Havuzda boğulmak istemiyoruz artık!

Üç tarafı denizlerle çevreli bu vatan sathından niye iyi yüzücüler çıkmaz?

Haberin Devamı

Malum, ‘Güneşten bir kütle koptu ve soğumaya başladı...’ kadar eski bir klişedir bu.. Hoş, klişeler belli deneyim ve yaşanmışlıkların da eseridir ama yüzmede başarıyı denizle bağlı tarif etmeye çalışmak beyhudeliğin ta kendisidir. Nitekim dört tarafı denizlerle çevrili birçok ‘Ada’ devletinin de iyi yüzücüleri yoktur. Oysa dört kenarı itibariyle dikdörtgen formdaki olimpik havuzlara, dört başı mamur yüzme tesislerine sahip olan ülkeler, gençlerini bir de iyi antrenörlerin ellerine teslim ederlerse başarı gelir, geliyor da... Bir de o gençlerde bulunması gereken azim, disiplin ve çok çalışmayla elbette.
Aktif sporculuk dönemini yaklaşık 100’e yakın rekorla kapatan Yüzme Federasyonu Başkanı Ahmet Bozdoğan, ekibiyle akılcı bir yol izleyerek ve ‘Eğitim şart’ diyerek yaklaşık bir yıl önce Michael Phelps’in antrenörü olarak ün yapan Bob Bowman’la anlaşmıştı. Bu birlikteliğin ilk adımı olarak da ümit vaat eden beş genç sporcu; Ediz Yıldırımer, Nida Elif Üstündağ, Doruk Tekin, Kemal Arda Gürdal ve Yalım Acımış Bowman’ın rehberliğinde Baltimore’a götürülerek eğitime başladılar. Bu, hamlenin nokta atışı olan kısmıydı. Bir de kitleleri yüzmeyle buluşturma ve bu yolla geniş toplulukları ‘suya çekme’ düşüncesi vardı ki 2013’te 18 bin olan aktif lisanslı sporcu sayısına bir yılda 32 bine ulaşıldı...

Haberin Devamı

iDDiADAN ÖNCE ŞENLiK DUYGUSU

BÖYLESİ geniş bir yelpazede seyreden bir organizasyonun elbetteki iyi bir sponsora ihtiyacı olur, ‘endüstriyel futbol’la ilişkisini sonlandıran Turkcell, bütün bu yüzme faaliyetinin destekçisi olarak oyuna dahil oldu. Yaşanılan süreç, bir sunumla basına tanıtıldı. Nitekim geçen yıl ilk adımlar atılırken de neredeyse aynı gazeteci topluluğuyla buluşularak, bir anlamda aradan geçen süreçte nelerin yapıldığı herkese aktarıldı.
Bozdoğan, iddialı, “2015’te durum daha bir netleşecek, o zaman madalyadan bile söz edebilirim” diyor. Doğrusu evet, sporun içinde kazanmak, başarmak her daim var, lakin bizim gibi özellikle spor kültürü futbol üzerinden yüklenen ve başarıya endeksli bir haletiruhiyeyle hayatın diğer alanlarında da benzer refleksli göstermeye meyilli toplumlar için bence bu tür iddialarda bulunmak ters tepebiliyor. 2012 Londra Olimpiyat Oyunları öncesi özellikle dönemin Spor Bakanı Suat Kılıç, sürekli “Çok iddialıyız” demiş, organizasyonun ilk günlerinde gelmeyen madalyalar sonrasında sahne alanları da baskı altına alarak en iyi bildiklerini bile yapamaz hale getirmişti. Zaten zannımca, -yine ‘gereksiz’ bir romantik hamle olarak addedilebilir ama- olimpiyatların temel felsefesi o şenlikte yer almak, yani katılmaktır.
Sunumda dikkat çeken en önemli şeyse bir üniversitenin matematik ya da fizik bölümünde derse giren sempatik profesörleri andıran Bob Bowman’ın, bu işe gerçekten sımsıkı sarıldığına dair samimiyetini ve inancını hissettirmesiydi. Sorulara esprili cevaplar veren Bowman, bilgi ve birikimini yansıtan konuşmalarıyla etkiliydi. Bizim Bağış’ın (Erten), “Hazır yakalamışken dünya basınının cevabını aradığı ‘Phelps’in durumu nedir?’i size sorsak” hamlesine, “Havuza indi ama ne olacağını bilmiyoruz. Yani henüz suyun başında” şeklinde cevap verdi.
Başarı hemen (yani Bozdoğan’ın altını çizdiği gibi mesela 2016’da) gelir mi gelmez mi bilemem ama geleceğe yönelik sağlam kulaçlar atıldığı kesin. Üstelik bu hamleler içinde iyi antrenörler yetiştirilmesi yolunda çabalar da var. Naçizane şu istekte bulunabilirim ancak, spor basınını “Havuzda –yine- boğulduk” başlıklarından kurtarın lütfen...

Yazarın Tüm Yazıları