Şimdi kimin suratına tüküreceğiz

4 Temmuz 2013 günü Gezi’ye katılanlara atılan iğrenç iftira ile ilgili şunu yazmıştım:

Haberin Devamı

“Şehrin orta yerinde başı örtülü bir kardeşimizi gerçekten dövmüşse...
Yerlerde sürüklemişse, onurunu kırmışsa...
Ve o kadın gerçekten utancından ortaya çıkamıyorsa...
Sana sesleniyorum: Ey, bu ülkenin her şeye muktedir devleti.
O muktedir devletin 11 yıllık en muktedir yeni sahibi.
Sana sesleniyorum...
Sen ki, olmayan suçu yaratmaya muktedirsin. Sen ki yatak odalarımıza kadar burnunu sokacak kadar mahirsin. Sen ki gerçek ölülere, meçhul failler yaratacak kadar derin...
Meçhul ölülere ise aleni failler yaratacak kadar komplo üstadısın. Bul o başörtülü kadına o zulmü yapan güruhu.
O üstü çıplak, göğsü deri askılı olduğu söylenen, Cirque du Soleil kaçkını zalim soytarıyı...
Bul ve çıkar mahkemenin önüne, yargıla, mahkûm et.
Sonra geri çekil...
İşi bize bırak.
Gezi’ye katılan çocuklara bırak. Bak şurada yazıyorum...
Kuran’a el basıyorum. Eğer o kadını tekmeleyen, ayakları altına alan, onuruna el ve dil uzatan mahluk varsa...
Suratına sizden
önce ben, bizler tükürmezsek namerdim, namerdiz...”

Haberin Devamı

* * *

Tarih 13 Şubat 2014...
Aradan 7 ay geçti...
Ve Kanal D, o gün o yere ait görüntüleri yayınladı.
Ne bir taciz var. Ne üstü çıplak deri eldivenli Cirque du Soleil kaçkını...
Ne hamile kadına uzatılan bir el var.
Ne itişip kakışma var. Ne küfür...
Ne olacak şimdi?

* * *

Ben söyleyeyim.
Ben, bizler, o gün bu pisliği yapan biri varsa onun suratına tükürmeye hazırdım, hazırdık.
Camide içki içtiler iftirası ile birlikte Türkiye Cumhuriyeti’nin en iğrenç iki yalanından biriydi.
En aşağılığı, en pespayesi, en tehlikeli provokasyonuydu.
Bu yalan, günlerce meydanlarda, mitinglerde, televizyonlarda bu ülkenin vatandaşlarına söylendi.
Allah göstermesin provokasyona gelen olabilirdi.
Kötü, çok kötü olaylar meydana gelebilirdi.
Şimdi soruyorum.
Bu iğrenç iftira, bu aşağılık provokasyonu yapanlara, dağıtanlara ne yapılacak?
Biz böyle bir şey olsaydı, onların yakasına yapışıp suratlarına tükürmeye hazırdık.
Şimdi sıra, bu ülkenin dürüst, adil, makul muhafazakârlarında. Vicdanlı Müslümanlarında...
Bu tükürük havada kalmamalı.
Onlar bu iftirayı atanları, yayanları bulup suratlarına tükürmeli...
Tükürmeli ki, bir daha böylesine iğrenç şeylere tevessül etmesinler.

Haberin Devamı

Hepsi oradaydı ve bizler görmedik

Şimdi kimin suratına tüküreceğiz

BU fotoğraf İstanbul Emniyet İstihbarat Dairesi’nin elemanları tarafından çekildi.
Bu teknede yan yana oturan kişiler, Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en tartışmalı dönemlerinden birinin aktörleri.
Tarih Eylül 2008...
Bundan 2 ay önce Ergenekon iddianamesi açıklanmış.
Bir ay sonra davalar başlayacak.
İşte tam o günlerde kalabalık bir resmi kişi topluluğu hep birlikte Beşiktaş’tan tekneye biniyor.
Güle eğlene Kandilli’ye geçiyor ve orada İstanbul Ticaret Odası’na ait tesiste iftar açıyorlar.

* * *

Fotoğrafta kimler var?
Önce genel kategoriden başlayayım. Ergenekon soruşturmasını yapan polisler, davayı açan savcılar ve yargılayan hâkimler...
Yani yürütme ile yargı kucak kucağa, omuz omuza...
Aralarında bu davaların ünlü savcısı Zekeriya Öz var...Ergenekon davası kıdemli hâkimi Hasan Hüseyin Özese var.
Ergenekon davası hakim heyeti başkanı Köksal Şengün var.
Şimdi “Paralel yapı” diye oraya buraya gönderilen savcılar Fikret Seçen, Ercan Şafak, Murat Yönder var.
Turan Çolakkadı var. 11’nci Ağır Ceza Hakimi Metin Özçelik, 14’üncü Ağır Ceza Hakimi Resul Çakır ve 12’nci Ağır Ceza HakimiVedat Yılmaz Abdurrahmanoğlu var.
Ama asıl önemlisi iftar yemeğini düzenleyenler...
İstanbul Emniyeti İstihbarat Dairesi..
Yani Ergenekon olayını hazırlayan ekip.
Rahmetli İlhan Selçuk’u, Türkan Saylan’ı içeri attıran “delilleri” toplayan ekip.
Bugün hükümetin “Paralel yapı” diye suçladığı herkes o akşam yan yana, omuz omuza...
Neşeli kahkahalar atılıyor.

* * *

Haberin Devamı

Dünyada hiçbir hukuk devletinde bu kadar önemli bir davayı sürdüren polis-savcı-hâkim üçlüsü böyle bir fotoğrafa girmez.
Böyle bir fotoğraf o davanın çökmesi demekti...
O akşam hepsi oradaydı...
Bu fotoğraf o günlerde birçok gazeteye gitti.
Kimi, “bu davanın savcısıydı...”
Görmedi, işitmedi, söylemedi...
Çünkü işine gelmedi.
Kimi korktu.
Öyle terör günleriydi ki, kaşını kaldırana Ergenekoncu damgası yapıştırılıyordu.
Gazeteciler evlerinde valizlerle bekliyordu.
Yani, aslında hepsi, hepimiz oradaydık.
Kimimiz bunu görmeyerek, o ekipleri destekleyerek suç ortaklığı yaptı.
Kimi korkusundan sesini çıkarmayarak suça yataklık...

* * *

Şimdi zamanın ruhu değişti.
Bakanların oğulları içeri alındı.
Anladınız mı şimdi...
Her şey işte bu fotoğrafla başladı.
Dünyanın hiçbir hukuk ülkesinde görülmeyecek bir polis-savcı-hâkim ittifakı ile yürütüldü.
Paralel devlet diyorsunuz ha...
Hayır barfiks devlet...
Herkesin işine geldiği zaman asılıp taklalar attığı, işine gelmeyince de paralele geçtiği bir devlet.
İğrenç iftiraların, komploların, yalanların uçuştuğu tarihimizin en karanlık dönemi...
Hesaplaşacaksak önce bu fotoğrafa bakalım.
Bir zamanlar savcısı olduğunuz düzen işte buydu...

Yazarın Tüm Yazıları