Bir ülke ne kadar bölünebilir?

Kabul etmesi zor ama gerçekten bir arada yaşamak istiyorsak, öncelikle ne kadar bölünmemiz gerektiğine karar vermeliyiz.

Haberin Devamı

Son zamanlarda pek çok kişi Türkiye’nin ikiye bölündüğünü düşünüyor: %49 ve %51 diye... İslamcılar ve Milliyetçiler ya da Türkler ve Kürtler diye... Bense bu bölünmeleri fevkalade yetersiz buluyorum. Çünkü bu ülkede gerçekten bir arada yaşamak istiyorsak öyle ikiye falan değil, çok daha fazla parçaya bölünmeliyiz. Bahsettiğim coğrafi değil, esaslı bir toplumsal bölünme. Hayır, ne şaka, ne de kara mizah... Gelin, bu bölünme önerisinin nedenlerine girmeden önce küçük bir kimlik belirleme testi yapalım.

AŞAĞIDAKİLERDEN HANGİSİ SİZSİNİZ?
Kadın, erkek; kadınsever, erkeksever... Çok yaşlı, yaşlı, orta yaşlı, genç, çok genç, çocuk... Evli, bekar, yalnız yaşayan, birlikte yaşayan, çocuklu, çocuksuz... Engelsiz, engelli... Hasta, sağlıklı...

Ultra zengin, zengin, orta halli, fakir, çok fakir... Çalışan, çalışmayan... Yatırımcı, patron, ortak, yönetici, memur, işçi, işsiz, fikir işçisi, beden işçisi, esnaf, çiftçi, sanatkar, zanaatkar, emekli, asker, sivil...

Kentli, kasabalı, köylü; sahilli, ovalı, dağlı; doğduğu yerde yaşayan-yaşamayan, göçmen, göçebe, gezgin, sabit, köklü; yurt dışına çıkmış, çıkmamış... Yüksek lisans mezunu, üniversite mezunu, lise mezunu, ortaokul mezunu, ilkokul mezunu, öğrenci... Yurt dışında okumuş, okumamış...

Türk; Türkiye Türkü, Balkan göçmeni Türk, Kıbrıs veya adalar göçmeni Türk, Kuzey Karadeniz veya Kafkasya kökenli Türk; Azeri, Tatar, Özbek, Kırgız, Uygur, Kazak asıllı... Kürt, Kırmançi konuşan Kürt, Zazaca konuşan Kürt, Kürtleşmiş Türk. Arap, Ermeni, Yahudi, Rum, Laz, Roman, Çerkes, Arnavut, Boşnak, Pomak, Gürcü, Abhaz, Çeçen... Türkleşip kökenini unutan - unutmayan, ana dilini unutan - unutmayan. Türkiye dışında yaşayan vatandaş ve vatandaş olmayıp Türkiye’de yaşayan, çifte vatandaş, çifte kökenli; Türkle evli, yabancıyla evli...

Müslüman: Sünni, Alevi... Cami ehli, cemaat ehli, tarikat - yol ehli... Şii, İsmaili, Caferi, Nusayri... Hristiyan: Ortodoks, Rum Ortodoks, Süryani Ortodoks, Gregoryen, Katolik, Protestan... Yezidi, Budist, Şamanist, karma inançlı, yeni dinlere inanan... Çok dindar, dindar, dinini reddetmeyen ama bağlı olmayan; düzenli ibadet eden, bazen ibadet eden, ibadet etmeyen, ibadetleri reddeden... Dinsiz, Ateist...

Cumhuriyetçi, aydınlanmacı, demokrat, liberal, sosyalist, komünist, militarist, milliyetçi, ulusalcı, ülkücü, Turancı, siyasal İslamcı, Batıcı, İslam birlikçi, Avrupa Birlikçi, evrenselci, anti-küreselci, anti-kapitalist, çevreci... Takım tutar - takım tutmaz, sıkı taraftar, taraftar, öylesine taraftar...

Açık görüşlü, hoşgörülü, muhafazakar, geleneksel, tutucu, fanatik, devrimci, çatışmacı, uzlaşmacı, birlikçi, ayrılıkçı... İnatçı, sinirli, kavgacı, yumuşak huylu, konuşkan, sessiz, gürültücü, kızgın, hiddetli, sakin, ciddi, şamatacı, huzurlu, huzursuz, mutlu, mutsuz...

KİMLİK TESTİMİZİN SONUÇLARINA GÖRE
Şimdi lütfen, yukarıdakilerden kendinize uygun olan bileşimi oluşturun. Kendi tarifiniz tamamsa, aynı işlemi yakın çevrenize genişletin... Sadece eşe dosta değil, birlikte çalıştığınız kişilere, uzak akrabalarınıza, konu-komşuya, tanıdıklarınıza uygulayın. Çeşitliliğin nasıl hızla arttığını göreceksiniz. Peki ya, Türkiye’nin geri kalanı? Ortaya muazzam bir kombinasyon çıkacak değil mi? Ve aslında hiç de sanıldığı gibi birbiriyle türdeş olmadığımızı göreceğiz. Bireysel çıkarlarımızın herkesle örtüşmesinin olanaksız olduğunu anlayacağız.

Bu küçük testin de gösterdiği üzere öyle sanıldığı gibi “sınıfsız, tek bir millet” falan değiliz; geçmişte de değildik. Son 10 yılda medyanın çeşitlenmesi ve bireyselleşmesiyle farklılıklarımız çok daha fazla görünür oldu. Hepsi bu!

Oysa gündeme bakacak olursak birbirine zıt, iki dev blok olduğumuza kolayca inanabiliriz. Sanki “bizim taraf” kazanırsa / kazandıkça her şey yolunda gidecek; “karşı taraf” kazanırsa / kazandıkça her şey kötüye gidecek! Siyaset, yenilikçilikten uzak yıkıcı bir ikileme sıkışırken bizi de içine çekiyor. Dolayısıyla “aman birlik olalım, safları sıklaştıralım” dedikçe bu bloklaşmaya hizmet ediyoruz, farkına varmadan. İşte bu nedenle baskıcılığın her türlüsünden kurtulmak için, ikiye, üçe, beşe değil: 76 milyon 667 bin parçaya bölünmeliyiz! O kadar çok bölünmeliyiz ki “aynıcılık”, “tek tipçilik” ve haliyle baskıcılık silinsin hayatımızdan. O kadar çok bölünmeliyiz ki, sayısal üstünlüğe dayalı kaba ideolojiler değil, nitelikli, incelikli siyaset öne çıksın. O kadar çok bölünmeliyiz ki kime benzediğimiz, kimlerden olduğumuz değil; hangi uygulamaları desteklediğimiz, kişisel seçimlerimiz belirlesin geleceğimizi. Bu düşünceyi öyle hayali bir ideal falan sanmayalım... Adına, insan haklarına dayalı bireysel çoğulculuk deniyor! Uygulandığı ülkeleri görmek isterseniz bir uçak bileti almanız yeterli...

Yazarın Tüm Yazıları