Yılmaz Erdoğan’dan Ali Ağaoğlu olur mu

“30 saniyede bir çuval inciri nasıl berbat edersiniz” deseler, “Alın size Yılmaz Erdoğan’ın oynadığı son reklam filmi” derim.

Haberin Devamı

Yılların solcusu olabilirsiniz... Ağzından emek, eşitlik, adalet, sömürü söylemlerini düşürmeyebilirsiniz.
Buna rağmen kapitalizmin kalelerinden biri olan bir bankanın reklamında da oynayabilirsiniz.
Peşin peşin söyleyeyim benim bunların hiçbirine itirazım yok...
Çünkü sanatçıların gelir kapısıdır reklamlar.
Ama bunca yıldır Yılmaz Erdoğan’ı takip eden biri olarak “Usta, yakıştı mı bu iş sana?” demeye hakkım var sanırım.
Onun gibi bir sanatçının bu kadar basit ve sıradan bir öyküye kendinden hiçbir şey katmaması olacak şey değil...
Senaryo önüne gelince neden elinin tersiyle itmedi diye düşünmeden edemiyor insan.
Üstelik aynı alanda at koşturan Cem Yılmaz gibi bir örnek önünde dururken. Cem’in reklamlarından zeka fışkırırken burada yaratıcılığın ‘y’sini, Erdoğan’ın ‘e’sini göremiyoruz.
Mirkelam’ın şarkısı derseniz; o da bu lümpenliğe tam uyum sağlamış.
Zaten toplama, çarpmaya hayatım boyunca kıl olmuşumdur; buna bir de Yılmaz Erdoğan ile Mirkelam eklendi şimdi. (Yabancı bir bankanın ülkem insanına toplama çarpmadan fazlasını öğretmeye kalkışması ayrı bir yazı konusu olur ya, o da ayrı...)
Kahverengi ceketi ve Ali Ağaoğlu tavırlarıyla, en akılda kalan cümlesi “Hadi bakalım” olan bu reklamda ne akla hizmeten oynadı anlayabilmiş değilim...
Yoksa memleketin akil adamın bu kampanyada 10 saniye görünmesinin nedeni, Kelebeğin Rüyası’nın Oscar harcamalarından aldığı mali darbe mi?
Çünkü etrafta filmin Hollywood’taki lobi masrafının en az 2-2,5 milyon doları bulduğu söyleniyor. Galiba o reklamlardaki finansçı önce Mükremin Abimize lazım...
Halka mal olmuş sanatçılar reklam tekliflerini kabul ederken iki kere düşünmeli.
Belki işin ucunda çok para var ama diğer ucunda da yıllarca uğraşıp ortaya koydukları imajı yerle yeksan etmek var. Haydi gel de ayıkla şimdi pirincin taşını.

Haberin Devamı

Ertuğrul Günay’a neden ısınamadım...

1-Erkin Baba’nın şarkısını “Soldan Sağa Estarabim” diye tornistan ettiği için...
2-Ne içinden çıktığı sol gelenekten gelen bir sosyal demokrat, ne de AK Parti kadrolarına karışmış bir muhafazakar solcu olabildiği için...
3-Almanya’da Türk, Türkiye’de Almancı muamelesi gören gurbetçi vatandaşlarımız gibi sürekli yerini yadırgayıp, müzmin mızıkçı ve dört mevsim mutsuz-uyumsuz haliyle koltuğunun hakkını veremediği için...
4-Kültür Bakanlığı gibi renkli bir bakanlığa kendi griliği dışında bir renk katmayarak “Şunu da sağ olsun Ertuğrul Günay yaptı” denilecek bir eser bırakmadığı için...
5-Aylardır zırt pırt her konuda şikayet edip, hiçbir taşın altına elini koymadığı için...
6-Roboski, Brad Pitt’in filmi ve ‘ucube heykel’ olaylarında gösterdiği ‘yüksek sadakat’ için...
7-Disiplin Kuruluna gönderilene kadar istifa etmeyerek, sanki “kovulursam kıdem tazminatı alabilirim” beklentisindeymiş imajı verdiği ve Ertuğrul Günay’dın dedirttiği için...
Not: Bu yazıyı lütfen fonda “Daha Önceleri Nerelerdeydiniz” şarkısı çalarken okuyunuz...

Haberin Devamı

2013’ün en’leri

Yılın en iyi çıkış yapan grubu: Çarşı
Yılın en iyi coverı: Artık ne duamsın ne de bedduam
Yılın dar boğazı: Engincan dar paçalı pantolonları
Yılın en büyük değişimi: Nil Erkoçlar’ın Rüzgar olması
Yılın çıkmaz ayının son çarşambası: Arda ile Sinem’in düğünü
Yılın ‘Yıkılmadım Ayaktayım’ diyeni: Duran Adam Erdem Gündüz
Yılın sosyal medya fenomeni: Melih Gökçek
Yılın yangını: Hadise
Yılın sevgi pıtırcığı: Athena Gökhan
Yılın dervişi: Ertuğrul Özkök
Yılın sloganı: Sık bakalım, sık bakalım, biber gazı sık bakalım...
Yılın paralel evreni: Flash TV
Yılın en çok söylenen sözü: Bu sene tüm değerli isimleri ardı ardına kaybettik
Yılın en değerli yatırım aracı: Ayakkabı kutusu
Yılın basmaya kıyılamayanı: Gökkuşağı renklerine boyanan merdivenler
Yılın en ayılana gazoz bayılana limonu: Bülent Ersoy
Yılın en kendi çirkin, kaderi güzel şarkısı: Ankara’nın Bağları
Yılın en bulaşıcı hastalığı: Tükenmişlik sendromu
Yılın en yalnızlığa şükrettiren birlikteliği: Ebru Şallı-Sinan Akçıl

Haberin Devamı

Tasfiye nedeniyle yarı fiyatına

Eski bir peynir tüccarı G. Deluca ile yayıncı J. Dean tarafından 1977’de SoHo’da açılan, bir anda yiyecek tutkunu New Yorklular ve turistler için bir cazibe merkezi haline gelen dünyaca ünlü gurme zinciri Dean& Deluca, bir yıl önce Kanyon’da başladığı İstanbul macerasına yarın son veriyor.
Marka, İstanbul’daki tek şubesi ile birlikte sadece Türkiye’den değil Avrupa’dan da çekilmiş oluyor.
Büyük umutlarla ve milyon dolarlık yatırımla açılan işletmenin yerine başka bir Amerikalı, Shake Shack Burger açılıyor.
Benden size bir tüyo, ‘tasfiye nedeniyle’ Dean& Deluca’da bugün ve yarın ürünler yüzde 50 indirimli...

Yazarın Tüm Yazıları