Sergi zamanım

Bütün kış malak gibi oturdum, serim serim serildim durdum, havalar güzelleşince de içim başladı kıpırdanmaya, haydi Ayşe dedim, başla çalışmaya.

Haberin Devamı

Önce kitabın için son hazırlıklarını yap, git Doğan Kitap’a, kaç ay oldu ama...
Sonra da başla resim yapmaya, senin gibi müthiş bir yetenek neden ara verir ki bu kadar sanatına?
Yap resimlerini, aç yine sergini. Milletin gözü gönlü bayram etsin, senin de cebin.
Bak geçen hafta iki sergi gezdin.
Senin kabiliyetinin, senin hayal gücünün yanına yaklaşamayan zatlar resimlerinin satış fiyatlarına neredeyse ikinci el araba fiyatı koymuşlar diye düşünürken, sizler de “hadi be” diye geçirirken anlatayım resim maceramı da inanın lütfen.
Ben ilkokul birdeyken herkesin önüne defter- kalem, benim önüme karton, kâğıt ve kalem verirdi öğretmenler.
Babam, amcam yetenek olduklarından benden de bu yetenek beklenirdi genlerden dolayı.
Sanki Maradona’nın çocukları kesin altın golcü, Pavarotti’nin çocukları da kesin tenor oluyor.
Çöp adam çizemeyen ben, ağır tahrik altında bir şeyler üretmek için kendimi parçalamaya başladım.
Sonuçta tuhaf resimler, tuhaf yaratıklar çizmeye başladım.
Daha sonra bu resimler bazı psikologlar tarafından iç dünyamdaki karmaşa, bazı resim hocaları tarafından da soyut resimde yeni bir bakış olarak adlandırıldı.
Tam resmi bırakacaktım ki en büyük hatayı babam yaptı.
İlkokullar arasındaki bir resim yarışmasında Nasreddin Hoca’lı resmimi ben çizemediğimden o çizdi ve benim resmim otuz okul arasında birinci geldi.
Haliyle bana inanan ilkokul hocam “demiştim” dedi.
Ve ilk sergim...
Lisede bir karma sergiye katıldım, konu camilerdi, cami çizemediğim için yine karman çorman bir şey yapıp soyuta kaçtım, soranlara kendi bakış açımı böyle anlattım dedim. On altı kişi resmimi almak istedi, serginin gözdesi olmayı yine becermiştim.
Evlendikten sonra oturduğumuz sitede bir resim kursu olduğunu duydum, gittim kursa yazıldım.
Kendimle dalga geçiyordum, bir kuş bile çizemiyorsun kızım ama millet ben soyutçuyum buyurun deyince bayılıyor, acaba bütün ressamlar da bize bunu mu yapıyor diye düşünüyordum. Hocama açtım derdimi. Kendisi Fransa’da üniversitede bile ders vermiş.
“Valla Ayşe” dedi. “Soyut resimlerin tartışılamayacak kadar güzel, hayal gücün inanılmaz, bir sergi açsan patlar. Devam et sakın bırakma.”
Ve ben bu gazla 26 tane resim yapıp Deniz Müzesi’nde ilk kişisel sergimi açtım.
Resimlerime de canımın istediği fiyatları koydum, Allah sizi inandırsın daha akşamüstü olmadan satılmayan tek resmim kalmamıştı.
Annemin, kayınpederimin, kocamın, annemin en yakın arkadaşının, dayımın falan aldıklarını saymayın, geriye kalanları da yine eş- dost almış olsa bile neticede hepsi satılmıştı.
Hatta sonraki günlerde kulağıma gelenlere göre evlerinin duvarlarında resimlerimi sergileyen eşe dosta gelen çok misafir benim resimlerimi görünce sanatçı kim diye sormuşlar.
Ve resimlerimden almak istediklerini söylemişler. Bizimkiler de biraz tembel olduğumu az ve öz ürettiğimi söylemişler.
Onun için işte bu hafta iki sergi gezince, hazıra da dağ dayanmadığından dün indim evin bodrum katına, çıkardım boyaları, paletleri, tuvalleri...
Gerçi boyalar kurumuş tabi ki. Bugün çıkıp biraz alışveriş yapacağım, sonra hemen resim yapmaya başlayacağım.
İlk yaptığım resmi söz veriyorum patron izin verirse köşemde yayınlayacağım.
Yazmak, çizmek genlerimde var benim, haksız mıyım?
Ayşe’nin notu: ilk resmimi yapmadan sattım. Aşkım “kaç para?” dedi, “50” dedim, “yuh” dedi. “20’de anlaşalım” dedi, “olmaz” dedim. “50 vereceksin” “peki” dedi. El sıkıştık, sağ ol aşkım.
Eh aşk bu, iyi günde kötü günde destek olacaksın işte.

Yazarın Tüm Yazıları