Abdullah Gül’ün ne düşündüğünü merak eden yok mu?

CUMHURBAŞKANI Abdullah Gül geçen hafta Kuveyt’te kendisini izleyen gazetecilere ‘Artık cumhurbaşkanlığını konuşmanın vakti geldi, Başbakan’la karşılıklı oturur konuşuruz’ dedi.

Haberin Devamı

Bu cümle sarf edildiğinden beri, zaten 30 Mart seçim sonucuyla başlayan cumhurbaşkanlığı konuşmaları hızlandı. AK Parti sözcüleri ve bakanlar her gün yeni yeni senaryolar anlatıyor, yeni yeni formüller ortaya atıyorlar.
Fakat dikkat edin, bu senaryoların da, gazetelerde köşe yazıları dahil söylenen ve yazılanların da tamamı bir varsayıma dayanıyor: Başbakan Recep Tayyip Erdoğan cumhurbaşkanı olacak, Abdullah Gül de başbakan.
Hatta bazılarımız şimdiden Erdoğan’ı cumhurbaşkanı seçti, Abdullah Gül’ün başbakan olması için de Bayburt’un yegâne milletvekilini istifa ettirtip bu şehirde seçim düzenleyip Gül’ü Meclis’e bile soktu. (Bu arada önceki akşam NTV’de yanlış bir bilgi verdim, onu düzeltip özür dileyeyim: Evet, genel seçime 1 yıl kala ara seçim yapılamıyor ama bunun tek istisnası bir şehrin milletvekilsiz kalması, bu durumda en kısa zamanda o şehirde milletvekili seçimi yapılıyor.)
Başbakan Erdoğan’ın cumhurbaşkanı olmasını istemeyenler de şimdiden sanki o cumhurbaşkanı seçilmiş gibi eleştirilere başladılar; gelecekte anayasanın değiştirilip yarı başkanlık gibi bir sisteme gidilmesinden endişelerini dile getiriyorlar.
Bütün bu spekülasyonları, senaryoları boşa çıkarma ihtimali olan bir şey sanki göz ardı ediliyor. O da Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün gelecekteki olası tutumu...
Birincisi şu: Gül, beş yıl daha cumhurbaşkanı kalmak isteyebilir ve bunu Başbakan Erdoğan’a söyleyebilir. Böyle bir durumda Erdoğan ona ne cevap verecektir?
İkincisi de şu: Cumhurbaşkanlığı yapmış olan Gül, yeniden gündelik siyasete dönmeyi, otobüs üzerinden nutuklar attığı mitingler yapmayı özlemiş olsa bile bunu 7 yıldır oturduğu makama yakıştıramıyor, ‘Cumhurbaşkanlığı yaptıktan sonra yeniden meydanlarda oy istemek doğru olmaz’ diye düşünüyor olabilir.
Bu iki ihtimal anlaşılan kimsenin aklına gelmiyor.
Tabii akla gelmeyen başka ihtimaller de var.

Haberin Devamı

Bakalım AK Parti Gül’ü isteyecek mi?

Varsayalım ki Başbakan Erdoğan aday oldu, sonra da seçimi kazandı ve 28 Ağustos 2014’te yemin ederek Çankaya Köşkü’ne çıktı, aynı gün Abdullah Gül ve eşini de Çankaya’dan uğurladı.
Erdoğan’ın cumhurbaşkanı olarak yapacağı ilk işlerden biri, bir başbakan atamak olacaktır. O başbakan mevcut milletvekilleri arasından, hatta yüksek olasılıkla mevcut kabineden biri olacaktır.
Sonra sıra Adalet ve Kalkınma Partisi’ne gelecektir. Büyük olasılıkla Genel Başkan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin parti genel başkanlığına bir süre vekalet edecek ve bu arada partiyi olağanüstü kongreye götürecektir.
İşte ülkenin geleceğiyle ilgili esas karar bu kongrede verilecek. Partinin üyesi bile olmayan Abdullah Gül’ü parti elbette davet edebilir, ‘Gel başımıza geç’ diyebilir ama bunu demeyebilir de...
AK Parti’nin kendine seçeceği genel başkan, partinin Erdoğan sonrası lideri olacaktır. O yüzden, sonbaharın en önemli olayı AK Parti kongresi olacaktır.
Tabii Erdoğan cumhurbaşkanlığına aday olmazsa, bunların hiçbiri de yaşanmayacak, onu da unutmayın.

Haberin Devamı

Yarımız Türkçü, yarımız İslamcı

Aslında seçim sonuçları Yüksek Seçim Kurulu tarafından resmen ilan edilmeden sayılara dayalı bir analiz yapmama kararındayım ama dün Sedat Ergin’in iki haber ajansından derlediği rakamları görünce dayanamadım, en azından bu yazıyı yazmalıyım.
Seçimden bir gün önce bu köşede, ‘Türkçü müsünüz, İslamcı mı’ diye sormuştum. Bana göre, Türkiye’de ana siyasi bölünme resmi devlet ideolojimiz olan ‘Türkçülük’ ile onun alternatifi ‘İslamcılık’ arasında.
Bu kavramlara verdiğim anlamı bu köşe sınırlarına bugün sığdıramam, ileride fırsat olursa yine konuşuruz ama şunu söylemem lazım: Ben CHP ve MHP’yi (ve bazı başka küçük partileri de) ‘Türkçülük’ şemsiyesi altında; AK Parti’yi ise (başka bazı küçük partilerle birlikte) ‘İslamcılık’ şemsiyesi altında görüyorum.
Ve seçim sonunda çıkan oylara baktığımda, CHP ve MHP toplamının AK Parti oylarına neredeyse eşit olduğunu görüyorum. Yalnız sayısal eşitlik yanıltıcı olabilir, çünkü coğrafi anlamda ciddi bir eşitsizlik var; ‘Türkçü’ oylar bazı bölge, hatta şehirlerde yoğunlaşırken İslamcı oylar ülke sathında daha yeknesak bir dağılım arz ediyor.
Ama yine de şunu diyebiliriz: Yarımız Türkçü, yarımız İslamcı oy veriyor.

Yazarın Tüm Yazıları