Mal yığmak haramdır!

Aynı yerlerde dolaşıyorlar ama asla tanışmıyorlar.

Haberin Devamı

Gerçi Sırrı Süreyya Önder, Onur Ünlü’yü yazdığı şiirlerden gıyaben tanıyor.
Onur Ünlü şair aslında.
“Resulullahla benim aramdaki farklar” diye bir şiiri de var.İnternetten bulabilirsiniz.
Annesinin ölümünü anlatıyor, etkilenmemek mümkün değil!
Siz anladınız, pazar başlayan Sırrı Süreyya-Onur Ünlü röportajı bugün de devam ediyor. Yarın da edecek.
Siz onlarla birlikteyken, ben Kıbrıs’ta üniversiteli öğrencilerle söyleşeceğim...Mal yığmak haramdır

Çok para utanç verici bir şey mi?
Sırrı Süreyya Önder: Hem de ne biçim! Mal ateştir. Yakar insanı...
Onur Ünlü: Filmde söylüyor işte, “İhtiyaçtan fazla mal haramdır!” diyor. Ben de böyle olduğuna inanıyorum...
SSÖ: Tek başına tüketimle kurduğumuz ilişkiye, hep beraber şöyle bir çeki düzen versek, dünyanın şu an yaşadığı birçok sorunu geride bırakmış oluruz. Tüketim bela bir şey. Ambalajlayıp ambalajlanıp, yeni haller, biçimler adı altında dayatılıyor. Günümüzde tüketimle meselesini çözmüş insanlar, ermiş insanlar bence. Bu kadar basit. Yani öyle fazlaca Hindistan’lara, Himalaya’lara gitmeye gerek yok. Kendi nefsiyle böyle bir muhasebeyi kurabilen herkes, ermiş insandır!
Peki, bu kadar iyi film yapan insanlar, iyi para kazanmayı da hak etmiyor mu?
OÜ: İlla alacaksam, alıp onu bir başkasıyla paylaşmalıyım. Tamam bir iş yapıp 10 lira kazanacaksam, “Hayır, bana 2 lira yeter!” dememeliyim. Çünkü o 8 lira, orada kalır. Kalmasın. O 8 lirayı bir şeye dönüştüreyim. Üreteyim mesela. Ama mal yığmayayım. Mal yığmak günah diye geçer...
SSÖ: Zaten sana kalmayacak ki o mal. İnsan ömrü nedir ki? Mal biriktirmek için bütün hayatını heder eden insanlar var...
OÜ: Ben 17 senedir İstanbul’dayım, hiç maaşlı çalışmadım. Hep parça başı. Senaryo yazdım parasını aldım. 17 senedir hâlâ bir sonraki kirayı nasıl ödeyeceğimi hiç bilmedim. Halimden şikâyetçi de değilim.
İyi de çoluk çocuk olunca, en azından o çocuğa bir gelecek hazırlamak gerekmiyor mu?
SSÖ: O da çocuğa ipotek koymaktır! Benim babam 8 yaşındayken öldü. Evin en büyüğüydüm. O günün parasıyla bize 35 bin lira borcu ve şerefli bir adı kaldı. Ne oldu? Kendimize bir hayat kurduk. Ben de bugün ölebilirim, çocuğum da kendine bir hayat kurabilir. “Çocuğuma bir gelecek hazırlamalıyım” da aslında bir kibirdir. Sen nesin ki, çocuğuna gelecek hazırlıyorsun! Güzellik bir sivilceye, mal da bir kıvılcıma bakar! İnsanlar bu enerjilerini mal yığmak yerine, hayatın güçlüklerine karşı çocuklarına bir takım yetiler kazandırmaya seferber etseler çok daha iyi olur...

Haberin Devamı

ESİNLENME DEĞİL, KLİŞE

Haberin Devamı

Sean Penn’in “Gizemli Nehir” filminde de, yetimhanede büyüyen tecavüze uğramış çocuklar anlatılıyordu. Sizin filmde de böyle bir şey var. Bir esinlenme durumu söz konusu mu?
OÜ: Hayır, esinlenme durumu yok. Bir sürü şey gibi, bu da bir polisiye klişesidir. Birçok polisiyede vardır. Çünkü yeterince sert ve dramaturjik olarak doğru olması gerekir. Şöyle bir örnek vermek istiyorum. Filmin sonunda imam, katili polise teslim etmez. Yani kendi kendine bir adalet uygular. Normalde bu, beklenilen bir şey değildir. Normalde dedektif teknik olarak, suçluyu adalete teslim eder ve işten çekilir. Fakat bizim adam, kendi kendine bir adalet hükmünde bulunuyor. Bunu yapabilmesi için de katilin, çok sağlam ve özgün bir gerekçesi olması gerekirdi. İşte o yüzden, bu gerekçeyi sağlam bir klişeyle şekillendirdik.

Haberin Devamı

ÖDÜL ALMAK SUÇ!

“Sen Aydınlatırsın Geceyi” neden vizyona girmedi? Sadece üniversitelerde gösterildi?
OÜ: Çünkü istemedim. Sinema sahiplerinde ve dağıtıcılarda, bu türden filmlerin seyirciyle buluşmayacağına yönelik bir kanaat var. Vizyonda fazla tutmuyorlar. Şans bile vermiyorlar. “Öyle mi?” dedim, o günlerde de maddi geri dönüşe ihtiyacım yoktu. Esti bana, “E ben de vermiyorum!” dedim. Öyle kaldı film...
Yazık değil mi emeğe...
OÜ: Üniversitelerde gösterdim. Gençlerin izlemesi ve beğenmesi bana yetti. Ben bir dağıtımcıdan “Sen ödül de aldın ama...” diye şikâyet bile işittim. Ödül almak bile suç yani! “Ödüllü filmler izlenmez” diye bir kafa var...

Haberin Devamı

KAYBETMEYİ TERCİH ETMEK BİR ERDEMDİR

Bizde “başarı hikâyeleri”ne odaklı bir kavrayış var. Bunlar yüceltiliyor. “Kaybedenler” de, hep abartılarak anlatılıyor. Ve mutlaka ya kaderin hükmü ya da kendi beceriksizlikleri olarak gösteriliyor! Oysa irade olarak kaybetmek, kaybetmeyi tercih etmek ve göze almak da bir erdemdir. Bu yönüyle, kaybedenlerin önünde saygıyla eğilen bir film...

Yazarın Tüm Yazıları