Yonca Tokbaş - Kelebek
Yonca Tokbaş - Kelebek
Yonca Tokbaş - KelebekYazarın Tüm Yazıları

Olimpiyat ateşini hissetmek diye bir şey... VAR!

Olimpiyat ateşi Atina’da yandı. Yunanistan’dan Rusya’ya 7 Ekim 2013’te teslim edildi. Rusya Federasyonu’nun 83 bölgesini koşarak, elden ele, tam 14 bin kişi tarafından taşınarak toplamda 65 bin kilometreyi 123 günde 6 farklı yoldan geçip Sochi’ye varmak üzere rotası belirlendi.

Haberin Devamı

Nizhniy Novgorod’a vardı.
Dün gece minik bir fener içinde “flame sitter” yani “ateş bakıcısı” tarafından 3 saatte bir beslenerek dinlendi... Asla sönmedi.
Bu, işin o “ciddi bilgi” kısmı.
İşin bana dokunan kısmıysa şu:
Ben çocuktum, Olimpiyat meşalesinin gelişini, taşınışını tek kanaldan gecenin köründe ağzım açık izlerdim... O yaşta pek anlamıyorsun nedir bu Olimpiyat, neden bu kadar acayip bir şeydir... Oysa insan büyüdükçe aklı basmaya başlıyor.
Ben hep hayal kurdum. Her hayalime sanki gerçekmiş gibi davrandım. Annem ve hatta beni yakından tanıyan herkes arada bana “hayallerle gerçekleri karıştırdığım” için uyarıda bulundu.
Ay başlarım uyarılara be yahu!
Bırakın bazı insanlar hayallerinin içinde dağılsın! Onların ayakları da basmasın yere!
Benim ayaklarım basamayacak yere, böyle geldim böyle gidicem işte!
Büyürken insan denk gelirse, isterse, olursa, nasipse yani oluyor ve çocuklarım oldu benim de. Anneyim. Kadınım filan. Ama bunların zerre önemi yok. Cinsiyetimin de bir anlamı yok gözümde.
Hayvan da olsam en hayalperest hayvan ben olurdum!
Ama işte büyürken edindiğin sıfatlarla beraber çocuklarla, gençlerle hayatla ve kendinden farklı dillerden, dinlerden, ırklardan, renklerden, kültürlerden, inançlardan insanlarla karşılaşıyorsun.
Binlerce önyargı sınavından geçiriliyorsun. Sınırların zorlanıyor. Açıyorsun bütün kalp kapılarını git gide daha çok ve daha rahat ve daha özgürce. Cesaretin artıyor böylece. Sınırlar yıkılabilir, engeller aşılabilir oluyor.
Öyle dağınığım ki şu an kusura bakmayın daha derli toplu yazamayacağım... Çünkü derdim bir yandan anı yaşamak... Yazarak anı kaçırmaktan da korkuyorum...
Ne diyordum... Hah... Hepimizi hayat tutup sürekli çekiştiriyor oraya buraya. Kimimiz şanslıyız diyoruz, kimimiz şanssız buluyoruz kendimizi...
Kimimiz hiçbir engeli olmamasına rağmen hayatı engellerle dolu gibi yaşıyor; kimimiz ne engellere rağmen sınır tanımadan her türlü engeli aşarak yaşıyor! Mesela Tuğrul Cankurt, mesela Gizem Girişmen, mesela Serkan Uman... Daha bir dolu isim verebilirim...
Gizem 2008’de Pekin’de Paralimpik Yaz Oyunları’nda okçuluk dalında Türkiye adına yarıştı hani... Genç, dünya mucizesi kadın sporcumuz...
Tuğrul Bey bu ülkenin yetiştirdiği bir resim öğretmenidir omurilik felçlisi...
Serkan Uman ise serebral palsili yani spastik ve omurilik felçlisi, bir İstanbul Maratonu’nda iterek koşmuştum tekerlekli sandalyesini de ben bırakacaktım nefesim kesilince o beni bırakmadı, yavaşlattı ekibi “beraber” dediydi...
İşte onlar bana hayat dersi...
Ben koşarken kendi içimdeki engelleri aşmayı öğrendim. Cesaretim arttı.
Başkası için değil kendim için nefes almaya başladım ki nefesim başkalarına nefes olabilsin!
Nasıl ki Olimpiyat ateşi sönmüyor, yanarak her yolu aşıp binlerce farklı dil, din, ırk, renk elden ele taşınarak geçiyor. O yolda hep barış var, hep özgürlük var, hep umut var, her türlü yıkıma inat yapıcı duygu var, hayatın ta kendisinde de bu var işte! Anlamak isteyene!
Dünya tarihi rezil rüsva eziyetler, savaşlar, haksızlıklarla dolu... Ama spor ve Olimpiyat ruhu bunu altüst edebilecek güçte bir ruhu temsil ediyor.
Devam etmek bu hayata... Yaşanan her türlü olumsuzluğa rağmen...
Her türlü rezil dünya utanmazlığına rağmen iyi şeylere inanıp devam etmek... Olay budur bence.
Dün Nizhniy Novgorod’da bizi topladılar. Kıyafetlerimizi verdiler. Eldiven bere vesaire... Giyindik.
Barçın Yinanç nasıl heyecanlı, nasıl şeker, nasıl herkesle arkadaş, nasıl herkesle sohbet halindeydi anlatamam. Şu an sesi kesik olmalı, öyle çok “Rusça” selam çaktı halka... Minibüsten her sırası geleni avaz avaz bağırarak yolladık.
Yanımda Leon diye bir Rus oturuyordu. Adı Leon, oğlumun adı Aslan... Bir an aha işte oğlumun hayalleri de olsun dedim. Adam balet çıkmaz mı! Tamamdır dedim, kızımın da tüm dansçı olma hayalleri adına, gerçek olsunlar.
Sıra bana geldi. 73 no’lu istasyonda indim. Halk üstüme atladı.
Fotoğraf çekmek isteyen, sarılıp öpmek isteyen, ağlayarak sarılan... Şok biliyor musunuz! Tarihi kişi benim, yani elimde meşale duruyor! Sarıldım öptüm, fotolar çekildim hepsiyle. Sonra benden önceki meşale taşıyıcısı göründü.
Pınar Farımaz, elinde kameram, çekim halinde, onca güvenlik içinde zar zor! Meşale ateşiyle geldi benim meşalemle öpüştü!
Ateş öpücüğüymüş adı. Flame Kiss!
Meşaleme ve Olimpiyat ateşine bakakaldım! Halkı selamladım. Yanımdaki koruma sürekli Rusça bir şey diyor. Çok da ciddi bir ağır abi.
Ağırdan başladım koşmaya.
Hayal kuran herkesin hayallerinin gerçek olmasını dileyerek.
Bütün atletlerin bu heyecanı yaşayabilmesini diledim.
Uğruna ADIM ADIM koştuğum çocukları, gençleri, engellileri düşündüm. Onlar bana en büyük ilham.
Annemi düşündüm, ulan ne kadınsın be Aylan Köseoğlu! Bana mucizelerin var olduğunu öğreten cesur yürek idolüm! Sana bin şükür!
Kocam... Hep destek bana! Asla dur demedi bana!
Çocuklarım bana ebeveynlik yaptı icabında! Yolları açık olsun hayalleri gerçek olsun!
Okurlarım siz olmadan ben kime ne anlatıyorum ki yahu! Sizsiz asla!
Bana hayatımın kalı geldi. O anda dondum... O anı sanki 4444 saat gibi yaşadım yuttum. Her adımım aklımda. Baktım Barçın bekliyor. Karşıladı beni. Meşalelerimiz öpüştü alev aldı.
İki Türk Kadın Sporcu Gazeteci Yazar ve HÜRRİYET DÜNYASI’ndan hem de!

Olimpiyat ateşini hissetmek diye bir şey... VAR
Tarihi bir gurur anı evet! Sarıldık birbirimize. Gözler dolu dolu.
Barçın benden aldı ateşi ve halkı selamlayarak başladı koşmaya!
Arkasından baktım baktım baktım... Zıplayarak koşuyor o da!
Otobüse bindim ve koyverdim kendimi gitti.
Bir sonraki duraktan bizimle gelen çok özel iki insan daha vardı; biri Ferit Keman, o da meşale taşıdı, o da tarihe geçti ve yanında Mehmet Deniz Aydın... Gönlü güzel iki insan daha.
Onlar da aynı aşırı duygularda.
Hayat durmuş ama zamanla beraber akıyoruz hep beraber...
Döndük karşılama alanına.
Meşaleleri teslim, sertifika alımı vesaire, birer konuşma yaptık.
Hayallerinize inanın ve peşlerinde gönülden koşun. Benim inandığım tüm hayallerim gerçek oluyor bu hayatta mucizeler var. Dedim.
Çocuklar için, gençler için, engelliler için ve onların hayallerine umut olmak için koştum, umarım herkesin hayali gerçek olsun. Dedim.
Hadi benden bu kadar...
Koptum şu an yazamıyorum.
Bırakın beni doyayım mucizeme. Size daha yazarım nasıl olsa. Video ve fotolar hurriyet.com.tr’de...
http://webtv.hurriyet.com.tr/2/59071/0/1/
Daily News ve Radikal’de Barçın Yinanç’ı kesin okuyun! Müthiş bi kadın o! Harbi iyi gazeteci! Benim için onurdur tanımak. Onun gibi biriyle bu anı paylaşmak da şansımdır.
Hayatın kendisi mucize!
Yonca
“Tarihi”

Yazarın Tüm Yazıları