Sezen Aksu, Ajda Pekkan ve Tarkan

Son dönemde farklı gerekçelerle konuşulan üç ünlü isim. Ne yaptılar, nereye gidiyorlar, onları bu kadar konuşmamızın sırrı ne?

Haberin Devamı

Tarkan... Sosyal medyadan yayınladığı Unutmamalı adlı etkili çalışmayla mesajını basit bir şekilde verdi.
Kendini çok ön plana çıkarmadan, bizim buralarda bu tavra nedense kibarca deniliyor, ne düşündüğünü belli etti.
Tarkan’ın arkasındaki ekibin zekasına da bravo tabii.
Sıradan ve klişe cümleler yayınlamak yerine kitleleri harekete geçirecek (günümüzde bu retweet oluyor malumunuz) şık bir eylem yapmak kolay iş değil.
Hızlı düşünmeyi gerektiriyor.
“Kıyamama” durumunun etkisini de yabana atmayalım.
Sadece bize özgü bu duygusal krediden dolayı, Unutmamalı mesajı karşı kutuptaki fanatiği bile çılgınca kızdırmadı.
Çünkü Tarkan söz konusu oldu mu kıyamama kredisi her zaman devreye girer. Onu koruyup kollama, pamuklara sarma hissi açıklanamaz Türkiye kodlarındandır.
Ve gizemli Türk halkı çok az kişiye bunu bahşeder.
Kırk yılda bir derler ya, aynen öyle.
Sezen Aksu... Bilirsiniz, anne babanız ne düşünüyorsa, kendini hangi tarafa ait hissediyorsa sizin de öyle olduğunuz varsayılır. Ve bunu devam ettirdiğiniz.
Çünkü kendinize ait düşüncelerin zerre önemi yoktur.
Onları tek başına oluşturma şansınız da...
Sezen Aksu’nun son dönem başına gelen şey de bu hançerli kanaat.
“Babası şucuymuş, o da öyle işte” deniliyor hakkında.
Eldeki veriler de bazı konulardaki fikir değişiklikleri...
O fikirler de malumunuz, hep birilerinin etkisiyle değişir. Öyle olduğuna inanılır. Özgürce, kendiliğinden fikir yeşertemez kimse. “Ne münasebet?” olunur hatta, “Kesin bu aklı X muhterem vermiştir” diye iç çekilir.
Bir de mahallenin deli kızları aslında içten içe sevilmezler. Toplum onları hizaya getirmeye çalışır.
Onlar da ısrarla toplumu...
Baktılar toplum hep aynı, o zaman kendi toplumlarını, ütopyalarını yaratmak isterler.
O ütopya da bir süre sonra kendiliğinden meşhur olur (Bakınız: Kanlıca’ya gitmenin dayanılmaz büyüsü).
Ve Ajda Pekkan... Onun bu üçlü arasına girmesi ise magazinsel gibi görünen bir mevzuu.
Bülent Ersoy’la husumetini sorduğunda Kenan Erçetingöz, şöyle demiş Pekkan:
“Biz abi-kardeş veyahut iki düzgün insan gibiydik. Ne oldu da böyle bir olay oldu, anlam veremedim.”
Abi-kardeş lafından dolayı gaf yaptığı söyleniyor Pekkan’ın. İyi de bu lafın nesi gaf?
İkilinin tanışıklığı Ersoy’un ameliyat öncesi zamanlarına kadar uzanmıyor mu?
O dönemleri yok saymak da tuhaf değil mi?
Pekkan ve Ersoy aslında mahallenin ötekileri.
Pekkan kadınlar tarafından hep örnek alınan, ama bir yandan da fena halde kıskanılanı.
Erkekler tarafından ise ulaşılmaz, erişilmez görüleni ve bu yüzden yanına yaklaşmaktan korkulanı.
Bir kendi kendini yeniden ve yeniden yaratma hali, makinesi...
Dolayısıyla uzaklarda, yani topluma göre öteki.
Ersoy da aynı. Kendini yeniden yarattı, sonra toplumla uzlaşmak için önce onların ablası oldu, sonra başörtülü divası.
Ve ötekiler çok ortak noktaları olmasına rağmen birbirinden uzak durur. “O da kimmiş?” olurlar.
En ufak şeyde birbirlerine girip tırnaklarını geçirmeleri bundandır.

Yazarın Tüm Yazıları