Yüksek faizi şuralardan tutun

5 Nisan 2013, İstanbul Borsası’nda: “Yüzde 63 ile aldığımız faizi yüzde 6’ya çektik, ben bunu da yüksek buluyorum”.

Haberin Devamı

23 Nisan 2013 Samsun: “Mustafa Kemal’in askerleriyiz diye yola çıktılar, faiz lobisinin neferi oldular”.
16 Aralık 2013: “Faiz en büyük canavardır. Halkbank ve Ziraat Bankası’nda faizini yüzde 5’lere, 6’lara çektik, tüketiciyi, çiftçiyi, esnafı faiz baskısından kurtardık”.
Çeşitli zamanlarda: “Ben faiz artışına karşıyım”.
Defalarca: “Ben Türkiye Cumhuriyeti Başbakanıyım, elbette bana soracaklar”.
Önceki gün: “Merkez Bankası bağımsızdır, ben karışmam, hesabı onlar versin”.
Biraz geride, 2004 Mayıs, MÜSİAD kongresinde: “Faiz bu dünyanın gerçeğidir”.
Daha geriye gidince, 1988 Pendik: “65 yıllık yönetim köle düzeni getirdi. Köleleştirme beş yolla olur. İsraf ve lüks, içki, kumar, fuhuş, faiz. Bizde beşi de var”.

KÖLELEŞTİRME

Birbiriyle çelişse de, haberi varken, yok dese de, Merkez Bankası doları frenlemek için faizleri beklenenin çok üstünde yükseltiyor. Yani, “köleleştirmeye” devam.
Piyasaya sürülen milyonlarca dolar, kurun yükselmesini önleyemiyor. Ve Erdoğan’ın ideolojik olarak hiç istemediği noktaya geliniyor, şaşırtıcı oranda faiz artışıyla birlikte:
- Dövizde kurun yükselmesi belli bir süre için frenleniyor, o fren nereye kadar, ne ölçüde tutacak, şu anda belirsiz.
- En büyük borçlu devlet, faiz yükü hepimize biniyor.
- Yüksek faiz belki dövizi bir yere kadar tutabilir ama iki büyük tehlike var. Daha az yatırım, daha çok işsizlik.

Haberin Devamı

LOBİ VE SICAK PARA

Faiz artışı kısa vadeli sermayeye, yani sıcak paraya çağrı niteliğinde. Yüksek faiz sıcak paraya cazip geliyor. Çark AKP döneminde sıcak para ile dönüyor. Yüksek döviz kuru ve düşük faizde sıcak para kaçıyor. Şimdi faizin yükselmesiyle kur düşerse, sıcak paranın dönüş yapması çok muhtemel. Böylelikle, AKP bir süre daha yırtmış olur.
Ekonomik açıdan Merkez Bankası’nın bu müdahalesi zorunlu. Ama, bu müdahale bir gerçeği gösteriyor. Erdoğan’ın aylardır dilinden düşürmediği “faiz lobisinin iktidarın ta kendisi” olduğu kayıtlara geçiyor.

Gözdağı önce büyüklere

YAPI Kredi Bankası’na vergi incelemesi sonunda 2008-2009-2010 yılları ile ilgili 129 milyon lira vergi cezası kesiliyor.
TOFAŞ’a 2008, 2009, 2010 yılları için 67.5 milyon lira vergi ve cezası kesiliyor.
TÜPRAŞ’ın 2009-2013 arası işlemleri denetleniyor, inceleme sonucunda “fiyatlandırma ve sözleşme uygulamaları yoluyla hâkim durumunu kötüye kullandığı” gerekçesiyle 412 milyon lira ceza veriliyor. Bu TÜPRAŞ’ın bir yıllık kârı.
Bu kuruluşlar Koç Grubu’na ait, gruba kesilen ceza toplamı 608.5 milyon lira.
Tayyip Erdoğan
uzun süredir Türkiye’nin büyükleri ile uğraşıyor. Onları kendinden görmüyor. Görmediği için “paralel sanayici, paralel işadamı” oluşturmaya çalışıyor. Ona göre, her alanda “benden ve benden olmayanlar” var, iş dünyasında da mantık aynı. TÜSİAD için kullandığı “vatan haini” deyimi, onun büyük sermaye ile çatışmasının doruğu.
TÜPRAŞ’a ceza kararı Rekabet Kurulu’nda oyçokluğu ile alınıyor, ceza için kurulda fikir birliği yok. CHP milletvekili Hurşit Güneş basın toplantısında soruyor: “Rekabet Kurulu Başkanı, eski Refah Partisi milletvekili Nurettin Kaldırımcı TÜPRAŞ’a cezadan önce Meclis’e gelerek AKP’lilerle görüşmüş müdür?”
Bu soruya Kaldırımcı’dan tepki gelmiyor. İlginç olan, Rekabet Kurulu, başta TÜPRAŞ olmak üzere bazı akaryakıt şirketleri hakkında şikâyetleri 2003, 2005, 2007, 2008 ve 2009 yıllarında ele alıyor, o tarihlerde değil ceza, oybirliğiyle soruşturmaya bile gerek görmüyor. Bu dönemlerin büyük bölümünde Rekabet Kurulu Başkanı, AKP’nin atadığı yine Nurettin Kaldırımcı.
Gözdağı büyüklerden başlıyor, herkesi sindirmek için. Alın size demokrasiye aykırı bir tutum daha.

Yazarın Tüm Yazıları