‘Taşeron cumhuriyeti’ olduk

SOMA’da yaşanan iş cinayetleri yüzlerce işçinin ölmesine sebep oldu. Bu ölümler sonrası insanların aklına iş sağlığı ve güvenliği ile taşeronlaşmanın ne olduğu geldi.

Haberin Devamı

Dünya genelinde kullanılan taşeron işçiliği kavramı işçi tedariki anlamındadır. Tedarik edilen işçiler o işletme için çalışırken taşeronun (alt işverenin) işçileri olarak kabul edilirler. Bu istihdam şeklinin genel hedefi işçi maliyetlerini düşürmektir. Geçmişte istisna olarak kullanılan taşeron çalışma sistemi 1980 sonrası neo-liberal dönemde yaygınlaşmaya başlamıştır.
Çin’de kentlerde çalışan 280 milyon işçinin % 20’si taşeron olarak çalışmaktadır. Meksika’da işgücünün % 15’i taşeron işçisidir. Rusya’da taşeron işçi oranı toplam işçi istihdamının % 40’ı düzeyine yükselmiş bulunmaktadır. İspanya’da bu oran % 33, Filipinler’de % 15, Hindistan’da % 30’dur. Tüm dünyada kentlerde çalışan toplam 1.2 milyar işçinin ortalama % 25’i olan 300 milyon işçinin taşeron firmalarda çalıştığı tahmin edilmekte olup bu sayı hızla artmaktadır. Dünyanın pek çok ülkesinde çalışma yasaları hızla değiştirilerek taşeronlaşma önündeki tüm engeller kaldırılmaktadır.
Türkiye’de ise taşeronlaşma AKP iktidarı ile hızla yaygınlaşmıştır. Türkiye’de 10 yılda taşeron çalışan sayısı 387 binden 1 milyon 700 bine çıktı. Bu rakam çalışan işçi sayısının yaklaşık % 25’idir. Bugün 275 kamu kurumu ile 33 bin 788 şirket taşeron işçi çalıştırıyor.
Taşeron olarak çalışan işçiler genel itibari ile iş güvencesinden yoksun, sendikasız, toplu sözleşmesiz ve iş sağlığı ve güvenliği mevzuatına uygun olmayan şekilde çalıştırılıyor. Asıl işverende çalışan kadrolu çalışanlarla aynı işi yapmalarına rağmen çoğu yerde aldıkları maaşlar kadrolu çalışanların yarısı kadar bile değildir. Türkiye’de yaşanan iş kazalarının (cinayetlerinin) % 90’ı taşeron çalıştıran işyerlerinde meydana gelmektedir.
Soma madeninde yaşanan olaylardan sonra işçiler sendika başkanının yaptığı konuşmaya tepki göstererek, başkanın konuşmasını engellediler. Türkiye’de sendikalaşma oranı giderek azalırken, taşeron sistemde çalışmak bazı sendikaların taşeron sendikaya dönüşmesine neden olmuştur. Soma madenlerinde örgütlü sendikanın seçimlerinde yaşanan olaylar da bunu doğrulamaktadır.
Soma Holding’in sahibi Alp Gürkan, Hürriyet’ten Vahap Munyar’a “TKİ tonunu 130-140 dolara mal ettiği kömürün maliyetini özel sektörün ‘çalışma tarzı’yla 23.8 dolara düşürdüklerini” söylemiştir. (30.9.2012) Bahsettiği ‘özel sektör mantığı’ işte tam da taşeron işçi çalıştırma mevzuatıdır.
Cumhuriyet’in Ankara temsilcisi Utku Çakırözer’in Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik, Cumhuriyet’ten Utku Çakırözer’e “... Görüntüde taşeron yok ama uygulamada galeriyi vermişler taşerona” (Cumhuriyet 20.05.2014) diyerek madende yaşanan taşeronlaşmayı itiraf etmiştir. Yukarıda yazılanlardan da anlaşılacağı gibi Türkiye Cumhuriyeti çalışma alanında hızla ‘Taşeron cumhuriyeti’ haline gelmektedir. AKP kurduğu sermaye düzeni ile işçi cinayetlerinin baş sorumlusudur. Ancak bununla da yetineceğe benzemiyor. TBMM’ye gönderilmek üzere olan Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın hazırlattığı torba yasayla taşeron tanımının genişletilmesi gündemde. AKP bir haksızlığı ve usulsüzlüğü daha yasalaştırma çabasına girmiş durumdadır. Taşeronlaşmanın son bulması için yapılacak şey: Özelleştirmelerin durdurulması ve özelleştirilen bütün kurumların devletleştirilmesidir. Kamucu, toplumcu bir Türkiye’yi kurmak emekçilerin ellerindedir. Mahmut ASLAN
Sendikacı

Haberin Devamı

Günün sözü

Haberin Devamı

“İlimden gidilmeyen yolun sonu karanlıktır.”
(Hacı Bektaşi Veli)

Madende yıpranma payı nedir

MADENLERDE çalışmanın başta gelen en büyük etkenlerden birisinin de ne olduğunu biliyor musunuz?
Erken emeklilik...
Yani ‘yıpranma’ tazminatı...
Madende bu miktar iktidar tarafından 3 aydan 6 aya çıkarıldı. Yarın bu konuya döneceğiz: Kime ne yıpranma tazminatı veriliyor?

Türkiye’de demokratik hak kullanmanın bedeli ağırdır

İŞ güvenliği uzmanı Tacettin Korkut’un dünkü yazısına yanıtımdır. “Demokratik haklar sadece Diyarbakır’da mı kullanılır” sorusunun yanıtı ancak “Bedeli ödeyen demokratik hakkını kullanır” olabilir. Hem de bu ülkede demokratik hakkını kullanmanın bedeli çok ağırdır. Gözünüzün kaldığı “Diyarbakır’da demokratik hakların kullanımı”nın bedelini söyleyeyim: Son 30 yılda 40 bin ölü, onbinlerce yaralı, boşaltılan binlerce köy ve mezra, göç eden milyonlarca insan, binlerce faili meçhul, işkence, katliam...
Kürtlerin gösterdiği cesarete sahipseniz, buyurun bedelini ödeyin, demokratik hakkınızı siz de kullanın... Bu ülkede demokratik hakkını kullanmanın bedeli biraz ağırdır! Celal BAŞLANGIÇ

Haberin Devamı

Victoria Üniversitesi yönetimi Başbakan’ı sallamadı bile...

Avustralya’dan demokrasi dersi

AVUSTRALYA Başbakanı Tony Abbott, Eğitim Bakanı Christopher Pyne ile birlikte 21 Mayıs günü Victoria Üniversitesi’ni ziyaret edip önemli bir konuşma yapacaktı. Üniversite öğrencileri Bakan ve Başbakan’ı protesto etti. Başbakan’ı sadece 4 polis koruyordu. Gülerek protestoları dinledi ve Bakan ile birlikte geri dönmek zorunda kaldı. Üniversite yönetimi “Öğrenciler istemiyorsa Başbakan giremez, biz öğrenciler olduğu için buradayız” dedi.
Konu kapandı. Haberlerde ilk sırada yer alan haber akşama doğru haber niteliğini kaybetti.
Nejat TEKİNER

Araştırma değil soruşturma zamanıdır

Haberin Devamı


SOMA’da yaşanan faciadan sonra TBMM’de ortak önergeler ile araştırma komisyonu kurulmaya çalışılıyor.
Meclis araştırması belli bir konuda bilgi almak üzere yapılan bir denetleme usulü...
Madencilik sektöründeki sorunların araştırılarak alınacak önlemlerin belirlenmesi için 2010 yılında bir komisyon kurulmuş ve iş güvenliği konusunda araştırmalar yaparken, Soma madenlerini de, 25.03.2010 tarihinde yerinde incelemiş ve raporunda ‘derinlerdeki metan gazı tehlikesi’ne işaret etmiş... Madende iş güvenliği bakımından, metan drenajı konusunda çalışmalar yapılması gerektiği tavsiyesinde bulunmuş...
Cumhurbaşkanlığı, Devlet Denetleme Kurulu, Haziran 2011 tarihinde, maden kazaları hakkındaki denetleme raporunda, iş sağlığı, iş güvenliği hususlarında, denetimlerin önemine ve kural dışı bulgular konusunda müeyyideler uygulanmasına ve ilgili karar süreçlerine işaret etmiş.
En son ana muhalefet partisinin, araştırma önergesi, 301 işçinin hayatlarını kaybetmesinden bir kaç gün önce reddedilmiş...
İş güvenliğinden sorumlu bakan, mevzuat konusundaki çalışmaların yeterli olduğunu savunmasında bulunuyor ama kazaların nedeni mevzuat meselesi değil, uygulamada sorun olduğu ortada.
19.09.2013 tarihinde Resmi Gazete’de yenilenerek yayınlanan madenler ile ilgili, İş Sağlığı ve İş Güvenliği Yönetmeliği, 3 aralık 1992 tarihli, 92/104/EEC. sayılı AB direktifi esas alınarak hazırlanmasına rağmen yeterli olamadığı gibi, ‘yaşam odaları’ gibi hayati bir düzenlemenin yapılmadığı ve denetimlerde de bu hususun ihmal edildiği iddiası hayati mahiyet taşıyor.
Önceki rapor ve komisyon çalışmalarına rağmen, yeni bir araştırma komisyonu neyin bilgisini edinmeye çalışacak, zaman kaybı olur. Bütün bilgiler, bulgular ortada... Meclis, denetim yetkisini artık, ayan beyan ortada olan, ve nerdeyse kast mahiyetinde bir ihmal sonucu gerçekleşen cinayet gibi kazanın siyasi sorumluları üzerinden kullanmalıdır.
İktidar gurubuna düşen, 17 aralık fezlekeleri ile ilgili, soruşturma komisyonu kurulmasına ilişkin kararlılığını, bu kaza hakkında da sürdürmesidir.
Muhalefet partilerinden birinin genel başkanının, kazanın siyasi sorumluluğunu taşıyan bir bakana, meclis gurubundan aleni ‘teşekkür’ etmesi de siyasi sorumluluk müessesesine uygun olmamıştır. Siyasi sorumluluk taşıyan bir bakan, gayet tabiidir ki, bakanlığının sorumluluk alanında meydana gelen bir kazanın sonuçlarını hafifletmek için azami gayreti gösterecektir. Meclis denetiminin amacı, sebep ve sonuçlar üzerinden siyasi sorumluluk denetimi yapmaktır ve bu denetimin insani yardım çalışmaları ile bir ilişkisi bulunmamaktadır. Meclis’in değerli üyeleri, sadece toplumumuzu değil, evrensel kamuoyunu da derinden sarsan ve geride tarifsiz acılar içinde insanlar bırakan bu facianın gerçek sorumlularını bulmak vebali ile karşı karşıyadırlar.
Tülin DEMİRDÖĞEN

Haberin Devamı


Moldova ve Ukrayna’ya vize neden kalkmıyor

AKP ve Başbakanımız, iktidarları döneminde pek çok ülke ile karşılıklı olarak vizeleri kaldırdıkları ile hep övünürler.
Kasım 2012’de Ankara’ya resmî ziyaret gerçekleştiren Moldova Başbakanı Vladimir Filat ile Başbakan Tayyip Erdoğan, karşılıklı olarak vizelerin kaldırılması anlaşmasını imzaladılar. Bu imza, TBMM’nden geçti. Ancak ne hikmetse, 2 yıla yakın bir süre geçmesine rağmen, vizenin kaldırılması anlaşması Moldova Parlamentosu’ndan bir türlü geçmiyor.
Şubat 2014’te Moldova’ya resmî ziyarette bulunan Devlet Bakanı Hayati Yazıcı da basına yaptığı açıklamada, 24 Ocak 2014 tarihinde karşılıklı vizelerin kaldırılmasına yönelik geri kabul antlaşmasının TBMM’de kabul edildiğini ve 15 gün içersinde Cumhurbaşkanı’nın onayı ile yürürlüğe gireceğini dile getirmişti. Yani Bakan Yazıcı’nın açıklamasına göre en geç 9 Şubat 2014 Pazar günü Moldova ve Türkiye arasındaki vizesiz seyahat yürürlüğe girecek (ti).
Şu an Moldova’dan Türkiye’ye gelen Moldova vatandaşları sınırda 45 € vize ücreti ödemektedirler. Ve bu vizenin ne zaman kalkacağı da belirsizdir.
24 Mart 2012 günlü Sabah Gazetesi’nde bir haber; Türkiye ile Ukrayna arasında da vizeler karşılıklı olarak kaldırılmış (tı).
Yine 25 Mayıs 2012 tarihli Milliyet Gazetesi de, 1 Ağustos 2012 itibariyle Türkiye ve Ukrayna arasında karşılıklı olarak vizesiz geçişlerin başlayacağını yazmıştı. Ama Mayıs 2014’te Ukrayna, Türk vatandaşlarına vize uygulamaya devam ediyor.
Türkiye ile Belarus arasında vizelerin karşılıklı olarak kaldırıldığı açıklandı. Sözde 2 Haziran 2014’ten itibaren karşılıklı olarak vizesiz geçişler başlayacak (mış). Bakalım, görelim.
İşte Türkiye’de uluslararası ilişkiler böyle yürütülüyor. Son derece gayri ciddi.
Semih KALKANOĞLU

Eski hastane ‘semt polikliniği’ olsun

SİVAS’ın Divriği ilçesinde Sadık Özgür Devlet Hastanesi’nin hizmete girmesi nedeniyle eski hastane binası devre dışı bırakıldı. İlçemizde eski hastane binası 50 yataklı kapasiteye sahipti. Bu binanın kaderine terk edilmesine Divriği halkı olarak vicdanen rahatsız oluyoruz.
İlçemizdeki eski hastane binası ve ek ünitelerin Sivas Cumhuriyet Üniversitesi’ne devri sağlanarak plan ve projesi eski bir hastane binası olması nedeniyle bu binanın üniversite tarafından bakım ve onarımı yapılarak ilçemizde ‘Semt Polikliniği’ olarak hizmet vermesini öneriyoruz. Semt polikliniği olarak tanzim edilmesi ve hizmet vermesi ilçemizdeki sağlık çevrelerinin de uygun gördüğü ve sağlık sorunlarına katkı sağlayacaktır. Sağlık hizmetinin daha iyi yürümesi için üniversitenin de katkısını bekliyoruz.
Mehmet AYDIN

Yazarın Tüm Yazıları