İşte benim İstanbul'um

Bab’ı Ali yokuşuna tırmanıp Hürriyet’e yürüyeceğim.

Haberin Devamı

Cumartesi, istihbarat şefliği yaptığım gün. Gar dışında bir grup insan bağırarak konuşuyor. Ortalarında iki genç kız kıyafetleri, görünüşleriyle kesin yabancı. Haber çıktı, diye umutlanıyorum.
Necati Zincirkıran’ın kadrosuna sözlü, yazılı testlerden geçerek alınmışım. Görevim Beyoğlu Muhabirliği.
O dönemin koşullarıyla Beyoğlu muhabirliği kısır bir saha idi. Hürriyet’te maaşlar dolgun, çalışma koşulları tatmin edici, ikramiyeler maaş kadardı. Ama haber kıtlığı çekiyordum. Akşam gazeteye dönünce polis, adliye muhabirlerinin daktiloyu kırarcasına haber yazmalarını gıptayla izlerdim. İşim, İstanbul’a gelip giden önemli kişileri bulup haber yapmak idi. Oysa ‘’VİP’’( Çok Önemli Kişi) dediğimiz yabancıları ara ki, bulasın. Her gün Hilton, Divan, Park gibi şehrin beş yıldızlı otellerinde resepsiyon müdürlerinden VİP tüyosu almaya çalışırdık. Sirkeci Garı’nda Türk kalabalığı ortasında iki kızı görünce ‘’Bunlar VİP’e benzemiyor ama haber kokusu aldım.’’ derken arkadan biri ceketimin kolunu çekerek seslendi: ‘’Hemşerim, bu kızların derdini anlayamadık, sen yabancı dil bilirmisin?’’
Londra’da hemşirelik yapan Yeni Zelanda’lı iki kız ucuz bir turla İstanbul’a gelmişler. ‘’Cumartesi gelip beni görün.’’diyen turizmci Türk’ten alacakları var. Verdiği adres Karaköy’de Bankalar Caddesi’nde. Bankaların kapalı olduğunu söylüyorum. Ayaküstü anlattıkları ilginç. Turizmciyi bulamazlarsa bana gelmelerini söylüyorum. Saati dolmadan Hürriyet kafeteryasına geliyorlar. Öğle yemeğinde tabaklarında kırıntı dahi bırakmıyorlar. Her çifte yemek siparişinde ‘’Para isteyecekmisiniz?’’ demeyi ihmal etmiyorlar.
Birlikte haber izlediğim foto muhabiri Yurdaer Acar görüntü çekimi yaparken hemşire Beulah’la yakın ilişki kurdu. ‘’İngilizce öğreneceğim.’’ diyerek Beulah’ın arkasından Londra’ya gitti. Orada evlendiler.
O tarihten sonra yaptığım röportajlarda ‘’Türkleri nasıl tanımlıyorsunuz?’’ soruma çoğunlukta ‘’Konuksever ve yakışıklı’’ yanıtını aldım. Mülakatlarımda bu tanımlamaları kullandım.
İstanbul o günlerden bu güne çok değişti. VİP şöyle dursun, vasat turistler dahi parmakla gösterilecek kadar az iken şimdilerde ziyaretçi sayısı milyonları açtı. 2002-2005 arasında Türkiye’ye gelenlerin sayısı 12.8 milyondan 21.2’ye sıçradı. Türkiye 2011’de 18 milyar dolara ulaşan turizm cirosu, 31.5 milyon yabancı ziyaretçiyle dünyada 6’ıncı en popüler turist uğrağı seçildi.
Amerikan ‘’Travel and Leisure’’ dergisi özel Avrupa yayınında İstanbul ekini hazırlayan yazar Anya Von Bremzen ilk kez ‘80lerin ortasında geldiğini, Galata Köprüsü’nden geçen atlı arabaları, Bizans freskoları, lale tasarımlı çay bardakları, Avrupalaşmış Beyoğlu (Pera)nu görünce şehre aşık olduğunu, Cihangir’de Boğaz’a bakan küçük bir ev aldığını söyleyerek ekliyor:
‘’Pencereden Boğaz trafiğini seyrediyorum. İstanbul artık küresel bir megalopolis oldu. Artık Doğu ve Batı, laiklik ve İslamiyetin bir sarsıntıyla birleşmesi sonucu, zerafetle aynı yerde yaşadıkları yer oldu. İşte benim İstanbul’um da bu.’’


Yazarın Tüm Yazıları