Egon olacak ama arka cebinde!

Sabancı Holding’de çalışırken, ayrılmayı tercih etti, projesini hayata geçirdi.

Haberin Devamı

İçindeki ‘girişimci’yi çıkardı.
Ve bingo!
Havacılıkta yeni bir çığır açtı…
‘Low cost uçuş’ kavramını literatürümüze soktu.
‘Uçmayanı uçurmak’ sloganıyla yola çıktı ve bugüne kadar yaklaşık 60 milyon insanı uçurdu.
O tabii, “Estağfurullah bunları ben yapmadım, ekip olarak yaptık!” diyecektir.
Çünkü inanılmaz alçakgönüllü.
Fakat sekiz senede yakaladığı başarı dudak uçuklatıcı: Pegasus, 45 uçaklık filosuyla, 30 ülkede 76 noktaya uçuyor ve Avrupa’nın en hızlı büyüyen havayolu seçiliyor.
Ali Sabancı, aynı zamanda aile şirketi Esas Holding’de yönetim kurulu üyesi. Esas Holding, eğlence sektörü, gayrimenkul, gıda gibi farklı sektörlere yaptığı yatırımlarla gündemde…
Birçok kimliği var: Girişimci, işadamı, GS fanatiği, yemek gurusu, kitap kurdu, dalgıç…
Çok yönlü, esprili, komik ve sıfır kompleks bir adam.
TOBB Genç Girişimciler Kurulu Başkanı olarak da girişimciliğin gelişmesi adına üniversite üniversite dolaşıyor.
Ama beni en çok gece yatarken ettiği dua etkiledi.
Çok samimi ve sıcak geldi…
1-Allah’ım tüm iyi insanları, kötülüklerden ve kötü insanlardan koru!
2-Çocuklarıma huzur dolu bir hayat ver.
3-Çocuklarıma ve eşime gelecek her kötülük bana gelsin, bana gelecek bütün iyilikler de onlara gitsin…
4-İyi insanlara, bu dünyada iz bırakma fırsatı ver Allah’ım!
O da bunu yapıyor zaten, iz bırakmaya çalışıyor…
Pegasus’un geldiği noktaya bakarsanız bunu fazlasıyla başarmış duruyor!
Şimdi sıra, gençleri de girişimciliğe teşvik etmekte…Egon olacak ama arka cebinde

Haberin Devamı

İnsanlar sizi seviyor…
-Allah razı olsun!
İltifat etmek için söylemiyorum, durum tespiti yapıyorum. Alçakgönüllüsünüz, esprilisiniz ve samimisiniz. Bir de üniversite-üniversite dolaşıyorsunuz, gençlere ‘girişimcilik’ anlatıyorsunuz. Konuşmaya başlarken de “Ben, ağzımda altın kaşıkla doğdum!” diyorsunuz…
-Yalan yok! Sabancı ailesinin bir ferdi olarak, ben o altın kaşıkla doğdum. Allah, herkese iskambil kartı dağıtıyor. Bana iltimas geçmiş. Ama ben o kartları iyi değerlendiremezsem, doğru oynamasını bilmezsem, kartlarım iyi olmuş, kaç yazar? İşte ben, üniversitelere gidip bunu anlatıyorum…

Haberin Devamı

GİRİŞİMCİLİĞİ ANLATTIK

Aile şirketinden ayrılarak büyük bir risk aldınız. Tamam şimdi 45 uçaklık bir filonuz var, dünyanın 30 ülkesine ve 76 noktasına uçuyorsunuz. Artık “Tamam olduk, başardık!” diyor musunuz?
-Ben şuna inanıyorum. Egon olacak ama arka cebinde duracak! Benimki de orada… Bence burada anahtar, o egonun seni ele geçirmesine asla izin vermemek. Tabii ki ekibimle de kendimle de gurur duyuyorum. Ama ben, başarıya rağmen değişmedim. Sor bu şirketteki insanlara, “Şirketi halka açtı, 2 milyarın üzerinde piyasa değeri var. Değişti mi?” diye. “Hayır!” derler.
“Değişmedim” derken…
-Bak etrafına, başarılı olduğunu düşünen erkeklerin, saç şekilleri, gözlükleri, saatleri, arabaları, hatta karıları değişiyor. Ama ben değişmedim. Hiçbir başarıyı, Allah’ın lütfu gibi kabul etmedim. Bunların hepsi, geldiği gibi gidebilir. Akşamları yattığımda, hep şöyle dua ediyorum. Diyorum ki, “Allah’ım tüm iyi insanları, kötülüklerden ve kötü insanlardan koru! Çocuklarıma huzur dolu bir hayat ver. Çocuklarıma ve eşime gelecek her kötülük bana gelsin, bana gelecek bütün iyilikler de onlara gitsin… Ve iyi insanlara, bu dünyada iz bırakma fırsatı ver Allah’ım!” Çünkü tabii ki para her şey değil. Evet, parası olan biri böyle söyleyince, insanın içinden “Hadi len!” diyesi geliyor ama gerçekten değil. Nasıl bir iz bıraktığın daha önemli. Yetiştirdiğimiz çocuklar da yaptığımız işler de bunun bir parçası. Amaçlarımızdan biri de, hayattan aldığımız şeyleri ‘geri vermek’ olmalı. O yüzden de biz 50 tane üniversiteye gittik, 40 binin üzerinde öğrenciye konuştuk, onlara girişimciliği anlattık…
Öğrencilere, “Siz de yapabilirsiniz” mesajı mı vermek istiyorsunuz?
-Evet. Ama tek başıma gitmiyorum. “Sen ne konuşuyorsun! Zaten altın kaşıkla doğmuşsun!” demesinler diye, benden farklı hikâyeleri olan girişimcilerle gidiyorum. Yemeksepeti.com’dan Nevzat gibi, kendi emeğiyle şirketlerini yaratanlarla gidiyoruz. 41 arkadaşız. Zaman zaman, 80’e ulaştığımız oluyor. Adımız da ‘Genç Girişimciler Kurulu.’ Biz, bir alternatif olarak girişimciliği, gençlere aşılamak istiyoruz. İlla bir bankada, sağlam bir işe girmeleri gerekmiyor. Belki de bir köfteci açıp, küçükten başlayıp, büyüyebilirler. İş arayan olacağına, işveren olabilirler.

Haberin Devamı

YÜZDE 18’İ İŞSİZ

Yani risk al, cesur ol ve denize atla… Öyle mi?
-Evet. Bundan ürkme. Paran yok diye dert etme. Çünkü Amerika’da bütün büyük şirketler bir garaj, bir laptop, bir bisikletle kuruluyor. Bizde de bir sürü garaj ve laptop var. Dolayısıyla, olanaksızlıklarını göz ardı et, yaratıcı ol ve bir iz bırakmaya çalış. İlla Yemeksepeti.com ya da Koton olmaları gerekmiyor. Senin, benim tanımadığımız, bir sürü hayatımızı güzelleştiren insan var ve onlar bize katkıda bulunuyor. Biliyorum bunlar romantik laflar ama şöyle de bir acı gerçek var: Her yıl 800 binle 1 milyon arasında genç, iş bulmak için sahaya çıkıyor. Şu anda o gençlerin yüzde 18’i işsiz. Onlara bir alternatif sunmak gerekiyor. O da ne? Girişimcilik. Ben her ay iki günü buna ayırıyorum…
Gitmediğiniz kaç üniversite kaldı?
-Türkiye’de toplam 177 üniversite var. Biz 50’sine gittik. Ne kadar kalıyorsa, o kadar daha var. Ama zannetme ki herkes bizi alkışlıyor, ‘Kapitalist!’ diye kafamıza metal para ve yumurta atan da oluyor. Ama yine de devam…

Haberin Devamı

Mahkeme kararıyla Sapancı oldum!

Geçenlerde de Sabancı Grubu’nda bir üst düzey yönetici, “Soyadınız bu ülke için çok önemli” dedi. “Evet” dedim, “Akbank’ın mevduatında da, Lassa’nın lastiğinde de, Pegasus’un uçağında da önemli... Ama ben mahkeme kararıyla soyadımı değiştirdim. ‘B’yi ‘P’ yaptım, artık Sapancı’yım!” Anlamadı. Suratıma tuhaf tuhaf baktı. Gülümsedim, “Soyadı tamam da, benim de Ali olduğumu unutmamam lazım!”

Sakıp Amcam bir boşluk bıraktı O boşluğu en fazla ben doldurabildim

Peki ya rahmetli Sakıp Sabancı’nın etkisi?
-Anlatamayacağım kadar çok! Türkiye’nin neresine gidersem gideyim, herkes Sakıp Amcam’ı tanıyor. Herkesin onunla ilgili bir duygusu var. Seviyorlar, sıcak buluyorlar. Ben yaptığım işlerde başarılı olmamı, aslında biraz da buna borçluyum. Sakıp Sabancı’dan sonra Sabancı Ailesi, yeni bir ‘surat’ çıkaramadı. Kamuoyu, o ‘surat’ı bende buluyor…
Peki Sabancı Ailesi de bunu böyle kabulleniyor mu?
-Bunu bilemem. Başkaları adına konuşamam. Zaten haşa, kendimi Sakıp Amcam’la kıyaslamıyorum! Sadece şunu söylüyorum: O, bir boşluk bıraktı, o boşluğu en fazla ben doldurabildim. Belki yüzde 1 ama doldurdum. Biz hâlâ gelişmekte olan bir ülkeyiz. Oryantaliz, romantiğiz. Ve bizim için, bu ‘insani dokunuş’ çok önemli. O, bu konuda çok başarılıydı. Ve bunu bir strateji olarak yapmıyordu, içinden geldiği için yapıyordu.
Siz de öylesiniz. Koridorda yürürken bile herkesle konuşuyorsunuz, şakalaşıyorsunuz…
-Evet. İnsanlar birbirine, “Naber? Nasılsın?” diye soruyor ama öylesine, cevabı merak ettiğinden değil. Bence yanlış. Gerçekten merak etmiyorsan, ilgilenmiyorsan sorma! Merak ediyorsan da dinle! Benim için de ‘insani dokunuş’ her şeyden önemli. Bu şirkette bir sürü genç insan var. Hepsi ne durumda, iyi mi, kötü mü bilmek isterim. Sorarım, ilgilenirim. Bu merak, benim genlerimde var.

Haberin Devamı

Alçakgönüllü olmayı yurtdışında öğrendimEgon olacak ama arka cebinde

Siz, ortaokulu Almanya’da, liseyi İngiltere’de, üniversiteyi de Amerika’da okudunuz. 17 yıl yurtdışında eğitim almak, size en çok neyi öğretti?
-Alçakgönüllü olmayı. Bir kere, otel ya da restoran rezervasyonlarında adını kodlamayı öğreniyorsun. Sabancı kimdir, nedir ne bilir onlar! Türkiye’de rezervasyon bile yaptırmıyorsun, sadece içeri giriyorsun. Girince de, “Ooo Ali Bey, şeref verdiniz!” diyorlar. Yurt dışındaysa, soyadının her harfini tek tek kodlamak zorundasın! Burada, küçük kümesin büyük horozuyuz. Biz büyüğüz tamam da, kümes küçük!

GS kulüp başkanlığına henüz hazır değilim

Böyle bir niyetiniz var mı? Sizi Galatasaray’ın başında görecek miyiz?
-Yok valla…
Hadi itiraf edin… Bütün erkeklerin içinde yok mudur?
-Tamam itiraf ediyorum, bütün erkeklerin içinde, sadece tuttuğu kulübün başkanı olmak değil, santrforu, antrenörü, teknik direktörü olma arzusu da vardır! Her erkek, “Yaşım tutsaydı, o santrfordan çok daha iyi oynardım!” diye düşünür. Teknik direktörü eleştirir, kendisini daha iyi oynatacağını iddia eder. Tabii ki kulübü daha iyi yöneteceğini de…
Sizce kulüp başkanları genç mi olmalı?
-Ben 60 üstü bir kulüp başkan adayının, “Ali Bey, bunu CV’me koysam iyi olmaz mı?” dediğini gördüm. Yaşını düşünmüyor bile...
Sizin bu konudaki düşünceniz nedir?
-Dünya, genç insanların dünyası artık. Bunu kabullenmemiz lazım. Eskiden, yaşla deneyim arasında doğru orantı vardı. Yaş arttıkça, deneyim artıyordu. Artık böyle değil. Artık gençlerin dünyasında yaşıyoruz.
Yandık o zaman!
-Yok canım, biz de genciz daha! Yeni orta yaş 60’lar. Ama bir yandan da yandıksa yandık. Gerçeklerle yüzleşmek lazım.
Şimdi kulüp başkanlığını istiyor musunuz, istemiyor musunuz?
-Çok istiyorum ama istemek yetmiyor. Kafamda arzu ettiğim bir şey. Ama hazır mıyım? Değilim! Çünkü benim bu noktaya odaklanabilmem, bütün iş hayatımı, sosyal hayatımı bir kenara bırakmam lazım. Çünkü bence bir şeyi yapacaksan tam yapmalısın. Ünal Aysal, “Yönetim kuruluna girer misin?” dediğinde, “İşim başımdan aşkın, ben bir marka yaratmaya çalışıyorum. Tüm vaktimi alıyor, o yüzden kabul edemem” dedim. O zaman, “Gel, asbaşkan ol” dedi. “Bu da tam zamanlı bir iş, yapamam” dedim. Henüz 44 yaşındayım, 20 yıl sonra bile bu işi bugün yapan insanlardan daha genç olacağım!

Vuslat olağanüstü biri

Eşinizle evde iş konuşur musunuz?
-Hayır. Genelde konuşmamaya çalışırız. Ama şu da bir gerçek Vuslat da ben de günümüzün 8-9 saatini işte geçiren insanlarız. Eve döndüğümüzde şalteri pat diye kapatamadığımız zamanlar da oluyor. Ama bize ihtiyacı olan iki çocuğumuz var. Onlar 10 ve 12 yaşındalar. Akşam yemeğinde, “Biraz da bizim istediğimiz şeyleri konuşabilir miyiz” diye uyarıyorlar. Ama şunu söyleyeyim: Çoğu zaman Vuslat’ın konumundan dolayı zorda kaldığım oluyor. Çünkü ben Hürriyet Gazetesi’nin Yönetim Kurulu Başkanı’yla evliyim. Yani yarın Hürriyet’te yanlış bir şey çıkarsa, çünkü her haber herkesi mutlu etmeyebilir, 1000 kişilik düğün yaparsın 50 kişi mutsuzdur. Bu spor sayfasında da olabilir ekonomide de bana da yansıyor…
Nasıl yansıyor?
-“Bu haber nasıl çıkar!” diyorlar. “Ne bileyim, ben bilmem” diyorum.

İZ BIRAKMAK İÇİN UĞRAŞIYOR

İnsanın karısı, Yönetim Kurulu Başkanı olunca, haberleri o gazetede daha az mı yayımlanıyor? Böyle bir dezavantaj oluyor mu?
-Bundan iki sene evvel Ekonomist dergisinde ‘Yılın İş Adamı’ seçildim. Oylar, internet ortamında verildi. Bana birincilik ödülünü veren kayınvalidemdi. Çok memnun oldum ama ödülümü alırken kayınvalidem, “Tebrik ederim, evladım” dedi. O noktada iş biraz yumuşadı tabii!
Siz, “Çok iyi bir kadın seçmişim eş olarak” diyor musunuz?
-Gayet tabii.
Kim kimi seçti?
-Ben Vuslat’la birlikte olmayı arzu ettim ama işin gerçeğine bakarsam, o beni seçmiş olabilir. Bence olağanüstü bir insan çünkü 360 derece. Çok yönlü. Her konuda fikri var, okuyor, kendini geliştiriyor, sanattan anlıyor, heykel yapıyor, her şeye yetişiyor, en önemlisi haybeye çalışmıyor, iz bırakmak için uğraşıyor. Vuslat, beni büyüttü! Evlilik önce gelişiyor sonra paralel genişliyor. İkiniz de insan olarak gelişirseniz, evlilik de gelişiyor. Vuslat kendini, benim kendimi geliştirdiğimden daha fazla geliştirdi...

Ucuz uçak, bu işin esası haline gelecek

Pegasus’u nerede görmek istiyorsunuz?
- İş, doğru bir iş olduğu için kendi kendine büyüyor. Ama sürekli büyüyor.
Nereye kadar gidecek bu?
-İnsanların mobilitesinde üç evre var. Birinci evrede uçak yok. Otobüs, inek, eşek, at, araba var. İkinci evresinde -ülkemizin son 60, dünyanın son 80 senesinde- uçak var ama pahalı. Üçüncü evredeyse, uçak var ama ucuz…

Egon olacak ama arka cebinde

UÇAK DA BİR META

Biz kaçıncı evredeyiz?
-Kıta Avrupası’yla Malezya arasında ikinci evredeyiz. Uçak var ama pahalı. Bak, Kıta Avrupası’yla Doğu Avrupa demiyorum. Çünkü Kıta Avrupası’yla Malezya arasında 9 saatlik bir uçuş süresi var…
Malezya’ya uçak bileti ne kadar ucuzlayabilir ki?
-Elektriğin kilovat saatinin kaç para olduğunu biliyor musun? Bilmiyorsun. Çünkü senin için gerekli bir bilgi değil. Işığı kapatıp, evden çıkıyorsun.
Gittikçe fiyat düşecek yani!
-Hem da nasıl! Şu anda Pegasus, üçüncü evrenin savunucusu. Ucuz uçağın yani. Pegasus diyor ki, ‘Uçak da bir meta!’ Otobüs gibi. İnsanları A noktasından B noktasına taşıyor. Daha da ilerleyeceğiz, daha da düşecek fiyatlar. Artık herkes, her yere uçacak. Bundan daha güzel bir özgürlük olabilir mi? Geçen hafta da bir Lübnanlı bana, “Ali Bey teşekkür ederim. Sizin sayenizde evlendim!” dedi. “Nasıl yani?” dedim. “Karım Türk, ona İstanbul’da âşık oldum. Ama neticede iki farklı ülkede yaşıyorduk. Dört sene önce siz Beyrut’a uçuş koydunuz ve fiyatlar o kadar ucuzdu ki, birbirimizi sık sık görebildik. O sayede ilişkimiz ilerledi ve biz evlendik!” Üç dört sene sonra ucuz uçak, bu işin esası haline gelecek...
Pegasus hakkında hep iyi şeyler duyuyorum. Ama bir de şöyle bir anekdot anlatılıyor. Yaşlı bir kadın, uçakta ilaç içecek, su istiyor, para vermesi gerektiğini öğrenince vazgeçiyor, “Su da parayla olur mu?” diye şaşırıyor...
-Ben de Pegasus’la ilgili çok hikâye duyuyorum. Sahibiyim ya, bir kere yapılan her iyi iş, bana mal ediliyor. Ki bu haksızlık. Geçenlerde annem, Londra’ya giderken biri gelip hediye vermiş ve “Öğretmenler Gününüz kutlu olsun!” demiş. Annem de, “Ben öğretmen değilim” deyince, bu defa, “Olur mu? Siz de hayırlı bir evlat yetiştirdiniz, siz de bir eğitimci sayılırsınız!” demiş.

TABU YIKIYORUZ!

Bunu neden söylüyor?
-Çünkü ucuza Londra’ya uçabiliyor ve bu durumdan çok memnum. Ama sırf bu yüzden, düşmanlık yapanlar da oluyor. Çünkü biz, eski anlayışı kırıyoruz. Tabu yıkıyoruz. O yüzden de hakkımızda şehir efsaneleri üretiliyor. O ilaç isteyen teyze gibi. Biz günde 50 bin misafire hizmet ediyoruz. Ama bana haftada sadece olumsuz bir-iki mail geliyor. Şirket de her yıl yüzde 40 büyüyor. Demek ki iş doğru. Biz de doğru yapıyoruz.
Bizim kültürümüzde su paralı olmaz ya…
-Hiç öyle bir şey yok. Sen restoranda, suya para vermediğini mi sanıyorsun? O zavallı restoran sahibi, suyu bedava mı alıyor? O da para veriyor. Ama ilaç içecek olandan da para almıyoruz tabii!

Tavacı Recep’in de yüzde 51’ine talipmişim!

Ferit Şahenk yeme içme sektörüne daldı, sizin de böyle bir niyetiniz var mı?
- Ferit Şahenk bana göre Türkiye’nin en önemli işadamlarından biri. O işe sadece restoran işi diye bakmak eksik değerlendirme olur. Türkiye’de orta sınıf çok hızlı büyüyor. Her geçen gün, daha fazla kadın iş gücüne katılıyor, çalışıyor. İnsanlar zenginleşiyor. Üretici orta sınıftan, tüketici orta sınıfa geçiş var. Bu perspektife göre, bütün perakende işleri ilginç.
Big Chefs ve Günaydın ile görüştüğünüz doğru mu?
-Doğru ama herhangi bir adım atmayacağız. Fakat ‘Tavacı Recep’ diye bir şey çıktı.
O kim?
-Bilsem. Arkadaşlarıma sordum, “Tavacı Recep’i bilen var mı, yemek yemeye giden var mı?” diye. Yok. “İş görüşmek için giden var mı?” O da yok. Ben de gitmedim. Ama Tavacı Recep Ankaralıymış ve herkese anlatıyormuş, “Ali Bey, yüzde 51’ini istiyor” diye. Böyle ‘ciddi’ haberler de oldu tabii…
Başka iş kollarına bakıyor musunuz?
-Perakende sektörüne bakıyoruz. Ayakkabı olabilir, spor olabilir, gıda olabilir, restoran zinciri olabilir. Bizim portföyümüzde, sinema zincirimiz var 500’ün üzerinde, 27 şehirde. Ve hastane zinciri var. Kime hitap ediyor? Hep gelişen ve zenginleşen genç orta kesime. Portföyümüzde gayrimenkul işi de var, alışveriş merkezleri yapıyoruz. Bunların hepsi Esas Holding bünyesinde…

Yazarın Tüm Yazıları