Erdoğan neden rakipsiz?

HER sene 24 Nisan tarihi yaklaşırken ABD başkanlarının “ne diyeceği” önemli bir gündem maddesiydi.

Haberin Devamı

“Soykırım” mı diyecek, yoksa “büyük felaket” mi?
“Soykırım” demediği için sevinildiğini, ama “büyük felaket” nitelemesinin de bir genç kızın kırılmış kalbine hâkim olan duygularla karşılandığını hatırlayalım.
Oysa bildiğimiz bir şey vardı: Bu topraklarda, yıka yıka bitiremediğimiz kadar çok, bunca kilisenin bir sahibi vardı ve artık yoklar!
Bu “kayboluşun” hangi kelime ile tanımlanacağı elbette önemlidir, bunun önemsiz bir ayrıntı olduğunu kimse iddia edemez.
Ama bundan daha önemli olanı “kayboluşun” varlığıdır.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, benim alkışlayacağım bir siyasi cesaret örneği gösterdi ve önce bu kayboluşun varlığını bir insan olarak kabul etmemiz gerektiğini vurguladı.
Bir siyasi cesaret örneği olmasının yanı sıra günümüz siyasetçilerinin neden Recep Tayyip Erdoğan kadar etkili olamadığının da bir örneğidir.
Başbakan’ın sözleri, iki büyük muhalefet partisi tarafından beklediğim gibi karşılandı.
MHP lideri Devlet Bahçeli bunu “Ermeni soykırımını tanıma” olarak niteledi.
Bunun için kendisiyle tutarlı bir çizgide. Net ve direkt.
Bu mesajın toplumda ulaşacağı bir kitle var, o kitle böyle bir konuda bu tür bir siyasi tepki konmasını bekliyor.
CHP’nin açıklaması ise “iki arada, bir derede” kalındığını gösteriyor.
Genel Başkan Yardımcısı Faruk Loğoğlu’nun açıklamasının birinci bölümü Başbakan’ın “taziye mesajına” katılındığını, ikinci bölümü ise “Başbakan’ın meseleyi siyasallaştırdığını, insani bir konuyu siyasete alet ettiğini” anlatıyor.
Her zaman olduğu gibi “yarım hamile” bir açıklama.
Normal olarak insani konularda daha hassas olması beklenen bir siyasi çizgi, bu hassasiyeti önce kendisi göstermeyi başaramadığı için, karşı tarafı “meseleyi siyasallaştırmakla” suçluyor!
Bir toplumsal ilişkide, her şeyin önünde sonunda gelip siyasete dayandığını ve doğrudan siyasete “müteallik” olduğunu bilmiyormuş gibi!
CHP, Başbakan’ın sözlerine ne MHP gibi net ve açıkça karşı çıkabiliyor, ne de Erdoğan’ın yaptığı gibi sözü eğip bükmeden konuşabiliyor.
Artan seçmen sayısına rağmen, son seçimde CHP oylarının hiç artmamasının nedeni, böyle “Ne şiş yansın ne kebap” politikalarından medet umuyor olmaktan başka bir şey değildir.
Bu tartışmanın bize gösterdiği şey Erdoğan’ın neden rakipsiz olduğudur.
Erdoğan rakipsiz çünkü, rakiplerinin gündemi belirleme, yeni bir söz söyleme, toplumun karşısına yeni bir bakış sunma çabası da yok, refleksi de yok.

Haberin Devamı

Başbakan bu meselede samimi mi?

Haberin Devamı

BAŞBAKAN’ın, Ermenilerin acılarını paylaştığı ile ilgili açıklamasını okurken “Bakalım üç sene sonra ne diyecek” diye de düşünmedim değil.
Çünkü Başbakan’ın bu tür konuları, kapsamlı bir siyasal programın parçası ve adımları olarak görmediğini biliyoruz.
Onun için siyaset yapmak demek, böyle bir şey. Bugün bu gerekiyorsa bunu söylerim, yarın başka bir şey.
Tutarlılık diye bir şey söz konusu değil yani.
Mesela 3 yıl önce 1 Mayıs’ın Taksim’de kutlanmasını kendisinin bir siyasi başarısı olarak sunuyordu, bugün “Taksim’i unutun” sözü de ona ait.
Ermenistan ile “açılım” gündemdeyken başka şey söylüyordu, Aliyev sopanın ucunu gösterince başka şey söylemeye de başlamıştı.
Siyaset adamlarının söyledikleri sözlerin önemli olduğunu düşünürüm ama bunun sadece sözde kalmasının da bir “kandırmaca peşinde olmak” olduğuna inanırım.
Başbakan’a bir çağrım var:
Madem “tehcir gibi gayriinsani sonuçlar doğuran hadiselerin yaşanmış olmasının Türkler ile Ermeniler arasında duygudaşlık kurulmasına engel olmaması gerektiğini” söylüyorsunuz, sözünüzün eri olun.
Büyükşehir Belediye Başkanlığı koltuğunda Kadir Topbaş oturuyor olsa da, seçimi kazananın siz olduğunuzu hepimiz biliyoruz.
Bu belediyenin “sanat danışmanı” olan profesör unvanlı bir tip, memleketimizin Ermenilerini, Rumlarını ve Yahudilerini aşağılayan tweet’ler attı.
Etnik kimlikleri bir aşağılama sıfatı olarak kullandı, ırkçı nefret suçu işledi.
Buyurun samimiyet sınavına!
Kadir Bey, oyunu istediği insanlara hakaret eden profesörü orada tutmaya hiç utanmadı.
Hazır “kardeşlik açılımı” başlamışken, bu sözlerinizi, somut eylemlerle de desteklemeniz iyi olmaz mı?

Haberin Devamı

Ters köşe!

GAZETECİLER ile cumhurbaşkanı seçimi konusunda sohbet eden Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, “Bundan önce de medya bir şeyler söylüyordu. Sonra ters köşe oldunuz, yine ters köşe olabilirsiniz. Bizim sağımız solumuz belli olmaz” dedi.
Bir yönüyle eğlenceli bir kişiliği olduğunu söyleyebilirim.
Medya sanki bir araya gelip, “Hadi bu konuda bir şeyler uyduralım” demiş ve ona göre haber yayınlamış gibi!
Hayır, öyle olmadı.
Bu konuda yazılıp çizilen her şey, ya Köşk’ten ya da hükümet ve AKP çevrelerinden kaynaklandı.
Danışmanlar, yardımcılar, “muteber” (AKP terminolojisinde bizim sözümüzden çıkmaz anlamına geliyor) köşe yazarlarından oluşan kaynaklar bunlar.
Şimdi Başbakan “Sağımız solumuz belli olmaz” dediğine göre takip edeceğim bakalım, bu zevat ne yazacak, ne söyleyecek?
Üç güne kalmaz dillerinin altındaki ortalığa dökülür.
Ama çok bir şey değişmeyeceğinin sinyali yine Başbakan’ın sözlerinde gizli.
10 Mayıs’ta milletvekilleri ile bir toplantı yapıp nihai kararını verecek, ondan sonra da Cumhurbaşkanı Gül ile son kez görüşüp kararlarını açıklayacaklarmış.
Cumhurbaşkanı olmak istediği bir sır değil, anketi bizzat kendisi yapıyor, nasıl bir sonuç çıkmasını bekliyor olabilir, siz tahmin edin!
Daha önce yaptığı toplantıda ne sonuç çıktıysa, o sonuç çıkar: Erdoğan, cumhurbaşkanı olmalı!
“Abdullah Bey kardeşimiz” de zaten “bugünkü şartlarla” siyasete hevesli değil.
Hangi köşede terslik çıkacak ki?

Haberin Devamı


Not: Mayıs başına kadar yurtdışındayım. Bu nedenle bu hafta salı ve perşembe günleri yazamadım, benzeri bir durum önümüzdeki hafta da olabilir. Bilgilerinize sunarım.

Yazarın Tüm Yazıları