Demek devletin bir mahremi vardır ha

HERKESİ ama herkesi alıştırdılar:

Haberin Devamı

-Devletin mahremiyetine girilebileceğine...
-Çok zırhlı, zinhar girilemez, acayip korunaklı kozmik odalara dalınabileceğine...
-Bavuldan çıkan belgelerle devlet denilen aygıtın adam edilebileceğine...
-“Vay vay vay... Neler dönmüş böyle...” dedirten belgeleri çatır çatır yayınlama
özgürlüğü olduğuna...
-Devletin mahremiyetine girmenin vatan hainliği değil, vatanseverlik olduğuna...
Fena halde alıştırdılar.

*

Şimdi de çıkmışlar...
Düdük çalıyorlar, maçı paydos ediyorlar, “hop” çekiyorlar.
Diyorlar ki:
-Devletin bir mahremiyeti vardır...
-O mahremiyete elini kolunu sallayarak giremezsin...
-Girersen vatan haini olursun...

*

Sonuç şu.
-Devlet onların elindeyken...
Devletin mahremiyeti falan yoktur.
-Devlet bunların eline geçince...
Devletin bir mahremiyeti vardır.

*

Haberin Devamı

Ne çıkar bundan?
Yeni bir “Milli Güvenlik Siyaset
Belgesi” çıkar.
İki maddelik bir belge:
-BİR: Benim işime gelen belgeleri yayınlarsan vatansever olursun... Ellerimle beslerim.
-İKİ: Benim işime gelmeyen belgeleri yayınlarsan vatan haini olursun... Gözünü oyarım.

*

Bence asıl bu durumda...
Önüne geleni “vatan haini” ilan eden, önüne gelene “sen devletin askeri belgelerini nasıl ifşa edersin” diye çıkışan, savaş gemisinden
parmak sallayan, gazetecileri suç duyurularıyla tehdit eden...
İçerideki paşaların derhal tahliye edilmesi gerekir.
Çünkü...
“Bunlar” ile “onlar” arasında
pek bir fark kalmadı.

Soğuk bir pazar gününe süper gidecek yedi şey

BİR: Mütemadiyen çalıştırılan “Nespresso” kahve makinesi...
İKİ: Çekiştirildikçe esneyen bol yünlü bir anne battaniyesi...
ÜÇ: İsmet Özel’in “Karlı Bir Gece Vakti Bir Dostu Uyandırmak” adlı şiiri...
DÖRT: “Güneşin sofrasında / dostların arasında” sezonun son lüferlerinin tüketildiği bir ikindi yemeği...
BEŞ: Patlamış mısır eşliğinde Coen Biraderler’in bol karlı, ayazlı ve soğuk “Fargo” filmi...
ALTI: Yozgat usulü Arabaşı çorbası...
YEDİ: Buz gibi İzlanda’da geçen “bir Reykjavik polisiyesi” diye takdim edilen “Sesler” adlı roman.

Herkesi inadına Atatürkçü yapacaklar

FETHİYESPORLU futbolcuların giydiği “Yüce Atatürk” tişörtlerinin suç olarak değerlendirilip disipline verilmesi olayı üzerine mülahazalarım şunlardır:

*

Haberin Devamı

-Bir asra yakın süre içinde toplumun tümünü Atatürkçü yapmaya kalkışan devlet erkinin tam olarak başaramadığını, işte bu haksız, adaletsiz ve vicdansız uygulama gerçekleştirecektir.
-Herkesin aklına “kardeşim, seni burada rahatsız eden nedir?” sorusunun sorulmasına yol açan bu uygulama, toplumun tüm kesimlerinde “inadına Atatürk” haykırışına yol açacaktır.
-Sahalarda herkesin her türlü siyasi mesajı özgürce sarkıtabildiği ama sıra Atatürk mesajına gelince “disiplinlik suç” muamelesinin çekildiği bir ortamdan ancak ve ancak Atatürk’e karşı samimi bir saygı duygusu çıkacaktır.

*

Kısacası...
Disiplin mekanizmalarını çalıştıranlar, aslında farkında olmadan Atatürk’e çalışmaktadırlar.

Haberin Devamı

Biz Cemaat ile hükümet gibi olmayalım aşkım

PARKTA genç bir kadın ile genç bir adam banka oturmuşlar.
“Aşırı romantik” bir edayla...
Genç kadın şöyle diyor:
“Bana söz ver aşkım... Evlendikten sonra Cemaat ve hükümet gibi olmayalım...”
Genç adam da bu talebe...
“Olmayalım aşkım” diye yanıt veriyor.

*

Dün Kelebek’in birinci sayfasında yayınlandı Kutlukhan Perker’in bu karikatürü.
Eline sağlık Kutlukhan Perker...
Bizi güldürdün, Allah da
seni güldürsün.

Bir Başbakan,iki konuşma

“İNSANIN özeline karışıyor diyorlar. Yahu kendi eşiyle mi bir şey oluyor da özel oluyor. Bu özel değil, bu genel genel... Bu genel bir ahlaksızlıktır. Bahçeli çıkmış, ‘iktidar insanların özeline giriyor’ diyor. Neden? Çünkü kendi adamlarının da kasedi çıktı. Eline, diline, beline sahip olacaksın”.
RECEP TAYYİP ERDOĞAN–5 MAYIS 2011–KASTAMONU KONUŞMASI

*

Haberin Devamı

“Devletin öyle mahremleri vardır ki bu mahremleri kimsenin teşhir etmeye, ifşa etmeye hakkı yoktur... İnsanların da kendilerine ait mahremleri vardır... Bunları da kimsenin teşhir etmeye
hakkı yoktur”.
RECEP TAYYİP ERDOĞAN–7 ARALIK 2013-TEKİRDAĞ KONUŞMASI

Allah Topkapı Sarayı’nı korumuş

TOPKAPI Sarayı’nda müdür iken “saraydan koltuk taşıma” yaptığı için Konya Mevlânâ Müzesi’ne atanan müdürümüzün yeni bir icraatı daha ortaya çıktı:
Mevlânâ Müzesi’nin bahçesinde en az 750 yıllık havuzun yerini değiştirmeye kalkışmış, yeni havuzda yepisyeni mermerler kullanmış ve ortaya gıcır bir havuz çıkarmış falan...

*

Diyorum ki:
Allah, Topkapı Sarayı’nı korumuş bu “müdür”ün elinden...
Düşünsenize:
Adam Topkapı Sarayı’nın bazı bölümlerini yıkıp aynısının gıcırını yapmaya kalkabilir, ardından da “Ne yani? Böyle daha güzel olmadı mı?” diye sorabilirdi.
Hafazanallah! Hafazanallah!

Haberin Devamı

Dobrovski

BEN daha yeni izledim:
Meğer AK Parti Diyarbakır Milletvekili Galip Ensarioğlu, geçen yıl Meclis’te “Roboski” konusu konuşulurken “Roboski” yerine “Dobrovski” demiş.
Konuşmayı izledim:
-Bir kere dese “dil sürçmesi” deyip geçeceğim... Ama bir değil en az
beş kere söylüyor.
-“Robovski” yerine “Dobovski” falan dese üzerinde durmayacağım... Ama doğrudan Mehmet Ali Erbil’in meşhur ettiği “Dobrovski” kelimesini kullanıyor.
-Meclis albümünde bildiği yabancı diller bölümünde “Kürtçe” yazmasa... “Ne yapsın, bilmiyor” diyerek teselli bulacağım.
Galip Bey’i sever sayarım ama yaptığı hatayı doluya koydum almadı, boşa koydum dolmadı.

Yazarın Tüm Yazıları