GeriSeyahat Doğu Ekspresi’yle eksi 34 dereceye
MENÜ
  • Yazdır
  • A
    Yazı Tipi
  • Hürriyet Twitter
    • Yazdır
    • A
      Yazı Tipi
Doğu Ekspresi’yle eksi 34 dereceye

Doğu Ekspresi’yle eksi 34 dereceye

Okurumuz, Cerrahpaşa Tıp Fakültesi öğretim üyesi Doç. Dr. Gülten Dinç, şubatın ilk haftasında, kışın en soğuk günlerini yaşayan Kars’taydı. “Masallar ülkesine giden tren”le yaptığı 24 saatlik yolculuktan sonra ulaştığı şehirde gördüğü tarihi yapılar kadar halkın dostça yaklaşımından da etkilendiğini söylüyor.

Şubat başında Kars’a, şimdi bana bir rüya gibi gelen, yedi günlük bir gezi yaptım. Eşimle çıktığımız yolculukta, Doğu Ekspresi’ne ne yazık ki İstanbul’dan binemedik. Ankara hızlı tren hattı bitmemişti. Otobüsle Ankara’ya gittik. Trenimiz cuma akşamı saat 18.00’de Ankara Garı’ndan Kars’a hareket etti. İki koltuğu, mini buzdolabı, lavabosu ve açılabilir altlı üstlü ranzası bulunan kabinimizde bir süre yıldızları seyrederek geçirdiğimiz geceden sonra sabahın ilk ışıklarının içeriye aksetmesinin ardından muhteşem bir gündoğumuna uyandık. Trenimiz gün boyunca Anadolu’yu boydan boya, ağır ağır ama bir yılan kıvraklığıyla kat ederken kâh bir akarsu ya da köy kenarından, kâh dağların eteğinden, yamacından, tünellerden ilerliyor, gözlerimizin önüne doyumsuz manzaralar seriliyordu. Tren, güzergâhındaki şehir istasyonlarında 15 dakika, küçük yerleşimlerde ise birkaç dakika duraklıyordu. Erzincan’a yaklaştığımızda manzaraya kar da eklendi ve dağların tepeleri yavaş yavaş beyaza boyandı. Bu sırada şair Ahmet Muhip Dranas’ın ünlü Fahriye Abla şiirinin güzel mısraları zihnimizden akıyordu: … “Gönül verdin derlerdi o delikanlıya, / En sonunda varmışsın bir Erzincanlıya. / Bilmem şimdi hâlâ bu ilk kocanda mısın, / Hâlâ dağları karlı Erzincan’da mısın?”
Dağlardaki karlar Erzurum’a yaklaştıkça aşağılara indi, her yer beyaza kesti. Doğuya doğru yol aldığımızdan saat 17.00 olmadan akşam karanlığı çöktü. Son olarak karlar altındaki Sarıkamış’tan karanlıkta geçerek, saat 18.30’da Kars’a vardık. 24,5 saatlik yolculuğa rağmen hiç yorulmamıştık. Trenden indiğimizde adeta bıçak gibi kesen soğukla karşılaştık.

ESKİ 34 DERECEDE SICAK KARŞILAMA

Buzda kaymaktan korkarak ihtiyatlı adımlarla gardan taksiye binip şoföre otelimizin adını verdik. “Kars küçük bir şehirdir, isterseniz otele bırakmadan önce merkezde şehir turu yapabilirim” dedi şoförümüz. Tarihi sokaklardan, taş yapıların önünden geçtik, Kars Kalesi’nin eteğindeki yapıları, taş köprüyü gördük. Şoför İsmet Gönel bize yöresel şivesiyle her yapı ve sokağı anlatıyordu. Karın beyazlığı ve tarihi binaların sarımtırak ışıklarıyla aydınlanmış şehir, sanki bir masal ülkesiydi. Bu nedenle daha ilk andan itibaren “iyi ki geldik” duygusu bizi sardı. Bu güzel karşılamadan etkilenip, uygun fiyata Ani, Çıldır Gölü ve Sarıkamış gezisi için İsmet Bey’le anlaştık. Sonraki iki günümüzü birlikte geçirdik. Kars’ın yakın çevresindeki bu üç yerleşim de hayallerimizin ötesindeydi. Arpaçay’ın Ermenistan ile aramızdaki doğal sınırı çizdiği sıfır noktasındaki Ani Harabeleri, mutlaka görülmesi gereken bir medeniyetler potası ve İpekyolu’nun önemli bir uğrak yeriydi. Tamamen buz tutmuş Çıldır Gölü’nde yaptığımız atlı kızak keyfi ve izlediğimiz balık avı, fantastik görüntüler olarak beynimize kazındı. Sarıkamış’ta ise hem tarihin acı hatıraları gözlerimizi yaşarttı hem de Kış Sporları Merkezi ve halen görkemini koruyan Rus dönemi yapıları belleğimizde güzel izler bıraktı.

ROMAN KAHRAMANI GİBİ

İlk gün Ani ve Çıldır dönüşü Kars’a geldiğimizde hava kararmak üzereydi. Tarihi sokakları biraz olsun görebilmek için yürüyüşe çıktık. Aslanlı yoldan, Azerbaycan Konsolosluğu’nun önünden geçtik. İşgal yıllarında Rusların yaptığı tarihi evleri inceledik. Hava kararır kararmaz, sıcaklık inanılmaz hızla düşüyor, soğuktan adeta nefesimiz kesiliyordu. Kars’ın soğuğu ilginçti. İstanbul’da hava 10 derecelerdeyken olduğu gibi titretmiyordu. Ancak sokağa çıkar çıkmaz bacaklardan başlayarak ilerleyen bir donma hissi oluşuyordu. O hafta Kars en soğuk şubatını yaşıyordu. Cep telefonumuzla eksi 34 dereceyi gördük.
İkinci gün Sarıkamış dönüşü Kars Müzesi’ni gezdik. Küçük, fakat neolitik çağa uzanan önemli buluntulara sahipti. Sonrasında peynircilere, kasaplara uğradık. Kars gravyeri, kaşar, çeçil peynirleri, bal, kavurma aldık. Dükkanlardan her çıkışta, içeriden bile buz tutmuş kapıyı açtığımızda, dışarı taşıdığımız sıcak havanın etkisiyle beyaz bir sis bulutunun içinde kalıyorduk. Her taraf kar, buzdu. Buna karşın İstanbul’daki gibi kayıp düşen görmedik.

RUSLARIN ÖZEL ISITMA SİSTEMİ

Kars’taki son günümüzü şehrin içini gezmeye ayırmıştık. Erkenden yola düşerek çoğunlukla gece gezdiğimiz sokakları, eski Rus yapımı taş evleri ve Kars Kalesi’ni gördük. Kar ve buz nedeniyle epeyce zorlanarak çıktığımız Kars Kalesi’nden gördüğümüz manzara çektiğimiz tüm zahmete değdi. Türkiye’nin deniz seviyesine göre en yüksek şehri sanki beyaz bir tüle bürünmüş, ayaklarımızın altına serilmişti. Kalenin eteğinden akan Kars Çayı donmuştu.
Sonra Rus işgali sırasında yapılan, bazı yapıları halen kullanılan Ortakapı, Yusufpaşa ve Cumhuriyet mahallelerini gezdik. 1877-78 Osmanlı-Rus Savaşı’ndan sonra 40 yıl işgal altında kalmıştı şehir. Ruslar, 1890’da Hollandalı mühendisleri getirterek yeni bir şehir planı hazırlatmıştı. Birbirini dik kesen ızgara planlı geniş caddelerde Baltık mimari tarzında düzgün kesme bazalt taşlardan üç kata kadar muhteşem binalar yapılmıştı. Binalar duvarların içinden geçirilen borularla, “peç” denilen bir sistemle ısıtılmaktaydı.
Ancak ne yazık ki kentin gelişmesiyle birlikte bu planlama devam ettirilememiş, binaların pek çoğu zamana yenik düşerek yıkılmış ya da harabe haline gelmişti. Geride kalanlara bakarak, bu şehir planının sürdürülememiş olmasına hayıflandık. Her ne kadar yönetimler tarafından değer verilmemiş olsa da, günümüzde Kars’ın yine de gerek doğal, gerekse de tarihsel güzellikler açısından yaz ve kış turizmi olarak büyük bir potansiyele sahip olduğu ise yadsınamaz bir gerçekti. Ancak şehrin yönetimsel bir bilinç ve desteğe gereksinimi vardı. Konuştuğumuz tüm Karslılar bize büyük bir misafirperverlikle yaklaşıyor, adres sorduğumuzda kendileri götürmeyi teklif ediyordu. Ancak konuşmalarımız sırasında istisnasız hepsinde bir terk edilmişlik ve ihmal edilmişlik duygusunun hâkim olduğuna tanıklık ettik.

GENÇLERİN TRENDEKİ ESPRİLİ PROTESTOSU

Çarşamba sabahı Kars’a, bu karmaşık duygularla veda ettik. Yine güzel ve eğlenceli bir tren yolculuğuyla Ankara’ya ulaştık. Bu arada gençlerimizin “orantısız zekâ”sına da bir kez daha tanık olduk. Trende Kars’ı görmeye giden gençler çoğunluktaydı. Büyükçe bir grubun bir kısmı kuşetlide, diğerleri yataklıda yolculuk ediyordu. Kuşetlideki gençler, yataklıda kalan arkadaşlarının yanına geçmek istediğinde tren görevlisi güvenlik nedeniyle izin vermeyince, tren koridorlarında küçük kâğıtlara yazdıkları protesto sloganlarıyla adeta mini bir “Gezi Parkı” havası yaratarak bizi çok eğlendirdiler.
Kars’ta bulunduğumuz sürede hava koşulları zorlu olsa da o deneyimi yaşamak müthiş keyifliydi. Bu nedenle; Kars, Çıldır Gölü ve Sarıkamış’ın mutlaka kışın görülmesi gereken yerlerden biri olduğunu düşünüyor ve halen kendimizi çok güzel bir rüyadan uyanmış gibi hissediyoruz.

Paça çorbasının tadı hâlâ damağımızda

Akşamları yöresel yemekler yapan Kars Kaz Evi ve Hanımeli Lokantası’na gidiyorduk. Sahibi ve çalışanları güler yüzlü kadınlardan oluşan restoranlarda ayran aşı çorbası içtik. Bulgur pilavı üstünde kaz, hangel (Kars’a özgü bir çeşit mantı), revan köfte, acem kavurma (meclis yemeği), safranlı pilav, umaç (un) helvası, gafıl konak ve şirin çeçil tatlısı yedik. Esnaflar Lokantası’nda içtiğimiz enfes paça çorbasının tadı halen damağımızda.

False