Dört şehrin hikâyesi

Güncelleme Tarihi:

Dört şehrin hikâyesi
Oluşturulma Tarihi: Şubat 16, 2014 01:19

Kentsel dönüşüm ve soylulaştırma çalışmaları, Doğu’da ya da Batı’da, şehirlerle birlikte gelecek nesillerin hafızasına format atarken, dört şehrin ve yaşayanlarının tarihine bir not düşme çabası BAK projesi. Batman, Çanakkale, Diyarbakır ve Batman’dan 24 genç, 10 projeyle unutulmaması gereken hikâyeleri toplayıp İstanbul’a getirdi.

Haberin Devamı

Hatırlamak ve Anlatmak için Şehre BAK, uzun soluklu bir proje. Dört şehirden başvuranlar arasından seçilen 24 genç, yaklaşık bir yıldır üzerinde çalışıyordu. Ortaya çıkan 10 iş, Tophane’deki eski Tütün Deposunun alt katındaki Depo İstanbul’da sergilenmeye başlandı.
Anadolu Kültür ve Diyarbakır Sanat Merkezi tarafından, Geniş Açı Proje Ofisi ve docİstanbul Belgesel Araştırmaları Merkezi işbirliğiyle yürütülen projenin sergisinde, şehir ve hikâyelere odaklanan üç fotoğraf projesi, beş kısa belgesel, tüm üretim sürecinin belgelenmesine dayanan bir filmle iki blog çalışması var. Sergi, şubat ve mart ayı boyunca İstanbul’dan sonra İzmir, Diyarbakır, Çanakkale ve Batman’da da olacak.
20’li yaşlarının başındaki bu 24 kişinin, Diyarbakır’da ilk bir araya gelişine şahitlik etmiştik bundan aylar önce. Çanakkale ve İzmir’den gelenler için duydukları, gördükleri, anlatılan pek çok şey başka bir ülke kadar yabancıydı onlara. Başka bir coğrafyaya dair hikâyeler dinlediler orada. Büyük bölümü acı dolu hikâyeler. Şu anda restorasyonda olan eski Diyarbakır Cezaevi’ni gezerken, rehberleri kendi yattığı koğuşun yerini gösteriyordu mesela. Sonra ekip arkadaşları vardı, ceplerinde Batman’dan, Diyakbakır’dan hikâyelerle gelen.
Sırayla tüm şehirler ziyaret edildi, hikâyeler toplandı. Bir çay içimlik oturdukları masalarda herkes başka bir öykü anlattı. Tüm mesele; bir kere sokağa çıkmak, dinlemekteydi... Dört şehir ve aylar sonra her duyanın kulak kabartacağı hikâyelerle döndüler seferlerinden.
Anadolu Kültür Proje Koordinatörü Eylem Ertürk, BAK projesi kapsamında gençlerin, kimi zaman kendi hayatlarından yola çıkarak, kimi zamansa kolektif hafızada yer eden olaylara yoğunlaşarak ortak projeler ürettiğini söylüyor. Ertürk, projenin hedefini “Şehre, hatırlamak ve anlatmak için birlikte bakmak, geçmişi, bugünle ilişkisi üzerinden tarif etmek ve görüp kayda geçirilenleri ümitli bir bakışla geleceğe bırakabilmek” olarak açıklıyor.
Sergiyi gezerken göreceksiniz, şehirlerin coğrafi dağılımı eşit olmasına rağmen Doğu’nun hikâyeleri ağır basıyor. Acı, işkence, ölüm her zaman daha güçlü duygulardır çünkü... Hele de temiz vicdanlarla yola çıkmış 24 genç için...
Peki neler var, ne görecek, ne duyacaksınız sergide?
Hatırla, Bir Rüyaya Yolculuk ve Grafiti Gençler adını taşıyan fotoğraf projeleri ile şehrin hafızasını taşıyan mekânların, insanların hatıralarında nasıl bir yeri olduğuna bakma fırsatı yakalayacaksınız.
Hatırla, “Hatıra fotoğraflarımızı nerelerde çekeriz” sorusuna yanıt arıyor. Esra Ekinci (Batman), Sanaz Atasaygın (İzmir) ve Şerife Gamze Kulaç’ın (Çanakkale) yürüttüğü bir fotoğraf projesi. Dört şehirde 1950’lerden bugüne dek çeşitli tarihlerde çekilmiş hatıra fotoğraflarını arşivlerden çıkarıyor ve bugünkü görünümleriyle yan yana koyuyor.
Diğer bir fotoğraf projesi, Cihangir Duyar (Çanakkale) ile Ekim Ruşen Kapçak’ın (Diyarbakır) Bir Rüyaya Yolculuk hikâyesi. Proje, Ekim Ruşen Kapçak’ın 1980’lerde hapishanede bulunan babası Hatip Kapçak ile dışarıdaki annesinin mektuplaşmalarını keşfetme sürecini anlatıyor. 1992 yılında faili meçhul bir cinayet sonucunda hayatını kaybeden gazeteci Hatip Kapçak’a odaklanan çalışmada Duyar ve Kapçak, o dönemde yaşananlara dair hakikati, cezaevinden gönderilen mektuplar, geride kalan insanlar, mekânlar ve fotoğraflar üzerinden bulmaya çalışıyorlar.
Ferda Yılmazoğlu (Diyarbakır) ve Pınar Pamuk’un (Çanakkale) yönetmenliğini üstlendiği ‘Bir Dağın Başı...’ adlı 16 dakikalık belgesel film, 1990 sonrasındaki faili meçhul cinayetler veya zorla kaybetmeler sonucunda aile fertlerini yitirmiş insanların ‘kemik mücadelesini’ ele alıyor.

Haberin Devamı

MOBESE’yle aşk yaşayanlar

Fatma Çelik (Diyarbakır) ile Musa İrşi’nin (İzmir) işi Güvenli Bir Film, Nasreddin Hoca fıkraları gibi: Güldürürken düşündüren cinsten. Ama yüzünüzdeki daha ziyade acı bir gülümseme oluyor. Dört şehirde de sokağa çıkmışlar ve MOBESE kameraları hakkında halka ne düşündüklerini sormuşlar. İşte cevapları:
Arabalarda bile olması gerektiğini düşünüyorum ben.
Sokağa küçük aptestini yapanlar var. Bunlar azaldı yani.
Ülkemiz için çok iyi.
Faili meçhullere artık faydası vardır, hepsine faydası vardır.
Sık sık karşılaşıyorum ve her karşılaştığımda da daha mutlu oluyorum.
İşte Avrupa standartları diyorum. Ne diyeyim. İnsancıl yaşamak, diyorum.
Mutluyum da yani izlendiğim için.
Zaten iki taraftan da izlenmemiz lazım. Hem bu dünyada...
Evlerde bile olsa hani iyi olur.
İzlenilsek de zaman zaman herkesin izlenmesi de iyidir yani.
mobese’ler, kameralar olmasa, şu an herkes, bir şekilde çalma çırpma olur.
Yani ben kötü bir şey yapmadıktan sonra, istediği kadar da izlesinler.
Günümüzde mesela Gezi gibi olaylarda maalesef devletin bazı takım şeyleriyle, oyunlarıyla kayıtların, tarihlerin veya bazı bölümlerin silindiğini gördük. Ali İsmail’in öldürülmesinden dolayı o mobese kameralarından birçok şey silindi.
Sizin güvenliğiniz için sizi izliyoruz diyorlar ama gerçek niyetin bambaşka olduğunu düşünüyorum.
Ama işte burada bütün mesele, devleti kullanan kim? İyi niyetli mi, kötü niyetli mi?
Eskiden hırsızlıklar kolaydı.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!