Öyle öykülere tanıklık ettim ki

Haberin Devamı

Maden kazasının olduğu günden bu yana Soma’dayım.
Başlangıçtaki o panik anlarına tanık oldum; o koşuşturmaya, insanların bir şeyler yapmak için çırpındıkları anlara...
Madenin girişindeki o demir merdivene kilitlenen bakışları unutamıyorum.
Her hareketlenmenin ardından sevinç gözyaşlarını da, dakikalar süren ağıtları da...
Arka arkaya sıralanmış, kilometrelerce konvoy yapmış ambulansları da...
Kriz merkezinin kapısına asılmış listeleri de...
Kırkağaç ve Soma’da soğuk hava depolarının başında çaresizce bekleyen insanlarımızı da...
Öğlenden başlayıp gecenin karardığı dakikalara kadar devam eden cenaze törenlerini de...
Unutmam mümkün değil...
Son dört günde sayılı saatler uyudum.
Gözlerimi kapattığım anlarda bile yaşadıklarım, gördüklerim, duyduklarım, hissettiklerim aklıma geldi.
Bu acı, bu hüzün, bu üzüntü herkes gibi benim de aklımdan çıkmayacak.
Hele öyle şeyler dinledim, öyle öykülere tanıklık ettim ki; bilemiyorum nasıl kendime geleceğim.
Kendi üzerime düşeni yapacağım.
Hürriyet olarak üzerimize düşeni yapacağız.
Hepimiz üzerime düşeni yapmalıyız.

Haberin Devamı

Öyle öykülere tanıklık ettim ki

O ikizlerin evine gittim

Bayat Köyü... Yanımda yazarımız Ayçe Dikmen ve Somalı bir arkadaşımız Ercan Bey var. O kadar çok öykü dinledik ki... Ama bazıları beni adeta çarptı, dakikalarca etkisinden kurtulamadım.
Ercan; “İkizlerin evine gidelim” dedi.
İsmail ve Süleyman Çata el ele ölüme gitmişlerdi.
Aynı gün doğmuşlardı, tek yumurta ikizleriydi, herşeyi beraber yapmışlardı, beraber de ölüme koşmuşlardı.
Bayat Köyü’nün dar sokaklardan yukarı tırmandık. Arabayla evin önüne geldiğimizde bizi üç, dört yaşlarında bir kız çocuğu karşıladı. Ayçe’nin elinden tuttu kız...
“Başınız sağolsun, Allah sabır versin” diye içeri girdik. Anadolu insanının misafirperverliğiyle karşıladılar bizi; acıları ne kadar büyük olsa da...
Birkaç dakika konuşamadım; boğazıma bir şey yapıştı, boğazım düğümlendi. Söze nereden başlayacağımı bilemedim.
Klasik bir Ege köyü, belli ki fakirlik var, belli ki o eve hüzün çökmüş.
“Kaç yaşlarındaydı?” diyebildim.
“32...” dedi baba Ahmet Çata...
Buğulu gözleri boş boş bakıyordu. Yanına oturdum, elimi omuzuna attım, o da benimkine...
Anlattı.
“Herşeyi birlikte yaptılar. Aynı gün sünnet oldular, aynı okula gittiler. Ayrı takımda top bile oynamadılar. Askere de aynı gün gittiler. Biri Kütahya, diğeri Balıkesir’e çıkınca bir dilekçe verdim, yine buluştular. Süleyman Murside ile evlenecekti, İsmail de Fatma’yla; birlikte aynı gün düğünlerini yaptık. Süleyman’ın bir oğlu oldu. İsmail’in ise ’Sude’ ve ’Buse’ isimli ikiz kızları. 11 yıl önce madende birlikte işe başladılar...” dedi.
Ve devam edemedi.
Birlikte ölmüşlerdi; el ele hem de, son nefeslerini birlikte vererek...
Ne Ayçe de derman kaldı, ne bende...
Bıraktık kendimizi; gözlerimizden yaşlar döküldü.

Haberin Devamı

Öyle öykülere tanıklık ettim ki

Taziyeye, desteğe gelen komşuları hep bir ağızdan söylediler.
“Neden aynı vardiyaya koydular İsmail ile Süleyman’ı, neden...”
Belli ki iki kardeş ayrı ayrı vardiyalarda çalışmak için daha önce böyle bir istekte bulunmuşlardı. Neden bu talep kabul edilmedi, bu ayarlamalar neden yapılmadı; bilemiyorum.
Ama buradan not düşüyorum.
“Neden yapılmaz? Madem bu işin fıtratında var; madem en fazla iş kazası madencilikte oluyor. En kötü senaryolara göre bu ayarlamalar neden yapılmaz?”

Baba Ahmet Çata, Bağkur’dan emekli olabilmek için bankadan kredi çekmiş. Yaşı bekliyor. O güne kadar aylık eline geçen para 200 lira... Evet, sadece 200 lira... İsmail ve Süleyman bazı aylar 50’şer, bazı aylar 100’er lira katkı yapıyorlarmış.
“Daha fazlasını yapamazlardı, isteyemezdik de... Çünkü onların da ev kiraları, su ve elektrik paraları vardı. Çocuklarına bakıyorlardı” diyebildi Ahmet Çata...
Baba anlattıkça; içim daraldı. Şimdi ikizlerin aylık verdikleri 50’şer liralar da yoktu.
“Ne yapacaksınız?” dedim.
Cevap veremedi.
Sadece baktı...

Soma’da dinlediğim öykülerden sadece biri İsmail ve Süleyman Çata’nın yaşam öyküleri...
Biliyorum.
İçiniz içinize sığmıyor, biliyorum hepiniz birşeyler yapmanın arayışındasınız.
Kampanyalar yapalım, ama bu sefer adresleri doğru belirleyelim.
Yetim kalan çocuklarımız var, sıkıntıda olan anne, babalarımız var.
İsmail’siz, Süleyman’sız kalan Çata ailesi gibi aileler var.
Bu insanları bulalım ve yalnız olmadıklarını her fırsatta hatırlatalım.

Yazarın Tüm Yazıları