Bir kanser hastası cezaevinde nasıl öldürülür

Ne yazık ki AİHM’de bakılan bu dosyanın ana hatlarını bile özetleyebilmem mümkün değil bir köşe yazısının sınırları içinde.

Haberin Devamı

Merak eden okurların internette arama motoruna “Gülay Çetin v. Türkiye davası” diye yazmaları yeterlidir tam 61 sayfa tutan 5 Mart 2013 tarihli bu kararı indirip okuyabilmeleri için.
Okunduğunda Türkiye’nin çok yakın tarihinden çok ağır bir yaşam hakkı ihlalinin utanç verici öyküsü bütün ağırlığı ile içinize bir taş gibi oturacaktır.

***

Emekli sigorta müfettişi Gülay Çetin (1964), erkek arkadaşını beylik tabancasıyla öldürdüğü gerekçesiyle 22 Aralık 2006 tarihinde tutuklanarak Antalya L tipi cezaevine konmuştur.
Yaklaşık iki ay sonra (şubat) mide ve sindirim sistemiyle ilgili şikâyetlerle cezaevi doktoruna başvurmuştur. Kayıtlara göre, 15 Şubat 2007 ile 11 Temmuz 2008 tarihleri arasında toplam dokuz kez doktora çıkmıştır. Bu süre içinde ilk muayeneden itibaren peptik ülser teşhisi konmuş, buna ilişkin ilaç tedavisi uygulanmış, ayrıca asit tedavisi için Talcid, Rennie gibi ilaçlar da verilmiştir kendisine.
Gülay Çetin, 28 Ağustos 2008 tarihinde kusma baş gösterdikten sonra yeniden doktora çıkar ve kendisine Pulcet adlı antiasit ilacı yazılır. Ancak durumu kötüleşmeye devam edince 14 Kasım 2008 tarihinde ilk kez Antalya Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ne nakledilir. Hastanenin gastroenteroloji servisi kendisine kalınbağırsak iltihabı ve sindirim bozukluğu teşhisi koyar, Tribudat Forte adlı ilaç verilir.
Gelgelelim ağrılar kesilmez. 24 Aralık 2008 tarihinde cezaevinden yeniden hastaneye sevk edilir. Bu kez safrakesesi taşı teşhisi konduktan sonra kolesistektomi yöntemiyle safrakesesi alınır. Bu müdahale de hiçbir iyileşme sağlamaz.

***

Gülay Çetin, 3 Mart 2009 tarihinde yeniden hastanededir. Doktorlar, bu kez mideye endoskopi uygulamaya ve biyopsi yapmaya karar verirler. Randevu bir ay sonrasına 3 Nisan 2009 tarihine verilir.
Biyopsinin sonucu ışığında 13 Nisan 2009 tarihinde mide kanseri teşhisi konacaktır. 27 Nisan’da midenin tamamı alınır, ayrıca tümör olan sol yumurtalığı da alınarak lenf bezleri etrafı temizlenir. Hasta, nekahet dönemi sonrasında yeniden cezaevine döner.
Bundan sonrasındaki dönemde, cezaevi arabasıyla kemoterapi seansları için hastane ile hapishane arasında mekik dokur. Kanser metastaz yapınca ek kemoterapi seansları başlar. Ardından beyaz kan hücresiyle ilgili bir hastalık olan nökropeni nedeniyle yeniden hastanenin acil servisine kaldırılır 17 Eylül 2009 tarihinde.
Akdeniz Üniversitesi’ndeki onkologlar, 29 Ekim 2009 tarihinde bir rapor düzenleyerek “Gülay Çetin’in kurtulma şansı kalmadığını, kemoterapi görmesi için planlama gerektiğini, cezaevi dışında şartları daha elverişli bir kuruma sevki” yönünde tavsiyede bulunur. Çetin’in avukatının bu gibi raporlarla desteklenen sayısız serbest bırakma talebi her seferinde mahkeme tarafından reddedilir. Hatta bir keresinde “kaçma ihtimali olduğu” gerekçesiyle olumsuz yanıt verilir
30 Aralık 2009 tarihinde çekilen tomografide, metastaz etkilere bağlı olarak aort ve karaciğer bölgesinde metabolik bir artış tespit edilerek, ense eklemlerinde hipermetobolik bir nodül gözlemlenir.
Yargılama süreci ise kanserden etkilenmeden yürür. Çetin hakkında 19 Eylül 2008’de verilen 15 yıllık mahkûmiyet kararı Yargıtay’da 16 Şubat 2011 tarihinde kesinleşir.
Durumu giderek kötüleşen hastanın cephesinde kaydedilen tek olumlu gelişme, mahkemenin 1 Nisan 2011 tarihinde kendisinin cezaevinden hastanenin hükümlüler bölümüne nakline karar vermesidir.

***

Bu arada Antalya Eğitim ve Araştırma Hastanesi Sağlık Kurulu 8 Nisan 2011 tarihli raporuyla “hayati tehlike nedeniyle cezasının ertelenmesi gerektiğini” bildirir.
Ancak yasa gereği Adli Tıp Kurumu’nun da görüşünün alınması gerekmektedir. Cumhuriyet Savcısı, 27 Nisan 2011’de Adli Tıp Kurumu’na başvurur. Gülay Çetin, 8 Haziran 2011 tarihinde Adli Tıp Kurumu 3’üncü İhtisas Dairesi tarafından muayene edilir. Daire, raporunu bir hafta sonra 15 Haziran tarihinde düzenler ve Cumhurbaşkanı’nın af yetkisini kullanabileceğini ve ayrıca savcılık tarafından “cezasının üç ay süreyle ertelenebileceğini” belirtir.
Adli Tıp, raporunu Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) üzerinden 21 Haziran 2011 tarihinde gönderir; ancak savcılığa ulaşmaz bu rapor, sistemde kaybolur.

***

Gülay Çetin, 12 Temmuz 2011 günü sabaha karşı saat 06.15’te hastanenin yoğun bakım servisinde yanında bir kadın gardiyan olduğu halde hastalığına yenik düşerek hayatını kaybetmiştir.
Adli Tıp’ın hazırladığı ve sistemde kaybolan belgeler savcılığa ölümünden tam 6 gün sonra 18 Temmuz tarihinde ulaşacaktır.
AİHM, bu dosyada Türkiye’yi 5 Mart 2013 tarihinde Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin “Hiç kimse işkenceye, insanlık dışı ya da onur kırıcı ceza veya işlemlere tabi tutulamaz” hükmündeki üçüncü maddesini ihlalden mahkûm etmiştir.

Yazarın Tüm Yazıları