’de müzakerelerin yönetim modeli yenilenmeli. Meclisteki AB Uyum Komisyonu’nun işlevinde değişikliğe gidilerek hem milletvekillerini hem de diğer paydaşları içine alacak çoğulcu bir sistem kurulmalı. Daha önce mecliste CHP’nin önerdiği gibi geniş tabanlı, çoğulcu bir Ulusal Komite kurulabilir. Hırvatistan’ın bu yönde başarılı olmuş bir deneyimi var. Komitenin başkanının sürekli muhalefetten bir siyasetçinin olması da uzlaşı ortamını belirliyor. Reform takvimi yeniden belirlenerek hızla çalışmalar hayata geçirilebilir.
Bu noktada önemli olan, Türk halkına sürekli olarak bilgi ve hesap veren ve de toplumun demokrasi, ekonomi ve yaşam standartlarının yükselmesine odaklı bir AB ile ilişkiler ve müzakereler yönetimi anlayışının tesis edilmesidir.


ÜÇ BAŞLIK GÖRÜŞÜLMELİ


5. AB ile açılmasında herhangi bir engel olmayan üç başlığı müzakereye açmalı. Bunun için ilgili yasal düzenlemelerin hükümet tarafından yapılması. Bu başlıklar Sosyal Politika ve İstihdam, Kamu Alımları ve Rekabet başlıklarıdır. Eğer yıllardır yaptığımız çağrı karşılık bulmuş olsa ve bu başlıklardan Sosyal Politika ve İstihdam başlığı açılsaydı, ilgili yasal düzenlemeler yapılsaydı bugün Soma’da yaşanan facia belki de yaşanmamış olacaktı. Diğer başlıklarla da demokrasi için yaşamsal olan kamuda saydamlık, hesap verebilirlik ve adil rekabet ortamı için gerekli yasal düzenleme ve uygulamalar yapılmış olacaktır. Hükümetin bu konularda muhalefet ve diğer sosyal paydaşlarla beraber harekete geçmesi gerekmektedir.
6. Siyasal engele maruz olan AB müzakere başlıklarının açılması sebep değil sonuç olmalı. Bu başlıklarla ilgili Brüksel’de ve AB başkentlerinde etkili olabilmek için de Türkiye’de demokrasinin gelişimi şart. Aynı amaca hizmet için başlıkların açılmasından bağımsız gerekli yasal düzenlemelerin ivedilikle yapılması ve yurttaşlarına hizmet ile sorumlu siyaset bilincine gelinmesi gerekiyor. Başlıkların açılması bu sürecin sebebi değil bir sonucu haline getirilmelidir.
7. Türkiye’de yeni bir Avrupa hareketi yaratılmalı. Bugün Avrupa fikrine en fazla sahip çıkılması gereken, Türkiye’nin içinde bulunduğu otoriterleşme sürecinin de çözümünün daha fazla Avrupa, daha fazla demokrasi olduğunun bilinciyle yeni girişimler tasarlanmalı. Üniversiteler, sivil toplum örgütleri, siyasi partiler, iş dünyası bu meselenin öncülüğünü yaparak açık, bilgi temelli bir toplumsal tartışmayı başlatmalılar. Türkiye de nasıl bir Avrupa istediğinin yanıtını artık vermeli. Eğer Türkiye nasıl bir Avrupa istediğine ve içindeki varlığının katkısına dair somut fikirlere sahip olamazsa hem AB üyesi olması hem de kurulacak yeni Avrupa’nın kurucularından biri olması çok güç görünüyor.


ÇOK VİTESLİ AVRUPA


8. Avrupa değişiyor, yenileniyor, Türkiye bu sürecin güçlü bir ülkesi olmalı. Bugün Avrupa’da yıllardır pişen yeni bir tartışma var: çemberler Avrupası ya da çok vitesli Avrupa. Çeşitli formüller üzerinde tartışmalar sürüyor ancak AB’nin daha etkili bir küresel oyuncu haline gelmesi için reform yapması gerektiği hem fikir olduğu bir konu. Bugünkü tartışmanın akışına baktığmızda Euro bölgesinin merkezinde yer alacağı ve entegrasyon düzeyine göre ülkelerin AB’ye üye olacakları daha esnek bir modelden bahsediliyor. Bu tartışma önemli bir başka gündem olan Transatlantik Ticaret ve Yatırım İşbirliği (TTIP) ile bir araya geldiğinde daha da anlam kazanıyor. Yeni bir Transatlantik ekonomik alan kuruluyor, AB ise krizden ders çıkararak Euro gibi alanlarda daha derin entegrasyona gidip bunun dışındaki ülkelerle de üyelik ve bütünleşme sürecini sürdürmeyi planlıyor.
Hem Avrupalı değerlerin yeni ülkelere taşınması hem de yeni bir Batı’nın inşaası için tarihi bir dönemeçteyiz. Dünya düzeninde hem ait olunan demokratik dünyada güçlü, hem de diğer tüm ülkelerle daha kapsamlı ilişkiler içinde olmak gerekiyor. Sadece bir uluslararası ilişkiler değil, her şeyden önce Türk halkının demokratik hakları ve sosyal kalkınması için çok önemli bir dönemeçteyiz. Önümüzdeki soruya verecek güçlü bir yanıtımız ve o yanıtı gerçekleştirecek cüretimiz olması şart: Türkiye genişleyen Avrupa’da, yenilenen Batı’da ve değişen dünyada yerini nerede ve nasıl alacak?
Kader SEVİNÇ
CHP Avrupa Birliği Temsilcisi, PES Yönetim Kurulu Üyesi

(Bu yazının daha uzun olanı Kader Sevinç-CHP şifreleri ile bulunabilir.)

Yazarın Tüm Yazıları