“Gerçek huzur hiçbir zaman gelmeyebilir”

Güncelleme Tarihi:

“Gerçek huzur hiçbir zaman gelmeyebilir”
Oluşturulma Tarihi: Mart 30, 2014 01:07

Gökyüzünde 30 Mart yerel seçimlerini okuyan astrolog Barış İlhan, “O gün öngörülemez gelişmeler ya da seçimle ilgili bir şeylere başkaldırma durumu olabilir. Seçimlerde ayrıca Kürtlerle ilgili bir konu dikkat çekecek” diyor. İlhan ayrıca önümüzdeki süreçte Başbakan’ın koltuğundan kalkabileceğine işaret ediyor.

Haberin Devamı

“…2013’te gençler meydanda olacak ve engellerle karşılaşacaklar. Şimdilik biraz güçsüz olsalar da yılın ortasında güçlenmeleri olası” diye yazmıştı, 30 Aralık 2012 tarihli Radikal 2 yazısında. National Council for Geocosmic Research (Ulusal Jeokozmik Araştırmalar Konseyinin) IV. Seviye Astrolog sertifikası sahibi olan astrolog Barış İlhan’ın, ismini koymadan Gezi direnişini öngörmesi aslında 2002 yılına uzanıyor. 30 Mart yerel seçimlerini bahane ederek buluştuğumuz İlhan, gökyüzünü okudu; Türkiye’nin ve Başbakan’ın nasıl bir süreçten geçtiğini anlattı.

Astrologlarla söyleşi yapıldığı zaman “…in falına baktı” derler. Buradaki fal kelimesi doğru mu?
Fal için, kahve fincanındaki sembolü okuyorsun ya da kartları açıyorsun. Sezgileri güçlü insanlar figürleri bir şeylere benzetiyor. Bu sembollerin de bir dili var tabii, neyi ifade ediyorsa buna göre bir yorum yapılıyor. Astrolojinin tekniği bundan çok farklı, sezgilerle yapılan bir iş değil her şeyden önce. Astrolog unvanı alabilmek için bile 4 yıllık üniversite eğitimi almanız gerekir. Tabii bu kadar çok emek sarf edince, iki dakikada esinlenmişim de söylemişim gibi fal denmesi rahatsız edici çünkü bilgin ve emeğin küçümsenmiş oluyor.

Haberin Devamı

Astroloji bize ne sunuyor?
Atmosferi çiziyor, buna göre bir takım ikazlarda bulunuyor veya öneriler sunuyor. Evet, pozitif bilim tanımına uymuyor ama bu da neticede bir ilim. Biz bu analizlerin dinlenmesini ve bazı adımların buna göre atılmasını istiyoruz. Bu tabii, “Şu zaman çok kötü, bunu yapma!” tarzında bir üslup değil. “Kış mevsimine giriyorsun, hazırlık ol, önlemini al!” demek gibi bir şey. Hayatın, açılma ve kapanma zamanları, yapraklarını dökme, bazı şeyleri talep etme, yeni bir şeylere başlama zamanları vardır. Kısacası biz analizlerimizde “Şimdi neyin zamanıdır?” sorusuna yanıt arıyoruz.

Aynen öyle sorayım o halde ben de… Şimdi neyin zamanıdır?
Türkiye’de, daha önceden yapılmış özgürlük mücadeleleri ve devrimlerle ilgili bir döngü kapanıyor, yeni bir döngü açılıyor. 2003’ün başında ‘II. Kurtuluş Savaşı’ diye bir yazı yazmıştım. O dönem, beklenmedik gelişmelerin, özgürlüğün ve devrimin gezegeni olan Uranüs, Balık burcuna girmişti. İstiklal Savaşı ve Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşu da Uranüs’ün Balık’ta olduğu zamana denk gelir.

Haberin Devamı

Yani yine benzer şeyler yaşanacaktı?
Büyük değişikliklere işaret ediyordu diyelim. Nitekim o yıldan bu yana çok şey değişti. Devrimin doğası gereği eski atılır, yeni inşa edilir. Ama eskiyi, kesip attığında komple yok edemiyorsun. Dolayısıyla ta o zamanlarda yapılmış, yapılmamış bir takım şeyler bu döngüde tekrar konumuz oluyor.

Mesela?
2002 sonu-2003 başı AKP’nin iktidara gelişine denk geliyor. Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulmasından da en fazla AKP görüşündeki insanlar şikâyetçi. Demek ki, Türkiye’de önemli bir süreç bitip yenisi kurulurken, vakti zamanında devreden çıkarılmış olan ekip başa geliyor. Şimdi, o ekibin başında bulunan kişi (Başbakan Erdoğan) Balık burcu. Uranüs’ün Balık’a girmesi, Balık burcunda birinin iktidara gelişine denk geliyor. Kurtuluş Savaşı’nın en tipik özelliği de Atatürk’ün varlığıydı. Bu da şu demek: Bu döngüde, Başbakan da büyük bir kesim tarafından bir kurtarıcı olarak görülecek. Sonra da geçmişle hesaplaşma başlayacak. Bu durumu, o dönemin önemine dikkat çekmek için II. Kurtuluş Savaşı olarak nitelendirmiştim. Çünkü bu değişikliğin etkisi çok uzun sürecekti ve içinden ustalıkla, adeta bir savaş hassasiyetiyle geçilmesi gereken bir süreçti.

Haberin Devamı

2002’de başlayan bu süreci nasıl özetlersiniz?
O zamanki devrimin yarım bıraktıklarının düzeltilmesi için yaşanacak çalkantılı bir dönem diyebiliriz. Bu da, geçmişle yüzleşilmesi ve daha farklı bir takım uygulamalar olması gerektiğine işaret ediyor. Türkiye’nin bu günlere gelen öyküsü böyle başladı. İlginçtir, AKP 2002’de iktidara geldi ve orada Balık burcunun vurgusunu görüyoruz. Balık burcunun yönetici gezegeni Jüpiter’dir. Jüpiter’in döngüsü de 12 yıldır. Şimdi, üzerinden 12 yıl geçti, bu sefer onun döngüsü kapanıyor. O yüzden artık AKP’yi iktidarda çok zor bir durumda görüyoruz.

Peki, yeni gelen döngü neye işaret ediyor?
Bu döngüler, biri biter, biri başlar şeklinde olmaz; iç içe örülmüşlerdir. Ya da bazen bir bakarsınız sadece bir tanesini aktiftir. Ama 2009’dan beri dört gezegenin döngüsü iç içe geçti. Özellikle üçünün; Uranüs, Pluto ve Satürn.

Haberin Devamı

Pluto, yolsuzluk işlerine bakan gezegendi, değil mi?
Bütün suçlarla ilişkilendirilen gezegen demek daha doğru olur. Bu üçünün bir araya gelmesi de nadir görülen bir durumdur, bundan sonra tahayyül edemediğiniz şeyler olacak anlamına gelir. Bunları kısaca baskıya isyan, kısıtlayıcı yapıların yıkılması ya da iktidarların değişmesi savaşı olarak isimlendirebiliriz.

Radikal 2 yazılarınızda sık sık, önümüzdeki sürecin bildiğimiz gibi olmadığını ve bu süreç sona erdiğinde bir daha hiçbir şeyin eskisi gibi kalmayacağını ifade ediyorsunuz.
Evet bu, isyan ve başkaldırıları işaret eden Uranüs’le ilgili olan kısım. Zaten bunu yazdıktan sonra Mısır’da, Libya’da, her bir tarafta isyanlar başladı. Çünkü o sırada Uranüs’ün yanına bir de Jüpiter geldi. Jüpiter ki büyüten bir etki gösterir; özgürlük arzusunun, isyanın büyümesi gibi bir duruma işaret eder.

Haberin Devamı

30 Mart seçimleri yaklaşırken, Türkiye’nin doğum haritasında ne görüyorsunuz?
Herkes seçimler sonucunda birçok şey değişecekmiş gibi davranıyor ama bence öyle değil. Çünkü biz her koşulda biçim değiştirmek, eski yaklaşımlarımızın çoğunu bırakıp atmak, barışı ve adaleti sağlamakla yükümlü olduğumuz bir dönemden geçiyoruz.

Bunu başaracak mıyız peki?
Bu tür şeylerin sonu belli olmaz. Yine, iktidara kim gelirse gelsin, böyle bir sorunun ortasındayız. Şimdi, seçimin sonuçlarına kısa vadede biz önem atfedebiliriz ama uzun vadede çok zorlu bir süreç bekliyor bizi.

Ne açıdan zorlanacağız?
Bir insanın en ufak bir alışkanlığını değiştirmesinin ne kadar zor olduğunu düşünürsek, bir ülkede yaşayan 70 milyonluk bir nüfusta değişmenin ne kadar zor olacağını tahmin edersiniz.

Yani dengeler mi değişecek?
Ülkede bir sürü insan öbürlerine karşı düşman kesildiyse…

Ki kesildi.
Evet, ulusalcılar dincilere, öbürleri Kürtlere, birileri Alevilere düşman gibi feci bir bölünük durumdayız. Kaotik bir ortamdayız, bu da her an her şey olabilir demektir. Pluto’nun döngüsünün yarısını, yani dönüşümü deneyimlediğimiz bir süreç bu ve daha birkaç yıl devam edecek.

Tapelere filan da devam yani?
Tapeler, Kürtlerle olan barış süreci, Aleviler, bu ülkede yaşayan halkların kendi kültürlerini muhafaza etme hakları, azınlıklarla ilgili eskiden beri kangren olmuş bütün sorunların çözülmesi, kadın cinayetlerinin, tacizlerinin, çocuklara şiddetin çözümlenmesi, düşünce ve ifade özgürlükleri, yolsuzlukların islahı gibi birçok kalem iş var bunun içinde.

Bunlar çözülüyor mu bu süreç bittiğinde?
Bu süreçten temiz çıkabilmek için, Pluto’yu arıtma tesisi olarak düşünelim. Kanalizasyon suyunu içme suyuna çevirirsek refaha çıkarız.

Çeviremezsek?
O zaman çamura bulanırız. Pluto’nun çamuru şiddet, suçlar, taciz, manipülasyon, işkence, savaş demektir.

Bir yazınında 21 Nisan 2014’ün önemli bir tarih olduğuna işaret ediyorsunuz. Bu tarihe istinaden ne görüyorsunuz gökyüzünde?
Bu, bütün dünyada merakla beklenen bir tarih. Çünkü gökyüzü büyük bir gerilime işaret ediyor. Geri planda bir şeyler iyice gerildi, gerildi, gerildi ve artık olay bekleniyor. Üstelik bu, sadece Türkiye için geçerli değil. Biz seçime odaklandık ama burnumuzun dibindeki Ukrayna’da III. Dünya Savaşı denebilecek olaylar yaşanıyor. Ukrayna’nın haritası ta 2001’de tetiklenmişti. Şimdi görüyoruz, oradaki olayların dünyada ne kadar merkezi, önemli bir pozisyona geldiğini. Gezi, sonra Brezilya, sonra Ukrayna…

Yani bunların art arda gelmesi tesadüf değil mi demek istiyorsunuz?
Kesinlikle tesadüf değil. Bunların hepsi şunu gösteriyor: Dünya tarihinde çok önemli bir değişim dönemindeyiz. Bu, dönem bütün iktidarları sarsacak bir değişim dönemi. 21 Nisan’da, daha doğrusu Nisan ayında olacak olan açıya bu sefer Mars eşlik ediyor.

O neyi temsil ediyor?
Tetikleyici olarak görülür; baruttur, bıçaktır, yangındır, savaştır, kılıçtır. Mars’a Jüpiter de eşlik edince, gökyüzünde büyük bir kare oluşuyor. Bu da, olayların göstergesidir.

Yani Nisan’da yine herkes sokaklara mı dökülecek?
Sokağa mı dökülecek, Ukrayna meselesi başka bir boyut mu alacak, Türkiye’de seçimlerden sonra ne olacak, onun çalkantıları mı olacak, bunları öngörmek zor.

2002’de, 2013’teki Gezi’yi öngörürken, bu kadar yakın bir tarih neden öngörülemiyor?
2002’de büyük bir isyan dalgasını, baskıyı, direncin geleceğini gördük ama ismini koyabilmek elbette mümkün değildi. Yalnız yakın zamana ilişkin olarak şundan bahsedebiliriz: Yerel seçimlerin olacağı gün yani 30 Mart’ta bir Yeniay var. O gün yeni bir başlangıç olacak. Ama şunu belirtmeli: Bu kadar önemli bir arıtma operasyonunun gerekli olduğu bir yerde, AKP’nin seçimle gitmesi bile her şeyin biteceği anlamına gelmez. Problemler, çatışmalar, gerilimler, yapılacak işler ortada duruyor. Seçimler bu nedenle önemsiz. Halk, “Bunlar başımızdan gitsin, özgürleşelim”e odaklandı ama özgürlük, gerçek huzur o zaman gelmeyecek.

Ne zaman gelecek?
Hiçbir zaman gelmeyebilir. Barış ve huzur kendi kendine gelmez. Bunun için yapılması gereken çok şey var. Ancak o çabaların sonunda buna kavuşmak mümkün olur. 30 Mart’a dönersek… O akşam Yeniay 21.45’te gerçekleşecek ki o saatte oy verme işlemi bitmiş, sonuçlar açıklanıyor olacak. Yeniay’ın hemen yanında Uranüs duruyor. Bu da beklenmedik gelişmelere işaret edebilir.

Uranüs neyi temsil ediyordu?
Öngörülemez, sürpriz gelişmeler veyahut seçimle ilgili bir şeylere başkaldırma durumu olabilir. Seçimler olduktan sonra Nisan ayında gökyüzünde bir kare olacak ve bu, ortalığın süt liman olmayabileceğini gösteriyor. Bir konu da şu: Türkiye’nin doğum haritasında ülkenin içini ve de muhalefeti temsil eden yerde bir Mars duruyor. Mars tetiklendiğinde, ülkede mutlaka Kürt sorunuyla ilgili bir şeyler oluyor. Çünkü esas muhalefet bu ülkede Kürtler. AKP’nin karşısında muhalefet olarak CHP yok.

Kürtlerin Yeniay’la bağlantısı ne peki?
Yeniay, onların karşısında oluyor. Bu da seçimlerde onlarla ilgili bir şeylerin dikkati çekeceğini gösteriyor. Eğer seçimler esnasında öngörülemez gelişmeler olursa, ben şaşırmam. Öngörülemez gelişmeleri de sormayın, adı üzerinde öngörülemez. Özetle, Nisan’da gökyüzünde oluşacak gerilimli kare, Türkiye’nin arıtma, arınma, biçim değiştirme noktasını birebir tetikleyecek. Ve asıl her şey o zaman ortaya çıkacak.

Daha hiçbir şey görmedik yani biz?
Bence öyle. Mesela şu anda, “Yeter bu çektiklerimiz, bu seçimle ertesi gün güneşli günlere uyanalım” diye umuyor olabiliriz ama ben önümüzde, bu arıtma ve arınma konusu açısından büyük bir süreç olduğunu düşünüyorum. Çünkü süreç her şeyden önce büyük bir güç savaşıyla, büyük çatışmalarla başlar.

Kim o güçler, halk ve iktidar mı?
Tarafları dar gözlükle düşünmeyin, her konuda birbirine karşıt olan taraflar olarak düşünün. AKP-Cemaat sadece bir karşıtlıktır. Solcu gençlik-AK Gençlik başka bir karşıtlık. HDP seçim bürolarına ya da konvoylarına saldırılar bir başka karşıtlık. Bu ülkede birbirine karşıt olan çok. Hayır, şöyle diyelim: Akrep burcu olan Türkiye’nin yönetici gezegeni Pluto, halkın bulunduğu yerde duruyor. Bu bize şunu gösteriyor: Türkiye’nin kaderinde, halı altına süpürülmüş bütün meselelerle yüzleşmek, bununla ilgili büyük çatışmalar yaşamak ve sonuçta biçim değiştirmek mevzuu var. Bu da kendini en fazla Nisan ayında ve sonrasında gösterebilir. Ve bu süreç 2017’nin sonlarına kadar sürecek. Mesela 3. köprüyle ilgili bir videonun altındaki yorumlarda, herkesin birbirinden ne kadar sinir olup küfrettiğini görüyoruz ya, bütün bu üslupların bile arınması gerekiyor.

Ama bu mümkün mü?
İnsanlar o kadar sıkıntı çekecekler ki sonunda birbirlerine küfür etmeden konuşabilir hale gelmek zorunda kalacaklar. Bunu yapmazlarsa, sorun çok ciddileşir.

Günümüzde deneyimlediğimiz döngü Mayıs 2000’de başlamıştı, 21 Aralık 2020’de bitecek. O zamana kadar sahnedeki aktörler yavaş yavaş yitip gidecekler, bazı şeyler kaybedilecek, bazıları elenecek. Yeni etapta yeni bir formda doğabilmek için, geçmiş geride bırakılacak” diye yazmıştınız.
Evet, bazı siyasi partilerde yöneticiler gidebilir. Partinin toparlaması gerekebilir. Yeni bir örgütlenme ya da lider çıkabilir.

Bizim bilmediğimiz ne biliyorsunuz Türkiye’nin geleceğine dair?
Önümüzde seçimin sonucu ne olursa olsun 2020’ye hatta belki 2025’e kadar sürecek çok önemli global bir dönüşüm döneminden geçtiğimizi...

Mevcut iktidarla ya da Başbakan’la ilgili ne diyebilirsiniz?
Başbakan’ın haritasını bilmiyorum. Ancak kendisinin Balık burcu olduğu biliniyor. Yurtdışındaki dünyasal astroloji uzmanlarının da analizlerinde dikkat çektikleri bir konu var. Şimdi Neptün gezegeni Balık burcunda ilerliyor ve çözüp eriten bir enerjiyi temsil ediyor. Tabii bir kişinin çözüyüp erimesi, gücünü yitirmek olarak yorumlanıyor.

Peki, biz korkmalı mıyız?

“Son yıllarda gökyüzündeki hareketler, bizi hep 1930’lu yıllara götürüyor. Yani bir bakıyoruz ki benzer bir durum 1930’larda da olmuş. O dönemde Türkiye’nin kuruluşu, Atatürk devrimleri gibi büyük olaylar olmuştu. Şimdi, II. Kurtuluş Savaşı diye adlandırdığım dönemdeyiz, bu defa Atatürk devrimlerinin aksine bazı kurumların elden geçirilmesi sözkonusu. Ayrıca 30’ların bir diğer önemli konusu Nazi Almanyası’ydı. Biz şimdi, Ukrayna’da Neo-nazileri yaşıyoruz. Öte yandan Mars, Mayıs’ın sonuna kadar geri gidecek ki bundan önce aynı derecelerde 1935 yılında geri gitmiş. O zaman Hitler bütün dünyaya yeniden silahlanma projesini açıklamış, Versay Anlaşması’nın silahsızlanma şartını biz takmıyoruz demiş, orduya katılım çağrısı yapmış. O orduya 35-45 yılları arasında 18 milyon kişi katılmış, II. Dünya Savaşı’nı başlatmış. Peki, biz korkmalı mıyız? Şöyle diyelim: Ukrayna krizi biraz da Batılıların basiretsiz, öngörüsüz bir sürü müdahaleleri nedeniyle oldu. 1935’te, Hitler’in silahlanmasına İngiltere’nin onay verdiğini de hatırlayalım. Bu bilgi, şu açıdan önemli: Ukrayna konusuna da bütün dünya ülkelerinin temkinle yaklaşması gerekiyor. Şu an içinde bulunduğumuz dönem II. Dünya Savaşı’nın öncesine benziyor, dikkat etmek lazım.”“

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!