Tımarhaneden bildiriyorum

Valla kendimi nasıl iyi hissediyorum sevgili okur dostlarım, neredeyse yatıp kalkıp şu panik atağa dua edeceğim; iyi ki yıllar sonra geldin, yine beni buluverdin diye.

Haberin Devamı

Önceleri yendiğim bu halt tekrar karşıma dikilip beni yere serince gurur yapmış, yenik düştüğüm için bayağı bir hayıflanmıştım ama işte boşa dememişler her işte bir hayır varmış.
Buraya gelince kafayı dinleyip, etrafımdaki insanların da yaşadıklarını görünce bende bir farkındalık hali cereyan etti.
Bir de üç beş terapi sonucu kendimi Panter Ayşe sandığım ama aslında hıyar bir kedi olduğum ortaya çıktı.
Cazgır olduğum kısmı tamammış da aslında ben sevgiye, ilgiye muhtaç, korkak ve ürkek bir kedi yavrusuymuşum.
Hal böyle olunca hele ki işin içine aslında bildiğim ama duyunca daha da anlam ve ehemmiyet kazanan hıyar kısmı devreye girince ben artık tamamen kendimi (ya da kısmen diyelim) değiştirmeye karar verdim.
Mesela artık yazı tarzım da değişecek benim.
Öyle efendi, “aman suya sabuna dokunma”, yok “taşıdığın soyadı, aman ha”, “efendi ol Ayşe” falan... Bunlar artık beni kesmeyecek.
Zaten tescilli deliyim, bakın başlık ne; tımarhaneden bildirmekteyim.
İstediğim gibi yazacağım kardeşim. O kırılmış, aman okur tepki verecekmiş...
Verin, tartışalım, bakın ne güzel hurriyet.com.tr’de sizin için yenilikler yapıldı.
Bir modadır gidiyor... Ölmeden önce yapacağın 10 şeyi ya da 20 ya da 30 şeyi yaz.
Hedeflerin olsun. Sana yaşama sevinci veriyor, falan filan... Bana bunu şu hastaneye gelmeden önce sorsanız yazardım size.
* Kredi kartını faize girmeden öde.
* Bu yaz Bodrum ya da Kaş’a git.
* Bari bu yaz kaldır mıçını, git bir yere.
* Spor yap, ömründe bir kere yap, ya bir kere.
Böyle salak salak bir “ufku dar”dım yani ülkenin halet-i ruhiyesi üzerime çökmüştü çoğunuz gibi.
Şimdiki listeme Hawai falan girebildi, şükür yani.
Listeden sonra da iki gündür oturdum bu “hıyar kedi” olayına taktım kafayı.
Kendimden bir panter yaratmaya çalışıyorum. Ha gayret diyorum, biraz diren Ayşe, yumuşama kızdıklarına.
Hakkını kaptırdıklarından hakkını ara, azıcık hırslan be ya, sen de azıcık ayak oyunu yapana oyun yapsana.
Sana kim, nasıl davranıyorsa sen de öyle davransana. Hayır demek bu kadar zor mu insanlara?
Takıldığım yerde tak tak doktorumun kapısını çalıyorum, “of ya” diyorum, “amma zormuş.”
“Ne o panik atağın mı tuttu?”
“Ya yok” diyorum, “Ben şimdi kediden panter moduna geçtim, kendimi değiştiriyorum.”
“Âlemsin” diyor, “Zor değişirsin kalbinde bu kadar sevgi varken Yetiş Ayşe.”
Gülüyorum, “bak görürsün” diyorum.
Odama gidip yeni yazmaya başladığım sit-comumun başına oturuyorum.
Yıllardır başımı “yaz yaz,”, “hani genlerin, nerede hani yeşil gözlerin?” diye yiyen eşe dosta, bir takım televizyonculara müjdeler ola.
İnşallah maymun iştahım kesilmezse sezon ortası izlersiniz.
Odamdayken klasik kapım çalınıyor.
“Buyurun.”
“Hocam bir maruzatım vardı.”
“Yanlış geldiniz, ben de hastayım.”
“Aaa pardon.”
Beni buradaki çoğu hasta doktor sanıyor.
Nedeni de şu: Hem her konuda fazla bilgiliyim her haltı sorup öğrendiğimden, hem de elimde değil istesem de güldüremediğim, babadan amcadan kalma asık bir surat, sert bakışlarım var ya, işte ondan.
Değişimime bu surat işini de eklemeliyim.
Hıncal’ın yaptığı gibi altı ay değil, en az bir sene ayna karşısında her sabah gülme egzersizlerini de es geçmemeliyim.

Yazarın Tüm Yazıları