Amerikalılara elde tüfek Marslı kovalatan dahi

Bayanlar baylar, az önce verdiğimiz haberlerin ardından, Meteoroloji İdaresi tarafından büyük rasathanelere talimat verilmiş ve Mars gezegenindeki hareketliliğin yakından gözlemlenmesi istenmiştir...

Haberin Devamı

1938 yılının 30 Ekim gecesi Amerika’nın CBS radyosundaki bu anons, bugüne kadar dünyada eşine rastlanmamış bir toplumsal çılgınlığın ilk habercisiydi.
O günlerin tek iletişim aracı olan radyo canlı yayına başlamış; tüm Amerika’ya Mars’tan gelen garip cisimlerin dünyaya ulaştığını aktarıyordu.
Spiker önce Grover’s Mill civarındaki bir çiftliğe metalik bir göktaşı düştüğü haberini iletti, sonra olay yerinden heyecanla anlatmaya başladı:
“Dış kaplaması kesinlikle dünyamıza ait değil. Gezegenimizde bulunan bir madde değil bu. Bu cisim gördüğüm hiçbir şeye benzemiyor. Işıklı çemberin ortasında kara delikten çıkan bir şey görüyorum. Gözleri var. Bu bir surat olabilir.”
Milyonlarca Amerikalı dehşete düşmüştü.
6 milyon dinleyici kulaklarını CBS’ten ayıramıyordu.
Olayı anlatan sunucu, soluduğu zehirli gazdan dolayı öksürmeye başlayıp geri planda siren sesleri ve patlamalar da duyulunca iş kopma noktasına gelmişti.
Amerika, Marslılar tarafından istila ediliyordu...
Ülkede panik ve kaos başlamıştı.
Polis, itfaiye ve ambulansların telefonları, radyoların, gazetelerin telefon santralleri kilitlenmişti.
Sokaklarda sağa sola kaçışan onbinlerce insanın yanı sıra ellerinde tüfekleriyle uzaylı avlamaya çıkanlar bile vardı.
Bu arada New York polisi CBS stüdyolarını bastı ve hemen bir duyuru yapıldı.
Çünkü aslında bütün bunların hepsi bir radyo tiyatrosuydu.
Ertesi gün gazetelerin manşetlerinde aynı konu vardı.
Hitler bile Amerika ile dalgasını geçmiş; “Sınırsız imkanlar ülkesine Marslıların inmesi de mümkündür” demişti.
1915 yılının 6 Mayıs günü Wisconsin’de doğan Orson Welles işte böyle bir dahiydi.
H.G. Wells’in yazdığı “Dünyalar Savaşı” adlı romanı radyoya uyarlayıp Amerika’yı birbirine kattığı zaman henüz 23 yaşındaydı; bugün bile dünyanın en iyi 10 filmi arasında sayılan “Yurttaş Kane”i çektiğinde ise sadece 25...
Onu saygıyla anarken tam da kendisine yakışan bir anekdotla bitirelim yazıyı.
Bir konferansa davet edilen Orson Welles, konuşmak için sahneye çıktığında salonda kendisini dinlemeye gelen birkaç kişiden başkasını göremez.
Boş salona şöyle bir bakar ve der ki; “Ben sinemacıyım, yönetmenim, tiyatro oyuncusuyum, karikatüristim, şairim, radyocuyum, oyun yazarıyım, illüzyonistim... Ve benim bu kadar kalabalık, sizin bu kadar tenha olmanız ne acı!”
Eğer arşivinizde yoksa internetten bulun ve Orson babanın o davudi sesinden “I know what it is to be young” şarkısını da dinleyin de tam olsun bari...

Haberin Devamı

Instagram ‘bohçacıları’

Haberin Devamı

Malumunuz artık dijital çağdayız...
“Tüfek icat oldu mertlik bozuldu” diye yakınmanın gereği yok.
Çünkü öylesine ‘muhteşem’ geldi ki bu yeni çağ, kendi mesleklerini bile kendisi yarattı.
Video oyun tasarımcılığı, sosyal medya uzmanlığı, dijital diplomasi danışmanlığı, mobil uygulama geliştiriciliği bunlardan sadece birkaçı...
Bir de öyle yeni bir meslek var ki gözardı etmemiz imkansız! ‘Instagram bohçacılığı’!
Bunu ilk defa duyduğunuzu itiraf edin, çünkü ben uydurdum.
Ama Instagram hesabınız varsa bu ‘bohçacıları’ mutlaka fark etmişsinizdir.
Bazı kendinden menkul cin fikirliler, takipçi sayısı fazla olan Instagram kullanıcılarının fotoğraflarının altındaki yorum köşesinden milleti kendi sayfalarına davet ediyor.
O sayfaya girdiniz mi, kurabiyeden kot pantolona, parfümden tişörte kadar her şeyi satan bu uyanıkların reklamlarıyla karşılaşıyorsunuz.
Bazıları işi öylesine azıtıyor ki, fotoğraf yorumlarından çok ‘dükkana davet’ mesajları çıkıyor karşınıza.
Bu yazıyı yazarken Madonna ve Justin Bieber’ın iki fotoğrafının altındaki binlerce yoruma üşenmeden baktım ve sadece üç tane ‘bohçacı’ ilanı gördüm.
Demek ki ‘manyaklık’ bizimkilerde.
Şimdi bazılarınız “Bırakın herkes ekmek parasını kazansın” diyecek.
Tamam, kazansınlar tabii ama biraz daha akıllıca pazarlamalarını yapsalar ve bizi aptal yerine koymasalar...
Sevgili bohçacılar! Alın size İzzet ‘amcanızdan’ birkaç
tavsiye:
Sayfanıza davet edeceğinize fotoğraf hakkında ilginç ama ‘edepli’ bir yorum yapın. Belki o zaman birkaç kişi “Kim bu?” diye merak edip üzerinize tıklar.
* Davet etmeye üşenmediğiniz gibi, yorum yazdığınız kişilerin takipçilerini siz de teker teker takip edin. Belki yine tıklanırsınız.
* Instagram popüler olmadan önceki sosyal medya mecralarını unutmayın. Facebook da Twitter da daha ölmedi.
Bütün bunlardan hâlâ verim alamıyorsanız, artık ölü atı kamçılamayı bırakın!

Haberin Devamı

Beyoğlu’nun arka sokaklarındaki lezzetler

Bir: Dürümzade
Tarlabaşı’ndan Balık Pazarı’na doğru çıkan yolda küçük bir dürümcü... Ama sizi Dürümzade’de büyük bir lezzet sürprizi bekliyor. Bana sorarsanız, kırmızı biber ve baharata bulanmış, ince pizza hamurunu andıran lavaş tam bir başyapıt... Gitmişken tek dürüm içine çift kebap çektirin, benden söylemesi.
İki: Köfteci Hüseyin
40 yıl önce işe seyyar köftecilik ile başlayan Hüseyin Bey’in vefatından sonra ‘ocağın maşasını’ oğlu devralmış. Bence İstanbul’un en iyi köfteci dükkanlarından biri burası. Dışı kızarırken içi sulu kalabilen bozuk para büyüklüğündeki köfteleri ve sirkeli piyazı damak çatlatan cinsten... Genelde saat 15:00’ten sonra köfte bulmak bir hayal...
Üç: Fıccın
Kafkasların özel ve yerel lezzetlerini denemek için değişmez adres... Çerkezlerin patates ya da etle doldurulmuş mantıları yoğurt ve üzerine biberli yağ gezdirilerek servis ediliyor. Restorana adını veren, bildiğiniz böreğe benzeyen ama pizza gibi dilimlenen Fıccın’ı da mutlaka denemek lazım. Çerkez tavuğunu da es geçmeyin. Gidecekseniz, öğle servisinde üç salonun da ağzına kadar dolu olduğunu unutmayın.
Dört: Kebapçı Enver Usta
Çöp şiş, tavuk şiş ve Adana’nın mükemmelini yemek istiyorsanız, Tünel girişindeki Enver Usta’nın merdivenlerinden aşağıya ineceksiniz. Mekân yerin altında ama özellikle masaya oturduğunuzda gelen bulgur pilavı, yoğurt ve ezmenin tadına doyum olmuyor. Merdivenleri çıkarken yakarsınız nasıl olsa. Saat 16.00’da mangalın söndüğünü de unutmayın.
Beş: Hayvore
Sakın havyarla falan karıştırmayın, Lazca “Ben buradayım” anlamına geliyor mekanın ismi... Karadeniz mutfağının sadece mıhlama ve mısır ekmeğinden ibaret olduğunu sanıyorsanız, mutlaka uğrayın Hayvore’ye. Hamsi kebabı ve kaburga güveci özel tavsiyem...

Haberin Devamı

Ortaya karışık

1People dergisi, photoshop kullanarak Naomi Campbell, Cindy Crawford, Kate Moss ve Claudia Schiffer gibi süpermodelleri 20 sene önceki halleriyle aynı fotoğrafta yan yana getirdi. Fotoğraflara bakıyorum da ‘Şarap gibi’ sözü bile kifayetsiz kalıyor.

2 Amerikan Vogue’unun Genel Yayın Yönetmeni Anna Wintour’un ev sahipliğinde her sene Metropolitan Müzesi’nde yapılan Costume Institute Gala’sına katılan Calvin Klein, kıyafetini en büyük rakiplerinden biri olan Ralph Lauren’e diktirmiş. Kurt, kendini kurda emanet etmiş.

3 Ben Affleck, blackjack oynarken kart saydığı için Las Vegas’taki Hard Rock Hotel’in casino’sundan atılmış. Kumar masaları film setlerine benzemiyor. Ünlü olmasan kartları değil, eline verecekleri dişleri sayardın.

Yazarın Tüm Yazıları