Geriye gittiniz

Güncelleme Tarihi:

Geriye gittiniz
Oluşturulma Tarihi: Nisan 14, 2014 01:48

Avrupa Konseyi İnsan Hakları Komiseri Nils Muiznieks, Gezi olaylarıyla ilgili Türk polisine sert eleştiriler getirdiği raporunu kasım ayında yayınlamıştı.

Haberin Devamı

Geçen hafta Strasbourg’da ziyaret ettiğim Muiznieks’e göre 17 Aralık kriziyle başlayan süreçte Türkiye pek çok kritik alanda daha da geriye gitti. Muiznieks, TİB ve MİT gibi devlet kurumlarının dokunulmazlıklarının arttırılmasını çok sorunlu bulduğunu anlattı. Türkiye’deki gelişmeleri değerlendirirken yaptığı şu vurgu manidardı; ‘Liderler demokratik meşruiyetin tekeline sahip değildir. Demokratik meşruiyeti seçimlerle değişen güç dengelerinden etkilenmeden insan haklarının garantörü olarak işlev gösterecek yargı ile paylaşmaları gerekir.’

(NOT: Muiznieks ile görüştüğümüzde Anayasa Mahkemesi henüz HSYK yasasında adalet bakanına ve internet yasasında TİB’e verilen yetkileri iptal etmemişti.)

SOSYAL MEDYA YASAKLARI TOPLANMA VE ÖRGÜTLENME ÖZGÜRLÜKLERİNİN DE İHLALİ

- Türkiye’deki yeni internet yasasının hazırlıklarını ve Twitter yasağı sürecini yakından takip ettiğinizi biliyorum. Geldiğimiz noktayı nasıl yorumluyorsunuz?

Haberin Devamı

Yasağın sonunda kaldırılmış olmasına mutlu oldum. Anayasa Mahkemesi’nin bunun önüne açan kararını memnuniyetle karşıladım. Sosyal medyanın hangi mecrası olursa olsun -ister Twitter, ister Facebook, ister YouTube– toptan yasak getirmek tamamen orantısız bir tepki. Eğer bloke edilmesi gereken yasadışı bir içerik söz konusu ise sadece o içeriği yasaklamanız gerekir. Medyanın kendisini yasaklamak sadece basın özgürlüğünün değil aynı zamanda toplanma ve örgütlenme özgürlüklerinin de ihlalidir.

17 ARALIK SÜRECİNDE EN ÇOK ENDİŞELENDİREN YARGININ BAŞINA GELENLER

- YouTube yasağı sürüyor ve gerekçenin de yine Atatürk’e hakaret olduğu ileri sürüldü. Ancak Twitter kapatıldığında genel kanı yasağın yolsuzluk iddialarını içeren dinlemeler nedeniyle hükümetin duyduğu rahatsızlıktan kaynaklandığı yönündeydi. Türkiye’deki tabloya bakınca böyle bir kanıya siz de kapılıyor musunuz?

Eğer mesnetli yolsuzluk ve yasadışılık iddiaları varsa yetkililer sadece bunları kimin sızdırdığını bulmaya çalışmak yerine o ciddi iddiaları araştırmak gerek. Bizi bu süreçte en çok endişelendiren, yargının bağımsız olmadığı yönündeki görüntü oldu. Savcı, hâkim ve polislerin toplu olarak görev yerlerinin değiştirilmesi soru işaretlerine neden oluyor. Son atamalar halihazırda zaten var olan Türk yargısı ve polisinin bağımsızlığı ve tarafsızlığına ilişkin şüpheleri pekiştiriyor. Twitter’ı kapatıp, TİB’in yetkilerini son derece sorunlu bir şekilde arttırıyorsunuz. TİB’in ileri yetkilerine karşı hesap vermek durumunda olmayışını çok sorunlu buluyorum. Bütün bunların arkasında nasıl bir motivasyon var bilemem. Ama bunlar hem yargınızın bağımsızlığı ve tarafsızlığı, hem de ifade özgürlükleri konusundaki endişelerimizi arttırıyor.

DİNLEME SKANDALLARI GÜVENLİK GÜÇLERİ ÜZERİNDE DEMOKRATİK DENETİM EKSİKLİĞİNİ ORTAYA ÇIKARDI

- Siyasetçilerin özel telefon konuşmalarının dinlenmesi konusundaki genel yaklaşımınız nedir?

Haberin Devamı

Türkiye bu tür dinleme skandallarının yaşandığı tek ülke değil. Edward Snowden’ın ifşaatlarının ardından biliyorsunuz Gürcistan, Bulgaristan, Çek Cumhuriyeti gibi pek çok yerde skandallar patladı. Bütün bu skandallar birçok ülkede güvenlik güçleri üzerinde etkili bir demokratik gözetimin sağlanamamış olduğunu ortaya koyuyor. Teknoloji o kadar hızlı ilerledi ki elbette insanların özel hayatları tehlike altında. Bizim bugün artık gözetleme, güvenlik güçlerinin denetlenmesi ve kişilik hakları üzerine çok ciddi bir tartışma yapmamız şart. Ben bu konuyu artık ziyaret ettiğim ülkelerde özel olarak gündeme getirmeyi düşünüyorum.

DİNLEMELERİN ŞEKLİ VE SIZDIRILMASI SORUNLU OLSA DA SİYASETÇİLER NASIL ZENGİNLEŞTİKLERİNİ AÇIKLAMAK ZORUNDA

- Türkiye örneğinde mesela, kişilik haklarının ihlali söz konusu olduğu için dinlemelerin içeriğini ülkemizle ilgili değerlendirmelerinizde hiçbir şekilde dikkate almaz mısınız? Yoksa dinleme yasadışı olsa bile bunlar göz ardı etmeyeceğiniz iddialar mıdır?

Haberin Devamı

Bu dinlemelerin pek çoğunun yolsuzluklarla ilgili soruşturma kapsamında yapıldığı açık. Özel hayat ihlalleri ve bu dinlemeleri yapan güvenlik elemanlarının sorumsuzluğu konusunda endişeler olabilir. Ama hükümetten gelen istifalara bakılınca, iddiaların çok ciddi olduğu ve çok ciddi bir biçimde soruşturulması gerektiği görülüyor. Türkiye örneği üzerinden konuştuğumuzda açık olan şu ki resmi makamlardaki kimselerin özel hayatının sınırları sıradan vatandaştan çok daha dardır. Çünkü halka karşı hesap vermesi gereken konumdadırlar ve sert eleştirilere hazır olmaları gerekir, özellikle de para konularında. Dinlemenin şekli ve sızdırılması sorunlu olabilir ama o makamlarda oturan kişiler nasıl zenginleştiklerini açıklamak durumunda. Bu konudaki son derece ciddi iddialar bağımsız ve tarafsız yargı tarafından araştırılmalı. Ama şu ana kadar gördüğümüz eylemler yargının bağımsızlığı ve tarafsızlığına şüphe düşürmüş durumda.

Haberin Devamı

- Bu konuları Türk hükümetinden muhataplarınızla bizzat tartışma fırsatınız oldu mu?

Hayır olmadı. En son aralık ayında Türkiye’ye yaptığım ziyaret Suriyeli sığınmacılar içindi. Geçen hafta buraya Parlamenterler Asamblesi oturumuna katılmak için gelen AB Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu ile görüştüm. Ama bu konuları detaylı tartışma fırsatımız olmadı. Niyetim en kısa zamanda bu konuları Türk yetkililerin gündemine getirmek. Bu arada gelişmeleri yakından takip etmeyi sürdüreceğim.

VATANDAŞIN SEÇİMLERDE BİLİNÇLİ TERCİH YAPABİLMESİ İÇİN ÖZGÜR MEDYA ŞART

Geriye gittiniz


- Hükümetin eski bakanlarıyla, hatta Başbakan’ın aile bireyleriyle ilgili bahsettiğiniz türden ciddi iddialar ortaya atılmışsa Avrupa ülkelerinde genel temayül ne yönde olur? Hele de cumhurbaşkanlığı seçimi gündemdeyken aklanma formülü nedir?

Haberin Devamı

Avrupa ülkelerinde de tek bir formül yok, yolsuzlukla mücadele yöntemleri çeşitli. Ama şu nokta önemli; eğer seçim atmosferinden bahsediyorsak özgür ve adil seçimler basın ve ifade özgürlükleriyle doğrudan ilintilidir. İfade özgürlükleri üzerinde caydırıcı etkisi olacak eylem ve söylemler, bütün medyanın damgalanması, web sitelerini kapatacak önlemler, gazetecilerin cezalandırılması gibi tedbirler sadece yolsuzluklarla ilgili ortamı değil seçimleri de etkiler. Günün sonunda bütün bu iddialar arasında vatandaşın seçimlerde bilinçli bir tercih yapabilmesi için basın ve ifade özgürlüklerine ihtiyacınız var.

-ÇOĞUNLUĞUN SEÇMESİ O LİDERİ DEMOKRATİK YAPMAZ
-HİTLER’İ DE ÇOĞUNLUK SEÇTİ
-LİDERLER DEMOKRATİK MEŞRUİYETİ HAKLARIN GARANTÖRÜ YARGI İLE PAYLAŞIR

- Sonuçta Türkiye halkı yerel seçimde tercihini yaptı, yine AK Parti’yi birinci parti seçti. Seçimi kazanmış olmak hükümetle ilgili yolsuzluk iddialarının geçerliliğini yitirdiği anlamına gelir mi?

Hayır. Bu tür bir yaklaşım demokrasinin işleyişini aşırı derecede basite indirgemek olur. Hükümete halkın güvenini tesis etmek için, yolsuzluk ve çıkar çatışması iddialarına azami bir şekilde dikkat sarf edilmeli. Demokrasilerin denge ve kontrole ihtiyacı var, bunun için de bağımsız ve tarafsız yargının kilit bir rolü var. Geçenlerde Açık Toplum Enstitüsü için bu konuda bir yazı yazdım. Eğer denge ve kontrol sistemi işlemiyorsa demokrasi tahrif edilmiş demektir. Demokrasi sadece çoğunluğun idaresi değildir, aynı zamanda azınlık hakları ve hukukun üstünlüğünün garanti altına alınmasıdır. Biliyorsunuz bu çerçevede herkes Hitler’in de çoğunluk tarafından seçildiğini hatırlatır. Çoğunluğun seçmiş olması onu demokratik bir lider yapmaz. Liderler demokratik meşruiyetin tekeline sahip değildir. Liderlerin demokratik meşruiyeti seçimlerle değişen güç dengelerinden etkilenmeden insan haklarının garantörü olarak işlev gösterecek yargı ile paylaşmaları gerekir.

- Başbakan Erdoğan’ın son dönemde Avrupa’daki imajı konusunda ne söylersiniz?

Siyasi liderlerin Avrupa’daki imajını ölçmek benim işim değil. Beni kaygılandıran Türkiye’nin son dönemde bazı alanlarda geriye doğru attığı adımlar. Mesela HSYK yasasında yapılan değişiklik yıllardır Avrupa Konseyi’nde Türkiye dostlarının savunduğu çizginin tam tersiydi. Internet yasası, polis şiddetinin cezasız kalması gibi bizleri kaygılandıran pek çok şey oldu son dönemde. Bunların değiştiğini görmek istiyoruz. Sayın Başbakan Erdoğan bu değişimin önünü açabilecek önemli bir konumda. Ben de belki duyar diye bu söylediklerimi söylemeye devam edeceğim.

ÖNERİLERİMİZ DİKKATE ALINMIYOR, HAYAL KIRIKLIĞI İÇİNDEYİM

- AİHM biber gazının kullanım usullerine uymadığı için Türkiye’yi mahkûm eden kararlar çıkardı. Ama sonuç değişmiyor. Daha birkaç hafta önce 10 yaşında bir çocuk Silvan’da gaz kapsülüyle başından ağır yaralandı. Sizce neden Türk hükümeti bunu yapan polislere yaptırım uygulamakta bu kadar isteksiz?

Bu soruya verilecek anlamlı bir yanıtım yok. Söyleyebileceğim tek şey şu; önerilerimizin kaale alınmamış olması nedeniyle hayal kırıklığı yaşıyorum. Açık ki polis tarafından kullanılan ölçüsüz güç toplumdaki şiddeti arttırıyor. Dolayısıyla ülkenizde toplumsal ve siyasi tansiyon azalmak yerine arttı. Göstericilerle devlet yetkilileri arasındaki uçurumu gidermenin tek yolu etkili soruşturmalardan geçiyor. Bu yeni bir sorun değil, AİHM’nin önünde bu konuda Türkiye aleyhine pek çok dosya var. Korkarım bu gidişle daha çok dosya gelmeye devam edecek. Oysa ki Strasbourg’daki mahkemeye gelmeden ulusal düzeyde çözebileceğiniz bir sorundan bahsediyoruz. Türk ombudsmanın raporunda da bu hususu görmek beni cesaretlendirdi. Demek ki sadece yabancıların ya da birkaç insan hakları savunucusunun değil Türk ombudsmanın da dikkatini çeken boyutta bir sorun bu.

- AİHM önünde biriken bu tür dosyaların çoğalması ve Türkiye’nin gereken adımları atmama yönündeki ısrarı Türkiye’nin Avrupa Konseyi’ndeki adaylık statüsünün tartışılacağı bir ortam yaratır mı?

Biliyorsunuz bir ülkenin adaylığı ile ilgili bir tartışmanın yaşanacağı yer Parlamenterler Asamblesi’dir. Son zamanda buna benzer bir tartışma Rusya için yaşanıyor. Şu an için oy hakkı ve komisyon başkanlıklarının Rusya’dan alınıp alınmaması üzerinden yürüyor. Türk delegasyonunun statüsü üzerine bir tartışma açılabileceği yönünde şimdiye kadar hiçbir şey duymadım.

POLİSİN GÖREV SUİİSTİMALLERİ ETKİN SORUŞTURULMUYOR

- Türkiye’de en sistematik sorun alanı nedir?

Kamu görevlilerinin işledikleri suçların cezasız kalması meselesi. Gezi olayları sırasında gördüğümüz polisin görevini suiistimal ettiği vakalar için etkili bir soruşturma yapılmadı. TİB ve MİT gibi devlet kurumlarının pek çok alandaki dokunulmazlıklarının arttırılması yönünde son atılan adımlar da benzer bir zihniyetin uzantısı. Türkiye’deki bu eğilimi kırmamız gerekiyor. Eğer yetkililer insan haklarını ihlal ediyorlarsa bu eylemlerinin hesabını vermeli. Bu kişiler hakkında etkin soruşturmalar yürütülmeli ki Türkiye’de bunu görmüyoruz. Tam tersine, gördüğümüz devletteki bazı aktörlerin dokunulmazlığının daha da arttırılması. Bu üzerine gidilmesi gereken temel bir sorun.

- 30 Mart seçimlerindeki usulsüzlük iddiaları hakkındaki değerlendirmeniz nedir?

Yerel seçimlerde usulsüzlükler için YSK’ya bazı başvurular yapıldığını duydum. Bu başvurular titizlikle incelenmeli. Özgür ve adil seçimlerin garanti altına aldığı en önemli unsurlardan biri bireysel şikâyet ve başvuruların etkili bir şekilde incelenebileceği bir iç mekanizmanın varlığıdır. Bu vesileyle, Türkiye halkının seçime yüksek katılımını memnuniyetle karşıladığımı da söylemek isterim.

AİHM’NİN SON KARARI ÖCALAN İÇİN MORAL ZAFER

- AİHM’nin Öcalan kararı özetle ne diyor?
Öcalan’ın Kasım 2009’a kadar tutulduğu koşulların Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 3. maddesini ihlal ettiğini söylüyor. Bir suçluyu hayatının sonuna kadar bir adada tek başına ağır müebbet hapsinde tutmazsınız. Bu orantılı bir ceza değildir. O tarihten sonra zaten koşulları değişti. Ama yine de karar Kasım 2009’dan önceki koşulları bağlamında Sayın Öcalan için moral bir zaferdir. Kararın daha tartışmalı olan ikinci boyutu ise şu; bir kişiyi hiçbir şekilde şartlı tahliye ihtimali olmadan müebbet ceza ile hapiste tutamazsınız. Oysa Türk yasaları açısından bunun mümkün olduğunu anlıyoruz. Umuyorum ki Türkiye de kendisi gibi terörden çok çekmiş İspanya vb. ülkelerin yaptığı şekilde bu yasayı değiştirmek için çaba sarf edecektir.

- Türkiye’nin bu yasayı değiştirmesi için 2024’e kadar mı vakti var?
Son tarih nedir bilemem, buna karar verecek olan Bakanlar Komitesi’dir. Sayın Öcalan 30 senedir hapiste olmadığına göre İspanya’da bahsettiğim yasa çıktıktan sonra bazı vakalarda yaşanan şartlı salıvermenin söz konusu olacağını sanmıyorum. Ama Türk yetkililerin söz konusu yasayı yeniden gözden geçirmesi gerekecek, burası net. Anladığım kadarıyla karar ‘Bunu hemen bugün yapın’ demiyor ama bir noktada olması gerekecek.

- Son aylarda ortaya dökülen tapelerden birinde Öcalan’ın kanser olduğu yönünde bir dedikodudan bahsediliyordu. Avrupa Konseyi İşkenceyi Önleme Komitesi en son geçen sene koşullarını incelemek için kendisini ziyaret etmişti. Kanser gibi bir şüphe duydunuz mu?

Kendisinin sağlık koşullarıyla ilgili bir yorum yapamam. Ama bu bahsettiğiniz konuyla ilgili hiçbir fikrim yok.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!