‘Yetiş Ayşe’ yetişti

Geçen hafta çarşamba hurriyet.com.tr yazımı yazamamış, Yetiş Ayşe için yollarda olduğumu söylemiştim ve sizlerden dua istemiştim.

Haberin Devamı

Çokça e-posta geldi, nereye gittin, ne yaptın diye.
Dayak denilince herkes gibi benim de kanım donuyor, hele kadına dayak söz konusu olunca çıldırıyorum. Haftalardır Yetiş Ayşe’ye yazan bir kadın okurumuz vardı.
“Ne olur yazdıklarımı yayınlamayın Ayşe Hanım” diyordu ve anlatıyordu. “Eşim madde bağımlısı, iki çocuğumuz var, üçüncüsü ise yolda. Annem beni doğururken doğumda ölmüş. Babam ise şu an başkasıyla evli. Allah’tan hanımı iyi birisi. Ama bu derdimi, eşimin madde bağımlısı olduğunu onlara anlatamıyorum ve yediğim dayakları. Aslında dayak yiyorum dersem yanlış olur. Zaten dayak yesem anlarlar görüntüden ve olaya el koyarlar belki. Bizimkisi işkence. Bana türlü türlü işkenceler uyguluyor.”
İşkence şekillerini bana yazdı ve ben ağlamaya başladım, inanamadım inanmak istemedim.
İşkencelerin en hafifi göğüslerinde söndürülen sigaralardı.
Hazal’la bu yazışmalarımız 10 gün devam etti, sonra bu yazışmalar telefon konuşmalarına döndü ve dedim ki “geliyorum.”
Bekledim ki aman hayır, sakın, olay çıkar diyecek. “Gerçekten mi?” dedi, “gelir misin abla?”
Asistanım, yol arkadaşımı, bir de bir dostumu daha alıp şehir dışına koyuldum yola.
Eve vardığımızda adamın evde olmayacağından emin olmak için plan yaptık Hazal’la.
Hazal’la ilk karşılaşmamız inanılmazdı, sarıldık, ağladık.
“Tamam” dedim, “merak etme.”
Ve o geldi. Kafası bir dünya. Kafa bir dünya olunca bazı şeyleri kabul ettirmek kolay, bizlerin kim olduğuna da takılmadı pek. Komşunun osu, busu dedik, “he” dedi, geçti.
“Hadi” dedim, “İstanbul’a gidiyoruz, eğlencenin devamı orada.”
Yanımızda üçüncü şahıs benim hastane görevlisiydi.
Birkaç saat sonra hastane kapısına vardığımızda olayı kavradığında eşinden imzalı kâğıdımız da elimizde, Ahmet’i madde bağımlıların bulunduğu bölüme teslim ettik. Eh haliyle bağrış, çağırış yaşadık.
Bugün dokuzuncu günü, Hazal üç gündür yanında refakatçi. Ahmet “iyi ki getirdiniz” diyor.
“İşkence?” diyorum, “Abla o başkasının ruhuydu, benim ruhum değildi” diyor.
Artık hep takibimde olacaklar, hatta belki İstanbul’a taşınacaklar, Ahmet’e iş bulabilirsek buralarda, bir de satabilirlerse oradaki evlerini istedikleri gibi bir fiyata.
“Bulaşmam artık” diyor, inşallah bulaşmaz bir daha.

Haberin Devamı

Kendine bakmıyorsun Ayşe

Haberin Devamı

Oya (Germen) benim canciğer kuzu sarması arkadaşım.
Yanında kompleks yaptığım tek kadın. Rejime giriyorum, kilo veriyorum, kendime göre fıstık gibi oluyorum, bu hatun ne zaman dibime geliyor, bende moral bitiveriyor.
Kadın sıfır beden, haliyle dönüp bana “Yaz geliyor, beş kilo falan daha ver” diyor.
Saçımı boyuyorum yepyeni bir renge, “valla” diyorum, “Ayşe yakıştı bu renk sana.”
Bir görüyor beni, “ayol” diyor, “ne yaptın kendini, nerede senin o ateş kızılın Rita Hayworth gibi, beş yaş koymuş bu renk sana, acil eskisine boya!”
Geçen hafta aylık buluşmamızdayız. Bir ay olmuş görüşmeyeli, bir ayda bende bin şey birikmiş, heyecanla başlıyorum anlatmaya.
“Bak şimdi Oya, aradı beni benimki, dedi ki...”
“Sonra dava şöyle oldu, işte uzadı yine falan filan...”
Bakıyorum kadın dinlemiyor beni. Sabitlemiş bakışlarını suratımda bir noktaya.
Belli ki aklından bir şeyler geçiyor yine. “Huuuu diyorum, nereme bakıyorsun?”
“Alnın, alnına.”
“Ne olmuş alnıma?”
“Yahu sen aynaya bakmıyor musun Ayşe? Kırış kırış. Gül bakayım.”
“Gülecek hal mi bıraktın?”
“Gül, gül. Aman aman. Dudağının üstü kızım resmen çukurun var orada. Göz altlarını söylemiyorum bile, ay orası şimdi kremle de olmaz, ameliyat lazım, anca oht peptit sürersen kurtarırız. Sen al, üç kutu falan, ben düzelteceğim seni, üzülme. Neyse ne diyordun sevgili, dava falan, anlat çok heyecanlı.”
“Heyecan mı bıraktın insanda Oya?”
Böyle deli arkadaşım, onun için 30 yaşında duruyor, Ayşe’ye de bana da yüz basıyor hatun ya.

Yazarın Tüm Yazıları