Peygamber’in öğretisini okumadıkları için helali-haramı bilmiyorlar

BAŞBAKAN Erdoğan, “Adaletin yerini bulacağını biliyordum. Hak yerini buldu. Beklentim bu istikametteydi” derken, Dışişleri Komisyonu Üyesi, CHP Isparta Milletvekili Ali Haydar Öner, “Ustaların tapeleri dile düşünce acele çıkarılan yasalarla mevcut deliller karartıldı” yorumunu yaptı.

Haberin Devamı

Meclis’te konuşan Öner, 17 Aralık Operasyonu’ndan sonra “Acemiler yakalandı, ustalar nerede?” diye sorduklarını anımsatarak, internette yayınlanan ses kayıtlarını gündeme getirdi.
Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Fikri Işık’ın yayınlanan kayıtlar için yaptığı ‘Tapeler montaj” açıklamasını, ‘Bilim, Sanayi, Teknoloji ve Hissiyattan Sorumlu Sayın Bakan’ın fikri neyse zikri de o” diyerek eleştiren Öner, “Hissi bir kavram, ilahi bir mesaj nereden geldi de bu kanaate vardı, bilmiyorum” dedi. Son tahliyeleri “Acemileri salıverecek formüller tez zamanda bulundu” diyerek tepki gösteren Öner, mevcut delillerin karartıldığını, yeni delil toplamanın da alelacele çıkarılan yaslarla imkânsız hale getirildiğini savundu. “Mevcut yasaların suç saydığı eylemler suç olmaktan çıkarılıyor” diyen Öner, “Suç delillerinin elde edilmesi de bu gidişle suç sayılacak” değerlendirmesinde bulundu.
Öner konuşmasında ayrıca, “4+4+4’le okullara ‘Kuran’ ve ‘Peygamber Efendimizin hayatı’ dersleri kondu. Keşke okusaydınız! Okusaydınız bu tapeler dile düşmezdi, harama el uzatılmazdı, haram lokma yenmezdi, haram yiyenlere destek verilmezdi. Helal kazanca haram katılmaz ve haramilerin değirmenlerine su taşınmazdı” dedi.

Haberin Devamı

GÜNÜN SÖZÜ
“KEŞKE siz de sadece tencere-tava çalsaydınız.” (E.Ç.)

Liderlerin göz ardı ettiği

ÜLKEMİZİN sorunları hiç bitmedi.
Gazeteciler de sorunun kökenini görüp bir şeyler yazmıyor.
Milletvekilleri, belediye başkanlarını halkın kendisi seçmiş olsaydı, ülkemizdeki sorunlar bu halde olur muydu?
Milletvekillerini halk seçmiş olsaydı Başbakan’a karşı böyle sessiz kalırlar mıydı?
20 yıl Almanya’da yaşadım, 3 defa oy kullandım. 2 türlüydü; ilk hafta kişilere (adaylara) oy veriyordunuz, ikinci hafta partiye... Böylece halkın seçmiş olduğu kişiler halka karşı sorumlu oluyor ve halkına hizmet ediyordu.
İşte bizdeki asıl sorun liderlerin gözlerden uzaklaştığı seçim sistemidir.
Orhan ZEHİROĞLU

1 Mart Tezkeresi’nin zabıtları yayınlansın

22’NCİ dönem CHP milletvekilleri, 1 Mart Tezkeresi’nin reddinin 11. yıldönümünü vesilesiyle cumartesi akşamı Ankara’da Anadolu Kulübü’nde buluştular. O zamanki Genel Başkan Deniz Baykal, CHP’nin 1 Mart Tezkeresi’ne karşı çıkışının hukuki, siyasi ve insani gerekçelerini anlattı. Tezkerenin Meclis’te kabul edilmemesinin Türkiye ve bölge açısından tarihi önem taşıdığını ve çok önemli etkileri olduğunu söyleyerek, tezkereye ‘hayır’ oyu veren milletvekillerini kutladı.
Onur Öymen de, 1 Mart Tezkeresi’ne giden süreci ve tezkerenin reddedilmesinden sonra yaşanan gelişmeleri özetledi ve 1 Mart Tezkeresi’ni reddeden bir Meclis’te görev yapmış olmaktan gurur duyduğunu, tezkerenin reddinin pek çok insana bir bedel ödettiğini hatırlatarak, “Bu bedeli ödemeye değerdi” dedi.
Toplantıya katılan eski milletvekilleri 10 yıllık yasal süre geçtiğinden, o tarihteki gizli oturumun zabıtlarının yayınlanması için TBMM’ye çağrıda bulundular.
Halk TV’de konuşmaların bir özeti pazar günü yayınlandı.

Haberin Devamı

Kırımlılar uzak dursun

AHMET Davutoğlu, Kırım halkının yanında olduklarını iddia etti. İşte Kırım şimdi yandı. İçinde olduğu ‘Tarikat Partisi’, en son Suriye halkının yanında olduğunu söylediğinden beri Suriye halkının başına gelenler, bu tarikata güvenenlerin ne hallere düşeceğini gösteriyor.
Kırımlılarda biraz akıl varsa Davutoğlu’nu en kısa yoldan kovar, bir daha da Kırım’a sokmazlar.
Tuğrul PEKİN

‘Alo Fatih gazeteciliğine direnç gösterelim

TÜRKİYE Gazeteciler Cemiyeti’nin (TGC) düzenlediği “Günümüz Koşullarında Gazetecilik” başlıklı toplantı hafta sonu Taksim’de The Marmara Oteli’nde gerçekleştirildi. Toplantıda, ihale gazeteciliğine, havuz gazeteciliğine, telefonla emir alan gazeteciliğe karşı durulması gerektiği ortak görüşünde birleşildi. Toplantıların belirli aralıklarla tekrarlanmasına karar verildi.
2013 yılında gazetecilerin çeşitli hak ihlallerine uğradığını dile getiren Genel Sekreter Sibel Güneş sunumda, şu önemli noktalara dikkat çekti:
“Gazetecilerin sadece yüzde 20’si Basın –İş Yasası’yla çalışabiliyor. Diğer meslektaşlarımız bu haklardan mahrum. 2013’te gazetecilerin sadece yüzde 1’i sendikalıydı. 2013’te toplam 186 gazeteci darp edildi. 2013’te 106 gazeteci, yazar ve medya çalışanın işine son verildi. 37’si de istifaya zorlandı. Toplam 143 gazeteci işsiz kaldı. 2013’te 12 İnternet sitesi, 6 film, 5 Facebook sayfası, 3 gazete, 1 kartpostal, 1 konser, 1 klibin sansür edilmesi dâhil toplam 31 sansür olayı oldu. 2013’te, “kişilik haklarına saldırı” veya “hakaret” iddiasıyla 8’i gazeteci toplam 11 kişiye 3 yıl 7 ay 7 gün hapis ve 59 bin 700 TL para cezası verildi. Şu anda Türkiye’de 59 gazeteci cezaevinde. 2013’te de Gazetecileri Koruma Komitesi, Freedom House, Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü başta olmak üzere tüm gazetecilik meslek örgütleri Türkiye’de basın özgürlüğünün gerilediğini, gazeteciler üzerinde ağır bir baskı olduğunu, en ufak bir muhalefette bile gazetecilerin terör örgütü üyeliğiyle suçlandığını defalarca raporlarla ortaya koydu.”
- Açılış konuşmasını yapan TGC Başkanı Turgay Olcayto, şöyle konuştu:
“Gazeteciler yıllardan beri en zor dönemlerinden birini yaşıyor. İşsiz kalan gazeteciler var. Cezaevinde yatan gazeteciler var. Onun dışında bir de çok zor koşullarda oto sansüre karşı gazetecilik yapmaya çalışan meslektaşlarımız var. Her üç şekilde de gazetecilerin içinde bulunduğu durum çok sıkıntılı. Ne yazık ki; uluslararası ilkeler çerçevesinde Türkiye’de gazetecilik yapılamıyor. Medyada bir kutuplaşma var. Bu kutuplaşma gazetecilik mesleğinin etik ilkelere yapılmasını zorlaştırıyor. Biz TGC olarak bu kutuplaşmanın ortadan kalkması, evrensel değerlerde gazetecilik yapabilme noktasında bir araya gelebilmek için gazete ve ajansların yöneticilerini bir araya getirmeyi hedefledik. Bizim 4 bine yakın üyemiz var. Üyelerimizden de böyle bir toplantı yapılması konusunda talepler aldık.”
- TGC Başkan Vekili Vahap Munyar, moderatör olarak, toplantının gazetecilik mesleğinin ortak çıkarında buluşmak, etik ilkelerin uygulanmasını, ortak sorunların çözümüne katkı sağlamak için düzenlendiğini vurguladı. TGC’nin medyanın içinden geçtiği zor dönemde dayanışma konusunda önemli bir çaba gösterdiğini işaret eden Munyar, “Meslektaşlarımızın haklarının takipçisi olmayı sürdürüyoruz. Emniyet Müdürlükleri’ne meslektaşlarımızın girmesi engellendiğinde bir dava açarak yürütmeyi durdurduk. Bu gibi gazetecilik mesleğinin yapılmasını engelleyen uygulamalara karşı mücadelemiz sürecek”
Toplantıya katılan gazete yöneticileri şunları söyledi:

Haberin Devamı

KÜÇÜKKAYA: GAZETECİLİK İÇİN ÇIRPINIYOR

Cumhuriyet Gazetesi Sorumlu Yazı İşleri Müdürü Aykut Küçükkaya: Şu anda meslektaşlarımızın gazetecilik mesleği için nasıl çırpındığını biliyoruz. İlkesel kararlarla, patronların gazetelere olan müdahalesinin bir nebze de olsa azalabileceğini düşünüyoruz. Genel yayın yönetmenlerinin alacağı kararların bunda etkili olacağını düşünüyorum. Gazeteciler şu anda emniyet müdürlüğüne giremiyor. Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’nin verdiği mücadeleyi kazanacağını düşünüyorum. Kutuplaşma gazete manşetlerinde var ancak muhabirler arasında olduğunu çok da düşünmüyorum.

SORUNLARI GAZETECİLER TEK BAŞINA ÇÖZEMEZ

- Posta Gazetesi Köşe Yazarı Candaş Tolga Işık: Medyadaki sorunları gazetecilerin tek başına çözmesini beklemek komik olur. Gazeteciliği bu duruma düşürenlerin sorunları çözmek için çaba göstermesi gerekiyor. Türkiye’de gazetecilik maşa olarak kullanılmaya çalışılıyor.

Haberin Devamı

SORUNUN KAYNAĞI TÜRKİYE’DEKİ SİYASAL ORTAM

- Sol Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Alper Birdal: Türkiye’deki kutuplaşmanın sebebi gazeteler değil Türkiye’deki siyasi ortamdır. Kanalların başına hükümet komiseri atanması, televizyonların, gazetelerin Başbakan talimatıyla el değiştirmesi Türkiye açısından kırılma yaşanmasına neden oluyor ancak hala bağımsız gazetecilik yapmaya çalışan gazeteler, kanallar var.

ÖNCE GAZETECİ OLMAK ZORUNDAYIZ

- Taraf Gazetesi Yazı İşleri Müdürü Ümit Aslanbay: Gazetecilik için ortak bir zemin bulmalıyız. Farklı siyasi noktalardayız demekten önce gazetecilikte ortak zemini yakalamak zorundayız. Önce gazeteciyiz. Gazeteciliğin ortak ilkelerinde uzlaşma sağlamalıyız. Temel olan gazeteciliktir. Bunu unutup gittik, bambaşka noktalara kaydık. Gazeteciliğin ortak noktalarını, zeminlerini saptayıp yeni bir örgütlenme zemini bulmalıyız. Bizim basın kartımızı, gazeteci olup olmadığımıza hükümetler karar vermemeli. İktidar, daha önceki iktidarlardan daha farklı da değil. ‘Cezaevindeki gazeteciler için gazeteci değiller’ diyor iktidar. Buna hükümetler karar vermemeli. Biz hükümetin eline mesleği teslim ettiğimiz için bu noktaya geldik. Önce mesleğimizi kurtarmalıyız. Eğer mesleğimizi kurtaramazsak hep iktidarlar önünde eğilmeye mahkum bir meslek olacağız.

Haberin Devamı

GAZETECİLER BÜYÜK TOPLANTILARDA SORUNLARINI TARTIŞMALI

- Yurt Gazetesi Yayın Direktörü Kerem Çalışkan: Türkiye’de Gazeteciler Cemiyeti 4 bine yakın üyesiyle kitlesel bir örgüttür. Son kale olarak kalmıştır. Önerim, kamuoyu önünde kitlesel toplantılarla mesleğin sorunlarını tartışmaya açmalıdır. Medya ve yolsuzluk konulu sempozyumlar düzenlemeli. Medyanın yüzde 60’ını iktidar kontrol etmektedir. Bu sorunların hepsi tartışılmalıdır. Türkiye Gazeteciler Cemiyeti, havuz gazeteciliğine, ihale gazeteciliğine, Alo Fatih gazeteciliğine karşı direnç göstermeli ve bunu kamuoyu önünde tartışmalıdır.

GAZETECİLİĞİ NASIL KURTARIRIZ DİYE DÜŞÜNMELİYİZ

- Bianet Yayın Yönetmeni Haluk Kalafat: Medyayı kurtarmak gazetecilerin işi değil. Biz gazeteciliği nasıl kurtarabiliriz diye düşünmeliyiz. Patronlar karşısında nasıl güçleneceğine dair çalışmalar yapmalıyız. Bırakın kimin gazeteci olduğuna biz karar verelim. Sendikalaşmak gerekiyor. Cemiyetin daha güçlenmesi gerekiyor. Bizim örgütlenmemiz gerekiyor. Herkesin örgütlenmesi için haber yaparız ama kendimiz örgütlenemeyiz. İnternet gazetecileri sendikadan istifa ettirildik. Biz gazeteci olarak kabul edilmiyoruz sendikaya üye olamıyoruz.

HALKA DAYANMAYAN MEDYANIN DA ÖZGÜRLÜĞÜ OLMUYOR

- Cihan Haber Ajansı Genel Müdürü Abdülhamit Bilici: Ana akım medya bugüne kadar halktan yana olmak yerine gücün yanında, iktidarın yanında olmayı tercih etti. Aynaya bakarak kendi eksiklerimizi görme noktasında sıkıntılarımız var. Halka dayanmayan medyanın da özgürlüğü de bitmiş oluyor. Gazeteciler, itibar anketinde son sırada oluyor. TGC, anketler yapıp bunun nedenini araştırmalı ve tartıştırmalıdır. Bir gün gelecek kırmızı halılar serilecek, basın özgür olduğu dönemi yaşayacağız diye düşünürsek bu ütopya olur. Biz hak ettiğimiz kadar, mücadelesini yaptığımız kadar demokratik bir medyaya sahip olacağız.

MEDYADA KUTUPLAŞMA VAR

- İHA Genel Müdürü İsmail Ballı: Biz konuşarak bu sorunları aşmalıyız. Bugün medyaya baktığımız zaman kutuplaşma var. Kutuplaşma başka ülkelerde de var. Bugün Türkiye’de bizim ihtiyacımız olan tek şey böyle evrensel ilkelere uygun gazetecilik yapmak. Habercilik bugün bulanık suda yapılıyor. TGC, objektif kriterlerle gazeteciliğin yapılması konusunda daha fazla rol üstlenmeli.

MEDYA YÖNETİCİLERİ KENDİ KURUMUNDA BASIN İŞ YASASI’NIN UYGULANMASINI SAĞLAMALI

- Türkiye Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Nuh Albayrak: TGC’nin düzenlediği bu toplantının, gazetecilik mesleğiyle ilgili sorunların çözümü için iyi bir platform olacağını düşünüyorum. Buradan başlamamız gerektiğini düşünüyorum. Basın kartı sahibi çok az sayıda meslektaşımız var. Herkes kendi kurumunda gazetecileri Basın –İş Kanunu’na göre çalıştırmak için çaba göstermeli. Her iktidar döneminde medyaya baskılar olmuştur. Biz gazeteci olarak ideolojik noktadan değil, gazetecilik noktasında bakarak sorunlara yaklaşırsak ortak bir zemin oluşturabiliriz.

MEDYA TUTUKLU GAZETECİLERE SAHİP ÇIKMALI

- Evrensel Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Fatih Polat: TGC’nin düzenlediği bu toplantı çok önemli bir zamanda yapılıyor. TGC ve TGS’nin GÖP’ün kurulmasında çok önemli katkıları oldu. Meslek örgütleri son 5 yıldır özellikle tutuklu gazeteciler konusunda ve yargılanan gazeteciler konusunda önemli bir rol oynadı. Ancak görüyoruz ki birçok medya kuruluşu kendi çalışanı olan tutuklu gazetecinin davasını takip etmiyor. Mutlaka her medya kuruluşu kendi tutuklu meslektaşının davalarını takip etmeli, sahip çıkmalıdır. Muhabirini feda etmemeyi de medya bilmelidir.

GAZETECİLER DE MAL BİLDİRİMİ YAPMALI

- Aydınlık Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Mustafa İlker Yücel: Türkiye’de kasetlerle, telefonlarla, medya şekillendirilmeye çalışılıyor. Türkiye’deki siyasi iktidarın medyaya yönelik baskısına karşı tavır almadığımız takdirde kamuya karşı olan görevimizi yapamıyoruz. Cemiyete ben medya için bir yalan tespit komisyonu kurmasını öneriyorum. Medyadaki yalan haberleri ortaya koymasını, çıkar odaklarına alet olanları açığa çıkarmasını öneriyorum. Bir de tüm gazetecilerin mal varlığı bildiriminde bulunmasının önemli olduğunu düşünüyorum. Gazeteciliğin namuslu bir birikimi var. Yaşadıklarımız bu mesleği kirletemez. Gazetecilik yapanlara bedel ödemeyi bilmeleri gerektiğini de öğretmeliyiz.

MEDYADA ORTAK AKIL ŞEKİLLENİYOR

- Dünya Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hakan Güldağ: Ben bu toplantıyla Türkiye’de medyada ortak aklın yavaş yavaş şekillenmeye başladığını görüyorum. Objektif kriterleri, meslek ilkelerini sahiplenmemiz gerekiyor. En basitinden tüm medya temsilcileri yayın organlarında cevap hakkının kullanılmasını sağlamakla yükümlü diye düşünüyorum. Meslek etiğine uygun davranmanın da kişisel sorumluluk gerektirdiğinin altını çizmek gerekiyor. Medya patronlarının devlet ihalelerine girişinin düzenlenmesi gerektiğini düşünüyorum. Bu toplantılar devam etmeli, kendi aramızda çözüm arayışımız devam etmeli.

GAZETECİLİK YAPMAYANLAR KARİKATÜR MALZEMESİ OLMAYA MAHKUM

- Birgün Gazetesi Yazı İşleri Müdürü Barış İnce:Patronların gazeteye müdahalesi yok demek gerçekten doğru değil. Bugün birçok gazetenin genel yayın yönetmeni CEO haline gelerek patron çıkarlarını korur, sansür mekanizmaları haline dönüştüler. İktidarlar değişir, düzen değişir ve gerçek anlamda gazetecilik yapmayanlar karikatür malzemesi haline gelir. Gazetecilik yapmayanlar karikatür malzemesi haline gelmeye mahkum. Sorun medyanın sahiplik yapısıyla yakından ilgilidir. Medyada sendikalaşma teşvik edilmelidir.


Milli Eğitim’de çalışan kadın sayısı artırılacak mı?

CHP Ankara Milletvekili Gülsün Bilgehan, dershanelerin kapatılmasını öngören yasa tasarısıyla 40 bine yakın eğitim yöneticisinin görevine son verileceğine dikkat çekerek, yeni atamalarla eğitimde kadın yönetici sayısının artıp artmayacağını sordu.
Bilgehan, TBMM Başkanlığına, Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı’nın yanıtlaması istemiyle soru önergesi verdi. TBMM’de kabul edilen yasayla 4 yıldan daha uzun süredir görev yapan 39 bin 800 Milli Eğitim yöneticisinin görevlerine son verileceğine işaret eden Bilgehan şu soruları yöneltti:
“Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü’nün Ekim 2012 verilerine göre, milli eğitimde görevli 82 bin 978 yöneticinin yüzde 11,9’unu (9.853) kadınlar oluşturmaktadır. Yeni atanacak yöneticilerle bu oran ne kadar yükseltilecektir? Milli Eğitim Bakanlığı’nın Ocak 2013 tarihli istatistiklerine göre ilköğretimde çalışan öğretmenlerin yüzde 56,4’ü, ortaöğretimde çalışan öğretmenlerin yüzde 51,2’si kadınlardan oluşmaktadır. Öğretmen sayısında kadınlar erkeklerden geri kalmazken, eğitim yöneticisi sayısındaki bu eşitsizlik doğal mıdır? Eğitimde binlerce yöneticinin yeniden belirleniyor olması, bu eşitsizliğin giderilmesi için bir fırsat olarak görülecek midir?”

ANAYASAYA UYULACAK MI?

Bilgehan’ın gündeme taşıdığı bir başka konu eşitliğin sağlanmasını öngören anayasa maddesi oldu. Bilgehan, Anayasa’nın 10. maddesindeki, “Kadınlar ve erkekler eşit haklara sahiptir. Devlet, bu eşitliğin yaşama geçmesini sağlamakla yükümlüdür” hükmüne hatırlattı. Bilgehan, Bakan Avcı’ya “Yeni atamaların ardından kadın eğitim yöneticisi oranında belirgin bir artış olmaması durumunda, bu tutum, anayasanın söz konusu hükmüne aykırılık taşımaz mı?” diye sordu.


3 Mart 1924’ün 90. yıldönümü

Bozulan eğitim birliği
ile bir yere gidilmez


CUMHURİYET tarihimizde 3 Mart 1924’ün olağanüstü önemli bir yeri vardır.
Bu önemli tarihte, ulusumuzun bilimde, uygarlıkta, çağdaşlıkta lâyık olduğu düzeye yükseltilmesinin; Cumhuriyetimizin ve Cumhuriyetimizle birlikte başlatılan Aydınlanma sürecinin önündeki tüm engeller, TBMM kararıyla kaldırılmış ve yeni yasalarla yeni kurumlar gerçekleştirilmiştir.
Devrim Yasaları olarak nitelediğimiz bu yasalar ana başlıklarıyla şunlardır:
1- ‘Tevhid-i Tedrisat’ (Eğitim ve Öğretim Birliği) yasası,
2- Hilafet’e son verilmesine ilişkin yasa,
3- Şeriye ve Evkaf Vekâletini kaldıran yasa.
Eğitim ve Öğretim Birliği’nin kabûl edilmesiyle, bu alandaki bölünmüşlük kaldırılmış; Anadolu’yu düşünmeyen ve ancak İstanbul’a okul açmayı akıl edinebilen anlayışa son verilmiş; Türk ulusu, bir taraftan içte barış ve hoşgörünün temelini atarken, diğer taraftan da Cumhuriyetin güçlendirilmesi ve yükseltilmesi için gerekli olan, yeni, bilinçli ve dinamik kuşakların yetiştirilmesini gerçekleştirecek kurumların temelini atmıştır.
Ortaçağın Medrese eğitimi yerine laik eğitim ve öğretim sistemi kabûl edilmiştir. Hilafetin kaldırılmasıyla din ideolojisi yerine ulusal ve laik sistem ihdas edilmiş, onun sözde ‘hukuk sistemi’ olan şeriata son verilmiş ve çağdaş hukuk sistemine geçilmiştir.
Böylece Atatürk, ‘en büyük eserim’ dediği Cumhuriyet’le başlattığı aydınlanma süreciyle, Türk toplumunu çağ dışı kalmaktan kurtarıp; açık, demokratik, çağdaş bir toplum niteliğine kavuşturmuştur.
Büyük Zafer’in I. yıldönümü olan 30 Ağustos 1924’te, Dumlupınar’da yaptığı konuşmada, gerçekleştirdiği devrimlerin amacını Mustafa Kemal şu sözlerle dile getirmiştir:
“Ulusumuzun hedefi, yani ulusal ülküsü, tüm dünyada tam anlamıyla çağdaş, uygar ve sosyal bir toplum olmaktır.”
Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni kuran Mustafa Kemal’in bu sözlerle şu ulusal hedefleri amaçladığı açıktır:
- Ümmetçilik yerine ulusalcılığın ulusça kabûl edilmesi,
- Uygarlığın temeli olan bilim ve teknolojinin benimsenmesi,
- Yeni devletin örgütlenme biçimi ve yeni yasaların yapılmasının çağdaş ulus gereksinimine göre düzenlenmesi,
- En doğru yol göstericinin bilim olduğunun kabûl edilmesi.
Böylece, Mustafa Kemal Atatürk, ulusunu batıl inançlardan ve ulemanın elinde politik araç olmaktan kurtarmış ve geleceğin aydınlanmacı yolunu açmıştır.
Bu vesileyle, O’nu ve O’nun devrimci atılımlarına destek veren devrimci arkadaşlarını saygıyla, şükranla ve özlemle anıyoruz, arıyoruz…
Dursun ATILGAN


Yazarın Tüm Yazıları