Amerika neden suçlu

Evet, Amerika suçlu. Ama bütün bu polis operasyonlarını onların yönlendirdiğini savunan deli saçması komplo teorileri yüzünden değil. Milyarlarca dolarlık bir kayıt dışı ekonomi yaratan… Kara paraya kapı açan… Türkiye gibi denetim mekanizmalarının zayıf olduğu ülkeleri rüşvet batağına sürükleyen… Kurdukları yaptırım rejimi yüzünden suçlu.

Haberin Devamı

Bir grup psikolog, insanların neden rüşvet verdiğini merak edip bir test hazırlıyor.
Ve buldukları denekleri bir laboratuvarda iki gruba ayırıp her iki gruba da iki farklı görev veriyorlar.
Gruplara bir metin dağıtıyorlar önce…
Sonra da ilk gruptakilerden bu metindeki “ben, benim” gibi tekil zamirleri, ikinci gruptakilerden de “biz, bizim” gibi çoğul zamirleri işaretlemelerini istiyorlar.
Görev bittikten sonra da herkesi bir araya toplayıp bir senaryo anlatıyorlar.
Bir iş kuracaksınız, önünüzde bir takım yasal engeller var ama rüşvet verip kolayca halletmeniz mümkün. Rüşvet verir misiniz, vermez misiniz?
Metin taramasında “ben”leri işaretleyenlerin yüzde 40’ı “Rüşvet veririm” diyor.
“Biz”leri işaretleyenlerin ise yüzde 58’i.
Sonuçlara baktıklarında da psikologlar şunda karar kılıyorlar:
Metin taramasının ardından bireyci bir güdüyle hareket edenler, yaptıklarından kendilerini sorumlu hissedip ahlaken doğru olanı seçti. Metindeki “biz” sözcüklerini ararken kolektif bir güdülenmeye maruz kalan grup ise kendini bir topluluğun parçası olarak gördü ve ahlaki sorumluluğu üstlenmedi.
Bireysel davranan sorumluluk hissetti.
Kolektivist davranan ise kendisine benzeyen diğerlerinin arasında yapacağı davranışın fark edilmeyeceğini düşünüp sorumluluk duymadı.

*

Haberin Devamı

Rüşvet soruşturmasına dair özelde bir iddiada bulunmak için anlatmadım bunu.
Ancak ben bu deneyin, Türkiye’de ayyuka çıkan rüşvet meselesinin nasıl kolektif bir hal aldığını açıklayan güçlü bir örnek olduğunu düşünüyorum.
Ve soruşturmanın detaylarına baktığınızda da, rüşveti alan ve verenlerden öte, bu türden bir çürümüşlüğe imkân sağlayan ve çok sayıda kişiyi bu pis çukurun içine çeken asıl sebebin, uluslararası kayıt dışı bir ticaret ortamı olduğuna inanıyorum.
Düşünsenize…
İranlıların 100 milyar doları uluslararası bankalarda dondurulmuş.
Katı yaptırımların başladığı 2010’dan beri 120 milyar dolarları buharlaşmış.
Ekonomileri felce uğramış, ülkedeki enflasyon yüzde 40’a varmış.
Ve İran petrol satmak için uluslararası tefecilerin, kaçakçıların eline düşmüş.
İran’ın boğazına çökmüşsünüz ama siz böyle bir ortamda, dönen milyarlarca dolarlık kayıt dışı paranın kontrolünü yapabilir misiniz?
O paranın yasadışı örgütlere varan uzun bir zincire dönüşmesini engelleyebilir misiniz?
Amerika’da etkili biçimde çalışan yargı mekanizmasının o bölgenin coğrafyasında da var olabileceğini düşünüp kontrolü bölge ülkelere bırakabilir misiniz?
Bu milyarca dolarlık kayıt dışı ekonominin, hukukun üstünlüğünün sağlanmadığı Türkiye gibi ülkelerde kendi kolektif yolsuzluk çemberini oluşturacağını nasıl öngörmezsiniz!
Amerika suçlu evet.
Sadece Türkiye’ye değil, Arap coğrafyasından Balkanlara bu yaptırım rejimiyle bütün bir bölgeyi yolsuzluk batağına sürüklediği için suçlu.

*

Haberin Devamı

İşte ben İran’la ABD arasında başlayan yakınlaşmanın en önemli sebeplerinden birinin de bu yaptırım rejiminin neden olduğu kara para ve rüşvet ortamı olduğu düşünüyorum.
Sonunda anladılar çünkü.
Amerikalılar açısından hem ciddi bir ulusal güvenlik kamburundan kurtulma çabası bu…
Ama asıl önemlisi, hem de yaptırım rejiminin neden olduğu, dünya finans sistemini ve ülkelerin güvenliğini tehlikeye atan milyarca dolarlık kara para bataklığını kurutma projesi.
Aynı şekilde İran için de geçerli.
Takip ediyor musunuz bilmiyorum, Türkiye’dekine benzer yolsuzluk tartışmaları bugün İran’da da oluyor.
Ama Türkiye’den farkı İran’da hükümet bunun arkasında duruyor.
Türkiye’de hükümet Rıza Sarraf’ın rüşvet verdiği iddia edilen bakanların komploya kurban gittiklerini iddia ediyor.
İran’da ise yeni Ruhani Yönetimi, Sarraf’ın patronu Babek Zencani’nin Ahmedinejad döneminden kalma pisliklerini şimdi didik didik ediyor.
Parlamento soruşturmasıyla devri sabık başlatıyor.

*

Haberin Devamı

Sonuçta Ortadoğu’da bir devir kapanıyor.
Herkes hatalarından arınmaya çalışıyor.
İran‘da sofistike bir yönetim buna kapı aralıyor.
Ankara ise Türkiye’nin 90’lar siyasetine dönüş yaşanıyor.
Hiç kimse kendini kandırmasın.
Amerika suçlu evet.
Türkiye’nin de başına musallat olan bu kara para ekonomisine neden olduğu için suçlu.
Ama o kadar.
Şimdilerde şahit olduğumuz direniş, Türkiye’nin kendi utancı, bunda kimsenin bir rolü yok.

İKİNCİ YAZI

Washington da Ricciardone’yi yedirtmez

Peki nereden çıktı bu komplo işleri ve Amerikalılar Türkiye’de son bir haftadır yaşanan krizde nasıl davrandı, bir de ona bakalım.
17 Aralık 2013, Salı sabahı başlayan rüşvet operasyonun ardından bu işin arkasında ABD ve İsrail’in olduğu iddiası, önce Nisan’da Amerikan Kongresi’nden 47 milletvekilinin yazdığı bir mektuba dayandırıldı.
Operasyonun olduğu gün konuşulmaya başlanan bu iddiaya göre Halk Bankası’nın İran’a uygulanan yaptırımların aşılmasında kullanılması Washington’ı rahatsız etmiş ve Amerikalılar da Halk Bankası’nın cezalandırılmasını sağlamıştı.
İlk olarak Twitter’da yayılan bu iddia, AK Parti’ye yakın medya tarafından da sahiplenildi.
Ve hem gazetelerde hem de TV tartışma programlarında, AK Parti’ye yakın çevreler için bu iddia genel kabul gören görüş haline geldi.

*

Haberin Devamı

Washington’da bunun üzerine bir durum değerlendirmesi yapıldı.
Ve Washington’da görüştüğüm üst düzey bir Amerikan Dışişleri yetkilisinin aktardığı şekilde, Yönetim, krizi Ankara’daki Büyükelçilik üzerinden yönetme kararı aldı.
Nitekim 18 Aralık Çarşamba günü, yani polisin baskınlarından bir gün sonra, Washington’daki günlük basın toplantısında operasyonlarla ilgili değerlendirmesi sorulan ABD Dışişleri Sözcüsü Marie Harf da konuyu geçiştirmeyi tercih etti.
“Ne düşünüyorsunuz” denilince Harf, aynen şöyle dedi:
“Yolsuzluk iddiaları üzerine Türkiye’deki bireylerin gözaltılarıyla ilgili haberleri gördük. Daha fazla bilgi için sizi Türk Hükümeti’ne yönlendiririm.”
Ancak yine de eklemeyi ihmal etmedi:
“Elbette konuyu yakından takip ediyoruz. Özel olarak bu olaylarla ilgili özel bir yorumumuz yok. Elbette Türkiye'nin yargı sisteminde şeffaflık, zamanlılık ve adalet için en yüksek standartları karşılamasını beklediğimizi tekrarlamak isteriz."

*

Haberin Devamı

Harf geçiştirdi.
Fakat Yönetim’e yakın bir Türkiye uzmanının bana aktardığına göre, Türk hükümetinin suçlamalar dolayısıyla üzerinde oluşacak baskıyı azaltmak için ABD’yi hedef seçeceği tahmin ediliyordu.
O yüzden Harf, öğlen toplantısında soruyu geçiştirse de…
Akşam saatlerinin yaşandığı Türkiye’de ise Ankara Büyükelçiliği bir toplantı tertip etti.
Ve Büyükelçilikten üst düzey bir yetkili, Türkiye’deki bazı gazetecilere isim vermeden açıklama yaptı.
Ve operasyon sonrası AK Parti yanlısı çevreler ve Twitter’da bu olayların arkasında Amerika’nın parmağı olduğunu dile getiren görüşlere karşı aynen şunları söyledi:
“Zaman zaman Türkiye’deki gelişmelerin ardında ABD’nin olduğu komploları dile getiriliyor. Biz ne bir siyasi partiye ne iktidara ne de cemaatlere destek veriyoruz. Kimse bizi hükümet-cemaat tartışmalarında olduğu gibi aile kavgasının içine çekmesin” dedi.

*

Büyükelçilik yetkilisinin “Bizi içine çekmeyin” derken, bir yandan da aynı konuşmada, “Kargo uçaklarıyla, bavullarla, milyonlarca dolar, tonlarca altın taşınıyorsa eğer bunun gümrük yetkililerinden, devletten habersiz olması mümkün değildir” demesi işi daha da körükledi.
Ve ertesi gün, 19 Aralık’ta, tam da olayların üzerine, önceden planlanmış bir ziyaret için Türkiye’ye gelen konunun birinci derece muhatabı, İran ambargosunun uygulanmasından sorumlu Amerikan Hazine Bakanlığı Müsteşarı David Cohen’ın ziyareti yangına benzin döktü.
Operasyonlarda Amerikan parmağı olduğu teorisi zirve yaptı.
Bunun üzerine Amerikan tarafından konuyla ilgili bir açıklama daha geldi.
Ve Cohen Ankara’ya uğramadan direct İstanbul’a geçip burada finans temsilcileriyle buluşurken, 19 Aralık’ta CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu ve beraberindekilerle, önceden planlanmış bir program çerçevesinde Kılıçdaroğlu’nun Washington ziyaretini görüşmek için bir araya gelen Ricciardone, ilk kez dışarıya kendi adıyla bir mesaj gönderdi.
Ve yemekte rüşvet operasyonu için “Gezi olaylarında olduğu gibi sorumluların dışarıda aranması gerçeklerin ortaya çıkmasını engelleyecek bir yaklaşım olur” dediği aktarıldı.

*

Ankara’da Ricciardone durumu sakinleştirmeye çalışırken Washington ise sessiz kalma kararını devam ettirdi.
Zira Ricciardone’nin yemeğinin ertesi günü, 20 Aralık’taki günlük basın toplantısında konuşmama sırası bu sefer diğer Dışişleri Sözcüsü Jen Psaki’ye geçti.
Ve tıpkı Harf gibi, bu konuda bilgi almak isteyenleri Türk Hükümeti’ne yönlendiren bu sefer Psaki oldu.

*

Olmadı.
Washington’ın sesiz kalma kararı, gürültüyü dindirmeye yetmedi.
Ve iş, en sonunda Hükümete yakın dört gazete, Star, Yeni Şafak, Akşam ve Akit’in 21 Aralık’ta aynı gün manşetten Amerikan Büyükelçisi Frank Ricciardone’yi hedef almasına kadar vardı.
Washington susunca, önümüzdeki yıl ortasında görev süresini tamamlayarak Ankara’dan ayrılacak olan Ricciardone de giderayak “Çirkin Amerikalı” haline geldi.
Gazeteler, Ricciardone’nin, operasyonun başladığı 17 Aralık günü Avrupa Birliği (AB) ülkelerinin büyükelçilerine bir yemek verdiğini ve burada yaptığı konuşmada da, “İran’a uyguladığımız ambargoyu Halk Bankası ile kaldırdılar. Bunu engellemek için harekete geçtik. Bugünden sonra İmparatorluğun çöküşünü izleyeceksiniz” dediğini iddia etti.

*

Aynı gün dört gazetenin birden işlediği haberin ardından, Ricciardone iddialara derhal yanıt verdi.
Ve ABD’nin Ankara Büyükelçiliği’nin resmi Twitter adresi üzerinden kendi adıyla dört Tweet mesajı attı.
Açıklamasında da şunları söyledi:
“ABD'nin, devam eden yolsuzluk operasyonuyla hiçbir şekilde ilgisi yoktur. ABD ve Türkiye arasındaki dostluk ve işbirliği iki ülke için de hayati öneme sahiptir. Hiç kimse ABD-Türkiye ilişkilerini asılsız iddialarla tehlikeye atmamalıdır. Böyle bir toplantı yapılmadığı gibi, haberlerde ortaya atılan iddiaların tümü tamamen yalan ve iftiradır.”

*

Ancak bu da yetmedi.
Ve ABD’ye yönelik suçlamalar Başbakan Erdoğan seviyesine kadar yükseldi.
Erdoğan aynı gün Samsun’da havalimanında kendisini bekleyenelere yaptığı bir konuşmada, Ricciardone’yi ilk kez doğrudan hedef aldı.
Başbakan da aynen şunları söyledi:
“Büyükelçiler bazı provokatif eylemlerin içine giriyorlar. Onlara sesleniyorum: İşinizi yapın. Biz sizleri ülkemizde tutmaya da mecbur değiliz. Eğer sizin büyükelçilerimiz de bu tür oyunların içine giriyorlarsa bize haber verin. Siz göndermeyin biz alırız...”

*

Washington artan tansiyonun ardından şimdi hiç olmadığı kadar endişeli.
Ricciardone’nin iddiaları yalanlamasının ardından Türk Dışişleri’nin yaptığı “Bizim için yeterli” açıklaması ve AK Parti adına konuyu değerlendiren Sözcü Hüseyin Çelik’in “Beyana itibar etmek durumundayız” sözleri, şimdilik gerilimi biraz olsun azaltmış görünüyor.
Erdoğan’ın ertesi gün Giresun’da yaptığı miting konuşmasında “Uluslararası örgütler bu işin içinde. Bu oyunu beraber bozacağız” deyip bu sefer ABD’yi doğrudan suçlamaması da olumlu bir işaret olarak algılandı.
Ancak konuştuğum Amerikan Dışişleri Bakanlığı yetkilisi, bu durumu bir süre daha izlemeye devam edeceklerini söyledi.
“Biz tansiyonu yükseltmek istemiyoruz. Bunun sonuçları olur” dedi.

*

Bu hafta Washington çalışmıyor. Hemen herkes Noel tatilinde.
Dışişleri’nde de günlük basın toplantısı yok.
İzleyecekler.
Başbakan’ın Pakistan’dan nasıl döndüğüne bakacaklar.
Sonra da karar verecekler.
Tansiyonu yükseltecekler mi yükseltmeyecekler mi?
Çünkü hani diyorlar ya “Erdoğan’ı yedirtmeyiz” diye.
Söyleyeyim.
Washington da Ricciardone’yi yedirtmez.


www.twitter.com/tolgatanis

Yazarın Tüm Yazıları